Milli Eğitim Şûrası devam ederken şu sorunun cevabı, son bir kez daha mutlaka aranmalı:
“Eğitimin amacı ne?..”
Sınavlara öğrenci yetiştirmek mi yoksa kişilerin ve ülkenin yaşam kalitesini artırmak mı?
Diploma odaklı mı olmalı yoksa yetkinlik mi kazandırmalı?
Milli ve manevi değerlerden uzak mı olmalı yoksa evrensel değerler kadar ortak kültürümüze de değer vermeli mi?..
Bu çerçeveden baktığımızda, yaşadığımız topraklara, bulunduğumuz coğrafyaya, ortak kültürümüze hak ettiği önemi vermek, eğitim sistemimizin olmazsa olmazları arasında yer almalıdır.
Hangi ülkeye ya da kıtaya giderseniz gidin, bu değerler çok önemlidir. Çünkü vatandaşlık kavramı kadar aynı çatı altında yaşamanın olmazsa olmazları vardır.
Örneğin AB ülkelerinden biriyseniz ya da birinde yaşıyorsanız, Avrupa'nın tarihini, kültürünü, coğrafyasını, hukukunu, ortak değerlerini çok iyi özümsemiş olmanız gerekir. Ana derslerin çok önemli bir bölümü de bu yöndedir…
Peki ya bizde?
Tarih ve Coğrafya dersleri yok denecek kadar azaltıldı. Sınavlarda da yine yok denecek kadar az soru sorulduğu için dikkate alınmaz oldu...
Seçmeli olacakmış!
MEB’in önceki hafta yayınladığı genelgeye göre “Ortak Türk Edebiyatı”, “Ortak Türk Tarihi” ve “Türk Dünyası Coğrafyası” dersleri gelecek yıldan itibaren seçmeli olarak okutulacakmış!
Peki, neden asıl ders değil de seçmeli?
O kadar önemsizler mi?
Ya da bilinse de olur, bilinmese de olur gözüyle mi bakılıyor?..
İşte o genelge:
“Bakanlığımıza bağlı ortaöğretim kurumlarında uygulanan, Ortaöğretim Kurumları Haftalık Ders Çizelgesi’nin seçmeli dersler bölümüne yapılan değişiklikle “Ortak Türk Edebiyatı”, “Ortak Türk Tarihi” ve “Türk Dünyası Coğrafyası” dersinin eklendiği yazı ile bildirilmiştir.
Buna göre, 2022-2023 eğitim öğretim yılından itibaren Bakanlığımıza bağlı ortaöğretim kurumlarında, ekte gönderilen haftalık ders çizelgesinin uygulanacağı konusunda ilimizde bulunan özel okulların da bilgilendirilmeleri hususunda, bilgilerinizi ve gereğini arz/rica ederim...”
Şûra’dan ne çıkar?
Üniversite bitirme tezim “Milli Eğitim’e Yön Veren Kurum ve Kuruluşlar”dı. Bu nedenle 1980 öncesi şûraları kaynaklardan, sonrasını da gazeteci olarak bizzat katılarak izlemiştim. Buna katılmadım çünkü davetiye gelmedi. Son dakikada, günü kurtarmaya yönelik telefonla yapılan çağrının ise bir anlamı yoktu. Çünkü dokümanlar olmadan, hazırlık yapmadan katılmış olmak için katılmanın bir anlamı yoktu…
Ankara’da sırf bu amaçla yapılmış MEB’e bağlı Şûra Salonu ve hemen yanı başında herkesi ağırlayacak büyüklükte öğretmenevi varken, neden bir otelde yapılıyor, anlayamadım.
Anlayamadığım bir başka konu ise çalışma süresi! Genelde bine yakın katılımcının yer aldığı şûranın toplam çalışma süresi 10 saat 45 dakikaymış!
Sorun çok, zaman yok denilerek, umarız, eldeki hazır metinler şûra kararı diye yayınlanmaz…
Öğretmenlere müjde?
Öğretmenlik de tıpkı doktorluk, hakimlik, mühendislik gibi bir kariyer mesleği ve öğretmenler de geleceğin mimarlarıdır. Daha da önemlisi öğretmen öğretmendir.
Çeşit çeşit öğretmen olmaz. Yaşa, başa, yıla, sınava, payeye bakılmaz. Önemli olan sınıftaki performansı ve herhangi bir öğrencinin karşısına çıkacak en büyük şansın o olmasıdır.
Bakanlardan birisi okullarımızı “nitelikli”, “niteliksiz” olarak değerlendirmiş ve büyük kırılmalara neden olmuştu. Şimdi yine benzer bir yaklaşım öğretmenlik için söz konusu!
Liyakat, kıdem, performans ve çok daha önemlisi meslek aşkı her şeyin üzerinde olmalıdır.
Öğrenci ve atanamayan öğretmenler gibi atanmış öğretmenlerimizi de sınav köleleri haline getirmeyelim...
Özetin özeti: Yarın değişecek projeler yerine kalıcı ve sürdürülebilir kararlar almak en doğru olanı...