Sivil toplum örgütleri topyekûn kalkınmanın lokomotifi sayılır.
Onlar ne kadar güçlüyse demokrasiniz, ekonominiz, yargınız, sanayiniz, sanatınız, kültürünüz, sporunuz, medyanız, siyasetiniz, güvenlik birimleriniz ve özellikle de eğitiminiz o denli güçlü olur.
Onlar ne kadar özerkse, üyeleri ve bireyler de o denli özgür ve özerk olur.
Onlar ne kadar güçlüyse sadakat değil, liyakat aranır. Onlar ne kadar güçlüyse eleştiri, tolerans, üretim, inovasyon, sürdürülebilirlik, katma değer, kalite ve milli, manevi değerler o denli kabul görülür.
Peki, böyle kaç tane derneğimiz, vakfımız, sendikamız, partimiz ve diğer sivil örgütümüz var?
Kâğıt üzerinde binlerce hatta on binlercesini listeleyebilirsiniz ama kaçı uluslararası standartlarda işte o tartışılır!..
Farklı bir oluşum
Makina Sanayi Dijital Dönüşüm Derneği ile yeni tanıştım.
4. Sanayi Devrimi’ne, bilime, kalkınmaya, inovasyona gönül vermiş bir grup memleket sevdalısının kurduğu mini minnacık yeni mi yeni bir dernek.
Ülkemizin ve sanayimizin bugün bulunduğu noktadan çok daha ileride olması gerektiğine inanan bir avuç dünyaca ünlü bilim insanımız ve akıllı makinalara gönül vermiş sanayicilerimiz tarafından kurulmuş.
Dünyanın dört bir yanından örneğin Çin, ABD, Kanada, İsviçre’den katılan, o ülkelerin Bilim
Akademilerinin asil üyesi olan ve devasa şirketlere danışmanlık yapan Hocalarımız ve ülkemizdeki paydaşları ile önceki gün dijital ortamda gerçekleşen panel, keşke sadece yüzlerce kişi tarafından değil de yüz binlerce kişi tarafından izlenebilseydi.
Keşke yüzlerce televizyon kanalından biri de eğitime, bilime, sanayileşmeye ve geleceğe ayrılsaydı da bilim ve sanayi toplumu olma konusunda ilk adımı çoktan atmış olsaydık…
“Keşke”lerle canınızı daha fazla sıkma yerine panele gelelim.
Derneğin kuruluş misyonu, 4. Sanayi Devrimi ile ülkemiz Makine Sanayiini atağa kaldırmak ve 5 eksenli sanayi teknolojisi üreten 8. ülke olmak…
Panel konusu “Milli Makina Sanayimizin Dünyadaki Mevcut Durumu, Geleceği ve Dijitalleşme”, konuşmacılar da Prof. Dr. Erhan Budak, Prof. Dr. Yusuf Altıntaş, Abbas Güçlü, Dr. Emre Teksan, Adnan Dalgakıran, Prof. Dr. Ömer Şahin Ganiyusufoğlu, Prof. Dr. Onur Tuncer, Dr. Uğur Şimşir ve Modaratör de Celal Toprak’tı…
Panelden satır başları
■ Tezgâhlar makina sanayisinin temel teknolojisini oluşturur. Bir CNC takım tezgâhında üç ana ünite vardır:
1- Tezgâhın mekanik gövdesi. Daha çok dökme demir ve çelik parçalardan oluşur. Bunlar yükte ağır pahada ucuz, ucuz işçilik ve hammadde ağırlıklı parçalardır.
2- Tezgâhın iş mili (yani kalbi) ve ilerleme vidaları (elleri ayakları). Makina ve elektrik mühendisliği ağırlıklı hem mühendislik hem de teknoloji ağırlığı olan ünitelerdir.
3- Tezgâhın CNC, yani bilgisayar kontrol ünitesi. İleri seviyede uzman mühendislik gerektiren, yükte en hafif ama katkı değeri en yüksek olan ünitesidir yani tezgâhın beynidir. Türkiye’de bu teknoloji yok sayılır.
■ Biz daha çok yükte ağır getiride az makinalar üretiyoruz. Kilo başı ihracatta dünyanın çok gerisindeyiz.
■ Türkiye kendi CNC teknolojisini yaratmadan dünya piyasasında yer bulamaz ve devamlı ambargo tehdidi ile makina sanayisinde ilerlemesi frenlenir.
■ Sırf metal parça üretme üstüne kurulmuş makina endüstrisi ucuz işçilik ağırlıklı ve bilgi emeğinin düşük olduğu bir sistem olarak kalır ve ne rekabet edebilir ne de endüstride kabul görür.
■ Şu anda dünyada tezgâh ihracatında Almanya 6.6 milyar dolar ile ilk sırada yer alıyor. Onu sırası ile Japonya (6.3), Çin(4.5), İtalya (2.9), Tayvan (2.3), İsviçre (1.92), Güney Kore (1.85), ABD (1.58), İspanya (838) ve Belçika(826) izliyor. Türkiye’nin ihracatı ise 92.5 milyon dolar.
■ Teknolojide ilerlemenin temeli iyi eğitilmiş mühendisler ve uzmanlardır. Doktora dahil diplomalı ama bilgisiz mühendislerin bolca üretildiği Türkiye’de eğitim maalesef dibe vurmuş durumda. İstisnalar var, fakat genel durum hiç de iç açıcı değil.
■ Bu yüzden iyi eğitim almış genç ve orta yaşlılar da maalesef artık Türkiye’yi terk ediyor.
Özetin özeti: Doğru teşhis koymadan, doğru tedavi mümkün değil. Nasıl mı? O da bir sonraki yazıda…