Reklamı kim icat etti?Nazire KALKANBir araştırmaya göre reklamın tüketicinin satın alma eğilimi üzerindeki etkisi
yüzde 14 düzeyinde. Dünyada reklam için yapılan milyarlarca dolarlık harcamaları, uluslararası şirketlerin devasa reklam bütçelerini düşününce insanın aklından "değer mi" diye geçiyor kaçınılmaz olarak. Ama madalyonun bir de öbür yüzü var: Reklam yapmazsan yok olursun.
Reklamın Türk kamuoyu açısından özel bir önemi olduğunu düşünüyorum. Türk toplumu ürünü olmasa da reklamda verilen mesajı almaya fazlasıyla hazır. Belki de reklamla Batı toplumlarına göre biraz daha geç tanışmış olmaktan ötürü gereğinden fazla ciddiye alıyoruz. Upuzun, konulu reklamların bu kadar çok tutulması, reklamlarda sanki filmmiş gibi ciddi ciddi karakterler işlenmesi de bu yüzden mi acaba?
Dikkat edin, her dönemin çok konuşulan, tartışılan 1 - 2 reklamı mutlaka oluyor. Ve genelde olduğu gibi Türk toplumu entellektüeli, gazetecisi, ev kadını, öğrencisi vs. olarak derhal iki kampa bölünüyor: Reklamı tutanlar ve reklamı topa tutanlar.
Son dönemde reklam yıldızı kadının saçını yıkarken orgazm benzeri sesler çıkardığı bir yabancı şampuan reklamı gündemde. Reklam bazı dergilere ve köşe yazarlarına konu oldu. Hatta reklamı yapılan ürünün Alman malı olmasından yola çıkılarak "Neden Alman orgazmı, bari Türk orgazmı olsaydı," şeklinde görüş belirten bile çıktı.
Demek istediğim reklamlar ülkemizin yapay gündemini fazlasıyla meşgul ediyor. Etmeye de devam edecek gibi.
Marketing Türkiye dergisi son sayısında reklamın tarihini kapak konusu yapmış.
Okurken hem dünyadaki hem Türkiye'deki reklam tarihi üzerine çok şey buldum.
MÖ 3000'li yıllara kadar uzanan çarşı - pazar çığırtkanlarını saymazsak bildiğimiz anlamda modern reklamın başlangıcı matbaanın icadına dayanıyor. Dergiden öğrendiğime göre matbaanın bulunuşundan 30 yıl sonra İngiltere'de bir matbaacı bastığı kitapları istediği ölçüde pazarlamayınca kitapları tanıtan ilanlar basmış ve ayin günlerinde kliselerde dağıtmış. Bu olay tarihteki ilk basılı reklam mecrası örneği kabul ediliyor.
Reklam ajansı kavramı ilk kimin aklına gelmiş dersiniz?
Fransız düşünür Montaigne için ajansların fikir babasıdır demek mümkün. Ünlü düşürün 1588'de sarf ettiği, "Birisinin satılık incileri varsa, bir hizmetçi ya da Paris'e seyahat için başvuracağı bir büroya ihtiyacı vardır," şeklindeki tanımlayıcı sözleri günümüzdeki reklam ajanslarına ilk referans sayılıyor.
16. yüzyılda Almanya'da, 17. yüzyıl'da İngiltere'de ortaya çıkan basın reklamları bizde 19. yüzyılın ortalarında gündeme gelmiş. Ama doğrusunu söylemek gerekirse hızlı bir gelişme göstermişiz bu konuda.
1930'lu ve 40'lı yıllarda gazetelere verilen ilanlarda kadınlar yine başrolde. Ama iş yapan, evde, mutfakta ya da büroda çalışan kadın yok denecek kadar az. Reklamların hemen hepsi evinde hizmetçisi olan, amiyane tabiriyle koca parası yiyen ve bir numaralı görevi güzel görünmek olan kadını hedef almış. Sırf bunlara bakmak bile yeterince eğlenceli ve öğretici. Bunlar arasında bir Palmolive sabun reklamı var ki, o dönemde kadına bakışı çok iyi yansıtıyor. İlan şu sözlerle başlıyor: "Zevci (kocası) ondan kaçıyordu... Kendi kabahati idi."
Karı - koca arasındaki konuşmalar müthiş:
- Beni Mithat'ların suaresine beklediklerini sana söylemeyi unuttum.
- Demek bu gece de yalnız kalacağım.
Kadın yaşlı bir aile üyesiyle dertleşirken:
- Cavit her gece beni yalnız bırakıyor, alıkoymak için ne yapmalıyım?
- Sen kadınsın. Rakibelerinden güzel görün. Bak nasıl o zaman seni severek, evde kalacak. Palmolive sabunlarını dene.
Bir ay sonra
- Karıcığım, seni hiç bu kadar güzel görmemiştim
- (Kadın gururlu bir şekilde) Erkeklerin tenimizin güzelliğine bu kadar esir olduklarını bilmiyordum.
e-mail:nkalkan@milliyet.com.tr