İki hafta önce yazdığım bir yazıdan küçük bir alıntı yaparak başlamak istiyorum:
Volkan Şen hem sağ hem de soldan çok etkili ataklar geliştirdi ve Markoviç’ten hem daha formda hem de sonuca gidebilecek olduğunun mesajını verdi. Volkan Şen’in bu futbolu bir iki hafta sonra kendisine ters gelebilecek, özellikle savunma sorunu yaşayan takımların başına iş açabilir, bunu yeri geldiğinde hatırlatacağım. (*)
Bu yorum 13 Şubat günü Beşiktaş maçı için yapılmıştı.
Haftalardır Beck’in savunduğu Beşiktaş’ın sağ kanadındaki zafiyet o kadar belirgin görünüyordu ki buradan hızlı ataklar geliştirebilecek bir futbolcunun takımı adına fark yaratacağı çok açık belliydi.
Pereira, Beşiktaş’ın oturmamış savunmasını iyi analiz etmiş olacak Volkan Şen’in yanına bir de Alper Potuk hamlesini yaptı.
Böylece orta alanı sağlam, kanatları hızlı, savunması da yerleşik bir Fenerbahçe çıkmış oldu ortaya.
Yapılması gerekeni zaten Abdullah Avcı göstermişti; orta alanda Sosa, Atiba, Oğuzhan üçlüsünün pas bağlantısını kestiğinizde Beşiktaş’a üstünlük sağlayan hızlı hücum etkinliğini de ortadan kaldırmış oluyorsunuz.
Geriye ne kalıyordu; Quaresma’nın yapacağı isabetli ve adrese teslim ortalar.
Beşiktaş zaten maç boyunca ‘sadece’ bunu yapabildi.
Fenerbahçe ilk yarı özellikle rakibine karşı net bir üstünlük kurdu, nefes aldırmadı, diyebiliriz. Oynadığı tempo ligimizin standartlarının da üzerindeydi, Beşiktaş’a da fazla geldi. Ta ki Volkan Şen’in de tükenip oyundan çıktığı 75. Dakikalara kadar; Şenol Güneş’in basın toplantısında belirttiği ‘görece’ Beşiktaş’ın daha etkin olduğu bölüm de bu son çeyrekti.
Alper biraz güçlü olabilse, Diego daha sağlam pas atabilse tabii Fenerbahçe’nin temel sorunu Van Persie’ye doğru paslar gidebilse ilk yarı Fenerbahçe maçı kopartacak skoru elde ederdi.
Volkan Şen usta işi attığı gol kadar acemice harcadıkları onun futbolculuk istikrarsızlığının bir göstergesiydi.
Fenerbahçe’nin golü sezon başından buna hiç görmediğimiz şekilde düşünülmüş, çalışılmış bir duran top organizasyonuydu ki maç içinde beni en fazla şaşırtan pozisyon oldu.
Şu bir gerçek ki Fenerbahçe Van Persie’ye uygun top oynamıyor. Pas bağlantılarının içine Hollandalıyı dâhil edemiyor. Hal böyle olunca da aslında Fenerbahçe sahada eksik kalıyor. Ancak Van Persie kendi başına ekmeğini taştan çıkarıyor ve arkadaşları ona uyum sağlayamazken o tüm futbol bilgisini ortaya sererek onlara katkı sağlıyor.
Fenerbahçe bu tempolu ve baskılı topu Antalyaspor maçını bir kenara koyarsak zaten son üç aydır üzerine koyarak oynuyor. Ancak ceza sahasına girdiğinde sanki takımda bir ne yapacağını bilememe hali var ki bu tüm maçların skoruna etki ediyor.
Oraya girdiğinde Van Persie’yi etkili kullanmayı öğrendiğinde Fenerbahçe gol sorununu da çözmüş olacak.
Pereira’nın Alper tercihi isabetli olduysa da Diego yerine uymadı; orta alanda Ozan’ı kesmemeliydi.
İkinci yarı yorulan Volkan Şen’i değil de Alper’i oyundan almak da bu maçta Pereira’nın eksileri arasındaydı. Ancak Alper’in çıkarken gösterdiği reaksiyon bu maç özelinde genç oyuncuya yakışmadı. Gerilimi yüksek karşılaşmalarda takımın tüm enerjisini bozacak böylesi hareketlerin bedeli çok ağır olabilir. Tarihte bunun çok örneğini gördük, yaşadık.
Beşiktaş’ın bu futbolunun Fenerbahçe gibi takımlara karşı üstün gelme şansı yok. Evet, karşılaşma boyunca, özellikle duran toplarda önemli pozisyonlar da yakaladılar ancak hiçbir hücum girişiminin Fenerbahçe’nin ortaya koyduklarıyla uzaktan yakından alakası yoktu.
Böyle maçlarda Oğuzhan, Olcay, Sosa gibi oyuncular neredeyse sıradanlaşıyor, hatta ortadan kayboluyor. Karşılaşma içinde bu oyuncuların yaptığını hatırlayan var mı?
Dünkü maçta Beşiktaş adına ayakta kalabilen futbolcuları Atiba, Quaresma ve Marcelo oldular.
Ne İsmail ne de Beck ilk yarı karşılarında oynadıkları Volkan ve Alper’e karşı üstünlük sağlayabildiler.
Kuşkusuz Cüneyt Çakır için de birkaç şey yazmak gerekiyor.
Fenerbahçeli oyunculara gösterdiği kartların büyük çoğunluğunda haklı olsa da benzer kararları Beşiktaş aleyhine gösterememesi standartsızlıktı.
Caner’e verdiği ilk kart gereksizdi, sonra kart gerektiren durumu sırf bu saçma kart yüzünden çıkaramadı.
Volkan Şen’in sırtına binen Beck’in tabanı bize Manchester United–Real Madrid maçındaki Nani’nin geçen seneki Galatasaray-Fenerbahçe maçındaki Alves’in hareketlerini hatırlattı.
Bu maçların hakemi kimdi?
Herkesin hatırlaması gerekmiyor ancak bu maçları Cüneyt Çakır yönettiğine göre kendisinin unutmaması gerekiyor.
Ortada birbirine benzeyen üç hareket ve iki kırmızı kart var, diğerinde de Beck lehine bir taç kararı; bunun hakemlik olmadığını biliyoruz. Yeri, ortamı ve durumuna göre kart çıkararak nasıl FIFA hakemi olunur?
İşte böyle…
2010-11 sezonunda ligin ilk yarısında 3-2 kazandığı maçı ikinci devre 2-0 kaybedip, averaj avantajını Fenerbahçe’ye kaybeden Şenol Güneş sanki dejavu yaşamış olmalıdır.
Evet, lig bitmedi sanki daha büyük bir heyecan ile yeniden alevlendi.
http://twitter.com/uzaygokerman