Fenerbahçe 3 puanını kimselere bırakmadı!
Heyecan bakımından son yılların en iyi Trabzonspor-Fenerbahçe karşılaşması oldu. Maç, her iki takıma da birer kere (0-1, 2-1) şans verdi ama son gülen Fenerbahçe’ydi.
İki takımın özellikle Trabzon’da oynanan karşılaşmalarında öncelik hiçbir zaman futbol olmuyor. Bu nedenle maçı futbol tarafından konuşmaya başlamak veya çalışmak genellikle boşa giden bir çabaya dönüşüyor.
Hele akıllara geçen sezon geldiğinde ve neler yaşandığı hatırlandığında söylemek istediğim çok daha iyi anlaşılacaktır.
Zaten hem oyun başlangıcı hem de maçın 1-1’e kadarki döneminde saha içinde ve dışında bu gerilimin dozunun yeterince yaşandığını izledik.
Lafı biraz da Mourinho’ya getirmeye çalışıyorum.
Karşılaşma sonrasında “Türkiye’ye gelmeden önce bana bir sürü şey söylendi, inanmamıştım. Ancak daha kötüymüş. İyi rakiplere karşı oynuyoruz ama sisteme karşı da oynuyoruz” şeklinde yaptığı yorum aynı zamanda onun maç oynandığı sırada yaşadığı duygusal anlamda iniş çıkışların da bir bakıma ifadesiydi.
Amrabat’ın golünden sonraki sevinci de bir anlamda bu duygusal zirveydi.
Mourinho 1-1’e kadar bu iniş çıkışların etkisine kendisini fazla kaptırmış görünüyordu ve bu bir bakıma sahaya müdahalesini de etkileyen duruma dönüşüyordu.
65 ve 66. Dakikalarda yaptığı değişikliklerle geç de olsa oyuna ve sahaya müdahale etti Mourinho.
Tam bu sırada 2-1 penaltı ile geriye düşmek büyük talihsizlikti.
Ancak hem değişiklikler hem de 2-1’den sonra sahada kazanmak için işi sıkı tutan ve ciddiye alan bir Fenerbahçe takımı izlemeye başladık.
Bu bir bakıma Manchester ve Bodrum FK’ya karşı da Fenerbahçe’nin sahaya yansıttığı bir oyundu.
Yeri geldiği için buraya not düşmek de istiyorum; Fenerbahçe’nin maça bu düzende başlayacağını bekliyordum.
Hem ileride topa çok adamla baskı kurmak hem de kazanılan bu topların hızla atağa dönüştürülmesini sağlamak.
Girişte de yazdım; Trabzon’da bu maçı oynamak her zaman evdeki hesapla mümkün olmuyor.
Ortamın gerilimi, taraftarın ve oyuncuların hırslı mücadelesi işin rengini bir anda değiştiriveriyorlar.
Trabzonspor bu mücadelesini sezonun geri kalanında yapmayı başarsa veya tekrarlasa ya da zirvedeki başka takımlara karşı da oynasa lig yarışının tüm dengesi bambaşka şekil alır; ama tüm hırsını Fenerbahçe’ye karşı boşaltıyor ve orada da tüketiyor.
Geçen sezon bunu kimi maçlarda izledik.
Sahada Fenerbahçe olunca bambaşka bir Trabzonspor gerçeği ile karşı karşıya kalınmasının tarihsel nedenselliklerini anlamakla birlikte bunun başta ev sahibi olmak üzere iki tarafa da hiç yaramadığı bir türlü idrak edilemeyecek sanırım.
İşin yine oyuna ve futbola dair tarafını konuşmaya çalışırsak Fenerbahçe’de işlerin her geçen gün biraz daha yerli yerine oturduğunu görüyoruz.
Amrabat çok güçlü bir aktör olarak orta sahadaki her aksiyonun içinde ilk ve son sözü söyleyecek bir oyuncu durumuna geldi.
Sezonun Fenerbahçe adına en önemli transferi olduğunu bize gösteriyor.
Diğer tarafta yine 66. Dakikadaki değişikliklerden sonraki kadro ve oyun şekli için yazacağım; Dzeko ile En Nesyri bir aradayken çok daha efektif bir Fenerbahçe gerçeği yayılıyor saha içine.
Hatta Tadic’in solda İrfan Can’ın da oyunda olduğu dizilim rakip için gerçekten çok zor bir denklem ve kurgu haline geliyor.
Dzeko’nun attığı golde İrfan Can’ın hem topu o kalabalık Trabzonspor oyuncu grubundan geçirmesi hem de boş durumdaki arkadaşını görmesi bir bakıma bu doğru dizilimin sonucuydu.
Saha içinde birçok oyuncunun aynı pozisyonda topu pas vermek yerine kaleye vuracağına şüphesi olan var mı?
Peki, Amrabat’ın golü öncesinde de Tadic’in Kostic’e attığı olağanüstü güzellikteki Oğuz Çetinvari kilit (ara) pasına nasıl övgü sözcükleri bulup da yazmalı?
Her iki golün öncesinde kaçan fırsatlar ve pozisyonlar bunlara çok benzer ve yakındı.
İlk yarı Fenerbahçe’nin kullandığı köşe vuruşlarında da benzer taktiksel kurgular gördük. Ama sonuç alınamadı.
Tüm bunlar bardağın dolu taraflarıydı.
Diğer yanda Fenerbahçe’de bireysel hatalar saç baş yoldurmaya devam ediyor.
Bu yorumu, Trabzonspor’un kazandığı her iki penaltı için söyleyebiliriz. Hadi birincisi oldu, ikincisine ne gerek vardı?
Fenerbahçe’nin stoper tanemizdeki bu savrukluk veya sakarlık neredeyse 3 puana mâl olacaktı.
Uzun uzun futbol konuştuktan sonra gelelim özellikle VAR kararlarının maça ve taraflara etkisine.
Mustafa Çulcu’nun bir TV programında anlattığı bazı hakemlerin avukatlarla kurdukları düzenin gerçek olup olmadığı mutlaka araştırılması gereken çok ciddi bir iddia olarak bomba gibi gündeme düştü.
Şimdi gündemde böyle önemli bir tartışma konusu varken hakemlerin verdiği kararların gerçekten samimi hatalar olup olmadığına nasıl inanalım?
Ya da yıllardır körün gözüne parmak sokar gibi yapılanlar, değil mi?
Bu hatayı nasıl yaparlar, diye sora sora cümleler tükendi, kalemlerin yazdığı sayfalar oldu.
Bu maçta da benzerleri vardı.
Sanki bilerek tartışma olsun diyeydi.
Öyle kararlar verildi veya görmezden gelindi ki ister istemez yine akıllara başka sorular da geldi.
Aynı pozisyona başka maçlarda farklı kararlar da çıkabiliyor?
Peki neden?