Çok iyi oyun kurgusu ile farklı skor aldı!
Üç gün önce Hollanda deplasmanından hem etkisiz aynı zamanda da hayalkırıklığı yaratan bir karşılaşma sonrasında aldığı yenilgi ile Süper Lige dönen Fenerbahçe, yıllardır kendisine fazlasıyla ters gelen ve en kritik yerde aldığı puanlarla şampiyonluklara mâl olan Sivasspor karşısında oynadığı yerleşik futbol ile bol gollü bir galibiyet alarak Milli araya moralli girmiş oldu.
Bu galibiyetle aynı zamanda Galatasaray ile arasındaki 5 puanlık farkını korudu.
Fenerbahçe’nin özellikle Süper Lig’de belli bir oyun ortalaması ile birinci sıradaki takımla arasına koyacağı sabit takip mesafesini koruyarak yarışı sürdürmesi kendisi açısından fazlasıyla önemli bir olgudur.
Bu maçta da Çağlar sakatlanarak 12. Dakikada oyundan çıkmak zorunda kaldı.
Djiku ve Becao kenarda otururken; bu sezon ilk defa Samet’e forma şansı verilmesinin takım içinde muhtemel yüksek maç temposuna bağlı sakatlıklardan kaynaklı olduğunu düşünmek için çokça sebep bulunuyor.
AZ Alkmaar maçının bu kadar kötü bir oyunla tamamlanmasının da takım kurgusuyla yakın bağlantısı var.
Her şeye karşın Sivasspor’un kendi ortalamasının üzerine çıkaracak biçimde sert bir futbol oynamasına karşın Fenerbahçe çok iyi direnç göstererek rakibine bir bakıma top göstermediği maçı ikinci yarı bulduğu gollerle farklı kazanmasını bildi.
Sivasspor’un, Fenerbahçe maçına kadar ligdeki faul ortalaması 11,4 olurken; sadece ilk yarıyı 9 faul ve 3 sarı kartla tamamlaması maçın sertliğinin derecesi açısından bir fikir verecektir.
Bülent Uygun’un geçen sezon olduğu gibi bu sezon da düşük faul, müdahale ve kartla mücadele eden bir oyun tercihi olduğu bilinirken bu sefer Fenerbahçe’ye karşı vites yükselttiğini gördük.
Ancak özellikle Mert Hakan ile Fenerbahçe’nin bu sert oyuna yüksek direnç sergilemesi ve ayakta kalması oyunun bütün akışını ve senaryosunu değiştirdi.
Orta alanda Mert Hakan ile Amrabat merkezi tutmakla kalmadılar atağa çıkan takımın oyun kurgusunun en kritik oyuncuları haline geldiler.
İlk yarı sağ kanatta Mert Hakan, Osayi ve Tadic’in kurduğu üçgenler, birbirlerini besleyen kilit paslar Sivasspor’un o tarafını tamamen yıktı geçti.
Tadic’in Trabzonspor maçının son dakikasında Kostic’e attığı öldürücü ara pasın benzerlerini bu maçta da birkaç defa Osayi ve Mert Hakan verdiğini izledik.
Bu kilit pasların değerlendirilememesi, asiste dönüşmemesi futbol adına “fazlasıyla” talihsizlik ve maalesef daha kötüsü de beceriksizlikti!
Hücum setlerindeki bu zenginliğin Manchester United maçıyla birlikte Fenerbahçe’nin oyununa yerleştiğini görmeye başlamıştık.
Sonrasında Bodrum FK ve Trabzonspor karşısında da benzer kurguları izleme şansı bulduk.
Trabzonspor maçındaki köşe vuruşları bile bu açıdan çok önemli set hücumlarıydı.
Tüm bu anlatının peşine “ama” yazmak Fenerbahçe’nin sonuca gitmede ne kadar zorlandığının da çarpıcı bir ifadesi olacaktır!
Ya son pas tercihinde hatalar yapıyor kilit pası alan oyuncular ya da normal şartlar altında çok iyi asiste dönüşen bu paslar son vuruşu gerçekleştiren futbolcunun kimi zaman saç baş yolduran bir şutu ile sonuçlanıyor.
Fenerbahçe taraftarları En Nesyri’nin ayakla atacağı golü özlemle beklerken, diğer tarafta Szymanski, Maximin’in son vuruşlarının da düzelmesi için herhalde yatıp kalkıp dua ediyor olmalıdır.
Sivasspor karşısında kilidi açan golü Livakovic’ten sonra en son akıllara gelecek Samet’in atması da tüm bu anlatı içindeki tuhaf sonuçlardan biri oldu.
Son maçlarda bu cümleyi öncelikle Mourinho söylüyor bizler de yorumlarımıza yazıyoruz; Fenerbahçe’nin ilk yarı kısaca özetlediğimiz bu set oyunlarından çok daha fazla gol bulması gerekiyordu.
Gol olmayınca da AZ karşısında olduğuna benzer çözülmeler yaşanabiliyor.
Bu da aslında Fenerbahçe’nin savunmasındaki zaafiyetin bir göstergesi oluyordu.
Ancak Sivasspor karşısında Fenerbahçe’nin özellikle Mert Hakan ile birlikte yükselen mücadele ve ayakta kalma gücü buna engel bir direnç merkeziydi.
Ayrıca birden fazla denemede görme şansımız oldu; geriden oyun kurarken isabetli tek pas ve adam eksilten vücut çalımlarıyla orta alanın süratle geçilerek atağa çıkılması da Fenerbahçe’nin bu maçta etkili biçimde kullandığı hücum silahıydı.
Buraya kadar belirli övgü sırasıyla yazdıklarımız Fenerbahçe’nin oyun geleceği açısından fazlasıyla umut veren göstergelerdi.
Yeri gelmişken ve tam da bu nedenle yazmamız gereken Milli aralar gerçeğini konuşmamız gerekiyor.
Oyuncular ritim kazanmaya başladığı sırada her ay yırtık dondan çıkar gibi Milli maçların araya girmesi bazı takımlar için fazlasıyla olumsuz bir etkiye dönüşüyor.
Evet kimi zaman sakatların iyileşmesi adına bir avantaj sağlasa da zirve mücadelesi içindeki takımlara iyi gelmediği bir gerçek. Bunu sadece Süper Lig için yazmıyorum, üst düzeydeki liglerdeki tüm takımların nasiplerine düşen payı aldığı ortadadır.
Fenerbahçe ikinci yarı üzerine gelen rakibini ilk yarıdan çok daha kolay bertaraf ederek hızlı hücumlarla karşılık vermesi maçın son dakikasına kadar farkı artıran bir reaksiyona silahına dönüştü.
Amrabat’ın Trabzonspor’dan sonra Sivasspor’a da takımın üçüncü golü atması anlamlı bir tesadüftü.
Amrabat’ın şutu kaleye düz bir çizgide ve neredeyse iğne deliği inceliğinde geçtiği aralıktaki şiddetiyle topun takibini neredeyse imkansızlaştıran bir hızla gol oldu.