05.05.2020 - 11:52 | Son Güncellenme:
İşte Bilginet Akademi Yaşam Koçluğu Sertifika Programı Eğitmeni Işılay Artut’un mevcut durumu ele alan harika tespitleri ve öngörüleri.
Yaklaşık 6 aydır ne olduğunu anlamadan üst üste bir çok şey yaşıyoruz. Genelde ulusal krizlere alışık olan Türk toplumu şu anda Global bir tiyatro oyununun sahnesinde kendini konumlandırmaya çalışıyor. Bir nebze avantajımız, gelişmekte olan bir ülke olarak her daim ekonomik, siyasi, toplumsal krizlerle yaşamaya alışkın olmamız. Velhasıl, öte yandan bu sefer tam da tanımlayamadığımız kartlar dönüyor masada. Yani yeni tip Corona salgınını bir saniye unutsak ve olanlara dönüp baksak; yaşananlara anlam bulmamız çok zor. Misal, belki dünya tarihinde ilk kez toplumlar otorite sağlanması için orduyu ve kolluk kuvvetlerini göreve çağırırken, sokağa çıkma yasağının uygulanması için devlet yöneticilerine baskı kurdular. İnsanlar, sosyal olarak ailesel ilişkilerine duvar ördü ve dahası kimse kimsenin yardımına bile koşamaz hale geldi. Yani sözün özü, korku temalı, panik çeşnili bir pandemi dönemi. Halbuki dönüp baksak, Domuz Gribi denen meret Dünya’da 200.000 kişinin ölmesine sebep olmuş ancak kimse bu kadar fazla korku ile evlerine kapanmamıştı. Bu bilgi de cebimizde dursun. Bir gün illa ki lazım olur.
İyi hoş, bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete de peki bundan sonra ne olacak?
Ben şöyle anlatayım;
Bir anda Dünya distopik filmlerde gördüğümüz bir kıyafete bürünmeyecek. Belki bir 50 yıl sonra kafamızda çiplerle dolaşma senaryoları gerçek olabilir ancak hemen yarın, uzaylılarla mangal partileri düzenlemek hayali için henüz erken bence.
Şimdilik, sadece eskiyi hatırlamak ve eskiden toplumların yaşayışlarında hangi alışkanlıklar vardı? sorusunun cevabını bulmak yeterli olacak. Teknolojiyi kullanma alışkanlığı edinmek de cabası tabi. Zira bu konuda hiç korkum yok. Dünya’da teknolojiyi satın alma oranı en yüksek olan ancak teknoloji üretme konusunda da bir o kadar gerilerde olan ülkelerdeniz. Adaptasyonun yüksek olması avantaj iken diğer taraftan üretim konusunda daha çok çalışmalıyız.Eğitim alanında da mutlak suretle kendimizi yenilememiz gerekiyor.
UZAKTAN EĞİTİME YÖNELMEK ŞART
Hem salgın hastalıkların hem de sosyal olumsuzlukların etkisinden uzaklaşabilmek için hem kamusal hem de özel alanda uzaktan eğitime yöneltmek şart. Bu eğitim türü gelişmiş, bilgi toplumu haline gelmiş çoğu ülkenin eğitim sisteminde kısmi olarak başarıyla uygulanıyor. Hatta uzaktan eğitim programına kayıtlı öğrencilerin ortak derslerdeki başarısı aynı isimli örgün eğitim programlarındaki öğrencilere göre daha iyi durumda. Bunun programa gönüllü olarak katılmaları ve dersleri uzaktan eğitime dayalı almalarının motivasyonlarını azaltmadığı şeklinde değerlendirmek mümkündür. Diğer nedenler ise şunlardır;
-Derse istenilen zaman diliminde ulaşabilme.
-Sosyal olumsuzluklardan uzak olma.
-İyi odaklanma.
-Özel - birebir eğitim kalitesi.
-Materyal ve dokümanlara daha hızlı erişim.
Corona virüs öncesinde, kişisel merak gereği uzaktan eğitimin gelişimi için neler yapılması gerektiğini, geliştirilen teknolojileri ve başarılı modelleri araştırırken özel eğitim kurumu Bilginet Akademi ile tanıştım. Bilginet Akademi tüm süreçlerini mevcut imkanları kullanarak hızla dijitalleştiriyor hatta bunları yeterli bulmayıp kendi teknolojilerini geliştiriyor. Eğitimde geleceğe yön vermeye odaklanan bu eğitim kurumu; danışma, başvuru, eğitim, destek, sınav ve sertifika süreçlerini online biçimde yönetiyor. Ben de kurdukları sistemden etkilenen bir eğitimci olarak yanlarında olmaktan gurur duyuyorum. Özetle güzel şeyler de oluyor!
Diğer konulara dönelim ve biraz hafıza tazeleyerek devam edelim.
ALIŞKANLIKLARIMIZ DEĞİŞMEYE BAŞLADI
Kolonya kullanım alışkanlığımızdan başlayalım. Biz değil miydik her gelen misafire geldikleri anda “Hoşgeldiniz” kolonyası ellerine döküp bir de muhabbet tatlı olsun diye lokum ikram eden ya da hasta olan kişileri ziyaret ederken kolonya hediyesi götüren. Şimdi anladık mı nedenmiş?
Eskiden her esnaf sabah elinde ev yemekleri ile dolu sefer tasıyla işine giderdi. Şimdilerde de artık herkes evden beslenme çantası yapıp gider olacak. Bir süredir evde yeme alışkanlığına geri dönen halk, lezzet, kullanılan malzeme kalitesi ve hijyene daha çok puan verecek. “Görsellik bir yere kadar üstadım. Önemli olan sağlık.”
Eskiden köylerde tandır ekmeği kokusuna romantik bir turistik blog yazısı malzemesi olarak bakılırken, şimdilerde evde ekmek yapmak artık bir tabakaya ait olma simgesi oldu. Ekmek yapmanın meşakkatine katlanınca insanlar, fırıncıların değeri de artar oldu. Bu dönem sonrası fırıncılara da hayli iş düşüyor. Ekmeğin kalitesi, üzerine koyulan emek ve malzemesi ile ölçülecek. Maliyete katlanıp, müşteriyi elde tutmak lazım.
Giyim kuşamlarımız için kitle üretim yapan çılgın moda ikonlarından ayrışıp, eskisi gibi kaliteli ve niş üretim yapan butiklere akın edeceğiz. Ne de olsa kaliteli kumaş her daim sağlık için gerekli. Terzilere gün doğdu.
LOJİSTİK EMEKÇİLERİNİN ÖNLEMİNİ ANLADIK MI?
Kuryelere, kargocular ve postacılara yani eski tabirle ulaklara köle muamelesi yapanlar ise şu anda onlarsız bir hayat düşünemiyorlar. Savaş döneminde muhaberat ve lojistik ne kadar önemlilik arz ediyormuş değil mi? Bundan sonra evlerine kadar hizmet götüren kargoculara teşekkür etmeyeni dövsünler.
HELE Kİ ÖĞRETMENLER…
Hele ki öğretmenler… bu dönemde evde oturan çocukları online eğitim ve öğretim alırken bir yandan da onları zapt-u rapt altına almanın ne kadar zor olduğunu anlayan ebeveynler. Öğretmenlere eskiden duyulan saygıyı ve hürmeti yeniden hatırladılar. Öğretmenlik mesleğinin kutsallığı ön plana çıkmış oldu.
KARANTİNALI İLİŞKİLER
Ya hayatımızın içinde kaybolan ilişkiler. Eskiden 2-3 aile aynı köşkte yaşarken ve Netflix yokken birbirleriyle nasıl bir iletişim modeli kurup anlaşıyormuş değil mi? Daha 1 ay öncesine kadar havada uçan canım cicimler ne oldu da bitti. Şimdi gerçek yoldaşlık hikayesi nasıl yazılır anlamış olduk? Ee mahkemeler de karantinada… Kapıyı çarpıp gitmek de yasak. Oturup portakal soyup beraberce yiyebilmenin romantizmi mi yoksa aynı evde kodes hayatı yaşamak mı? Hadi bakalım, karar sizin.
ABLALARIMIZI ÖZLEDİK
Gelelim evlerde bize hizmet eden temizlik görevlilerine yani nam-ı diğer ABLALARIMIZ. İnsanlar, kendi çarşaflarını minimum 20 dakikada değiştirebildiğini anlayınca, temizlik hizmeti verenlere biçilen kıymetin azlığını fark etmiş olmalılar. Şimdi kafalarda deli sorular….?!?! Ya bu karantina süresi devam ederse? Camları kim silecek? İşte kaldın mı vileda sopasıyla baş başa? Artık sopanın süpürgesine iki düğmeden göz yapıp, onu baş köşeye alıp ABLA muamelesi yapar, toz beziyle de camları silerken beraber türkü çağırırsınız.
BİZ EVDEYİZ ONLAR İSE SAHADA
Bir de belediye görevlileri var tabi. Hele ki dar sokaklar da arabayla giderken denk geldiğin Çöp toplama araçlarına eskisi gibi kornalar basıp, çöpleri toplayan hizmetlilerinin elini ayağına dolandırmazsın bir zahmet. Şu anda yüzlercesi, sen #evdekal etiketiyle oturup yaptığın yemeklerin Instagram hikayesini paylaşırken, temiz bir çevreye sahip olasın diye korona tehlikesine rağmen çalışıp didiniyor sokaklarda.
Ya Polisler, Ordu ve diğer güvenlik mensupları…? Teyakkuz durumunda ne kadar da önemliymiş içerideki güvenliği sağlamak. Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisinde temel ihtiyaçlarımıza geri dönünce kıymetlerini daha bir anlar olduk. Bundan sonra çevirmeye yakalandığında “ Sen benim kim olduğumu biliyor musun?” naralarına son verirsin artık. Bak! Tabiat, sana kim olduğunu acı gerçeklerle anlattı sanırım.
HAYATLARINI HİÇE SAYAN KAHRAMANLARIMIZ
Veee bu dönemin kahramanları Sağlığımız için savaşan Hekimler, hemşireler, sağlık hizmetlileri, hastanelerdeki temizlik görevlileri… Bilimden uzaklaşanı kurtlar kapar deyimi yerini manası ile buldu. Corona ile savaşmak bir yana cahilliğine kurban gidenleri de kurtarma çabalarını takdir etmemek mümkün değil. Onlar için bir alkış değil, bir ömür vatana hizmetlerinden ötürü onur madalyası takmak lazım. Eskiden lokman hekimleri gördüğünde hürmetle ceketinin düğmesini ilikleyen halk, bir süredir ticaret içinde debelenen sağlık sektörünün yeniden bilime hizmet eden kurum haline dönüşüne tanıklık eder oldu. Alkışlar boşuna yükselmedi semaya günlerce.
Yani lafın özü, “Eyvah! Biz ne yapacağız?” paniğini yaşamak yerine önce bir sakinleşip geçmişteki elimizde ne vardı diye bir göz atıp, tozlu raflara kaldırdığımız alışkanlıklarımızı hatırlamamız yeterli. Sonrasında da elimizi yeniden taşın altına sokup, üretmenin gücünü hatırlamamız gerek. Çalışmak vaktidir cancağızım. Ne halde olursak olalım, üretmek ve teknolojiyle barışık yaşamak zorundayız. Devir akıl koyma devri. Boş laflara yer yok artık yeni Dünya’da. Bilmem anlatabiliyor muyum?
Işılay ARTUT
Profesyonel Yaşam Koçu
Bilginet Akademi Yaşam Koçluğu Eğitmeni