Sibel ArnaÇalmaya başladığı an insanların kanını kaynatan dokuz sekizlik Trakya türkülerinin çok ilginç sözleri var. Keşanlı Filiz Şen bu türküleri ve Trakya düğünlerini anlattı.
Çalınmaya başladığı an insanın kanını kaynatan Trakya türkülerini bilirsiniz. Hani şu mendili eline alıp ortaya çıktı mı oyunuyla herkesi kendine hayran bırakan güzel kızların da... Hepsi dokuz sekizlik ritmin üzerine okunur Trakya türkülerinin. O yüzden de capcanlıdır, kıvraktır, oynatır.
Sözleri de hep çok manalı, çok güzeldir. Ama bir çoğumuz bu türkülerden haberdar değiliz. Biz bir tek "Oynamaya geldik, oynamaya / Düğün dernek göbek atmaya / Gazozcu derler adıma adıma / Kimse de gelemez yanıma / Ayılana gazoz, bayılana limon / Ayılana gazozu da bayılana limon"u biliyoruz. Oysa onlarda daha ne cevherler var...
Doğduğu, büyüdüğü yerin kültürüyle birlikte İstanbul'a üniversite eğitimi almaya gelen Filiz Şen'den (22) öğrendiğimiz bu türküler, Trakya'da düğünlerde ve özel olarak düzenlenen eğlencelerde söyleniyor. "Yediden yetmişe herkesin bildiği bu şarkılarla ve kıvrak ritimlerle bizim oralarda sürekli göbek atılır," diyen Kırklareli Keşan'lı Filiz Şen İstanbul'da Marmara Üniversitesi'nde aldığı resim eğitimini üç ay sonra tamamlayacak. Yani o hem ressam hem de göbek atıyor. Bilinen pipolu, gözlüklü veya yamuk şapkalı entel ressamlara hiç benzemiyor. "Bize Trakya'yı anlat," diyoruz başlıyor göbek atarak konuşmaya:
Bu türkülerin toplu halde yer aldığı kasetler var değil mi?
Hasan Dağ yapımı olarak piyasaya çıkan kasetler var. Bunlar Trakya'nın illerine ait kasetler. İnsanların kendi stüdyoları var, kendileri çalıp kendileri söylüyorlar. Daha sonra İstanbul'daki plak şirketleriyle anlaşıp satıyorlar. Çok ilginç şarkılar var. Ama hepsi de halkın bildiği, düğünlerde söylenen türküler...
Evet, çok eskilerden kalan şarkılar. Ama onlar kendileri yorumluyorlar. Biraz Trakya düğünlerinden bahsetsene...
Trakya düğünleri çok neşeli olur. Tüm kadınlar ve erkekler, yaşlısı genci oynamayı çok severler. Bizim oraların insanı vücutlarını çok iyi kullanmasını bilir. Roman düğünlerinin ayrı bir güzelliği olur. Sürekli oynanır. Gece gündüz. Üç gün süren düğünler vardır. İçki olmazsa olmaz koşuldur. Ama yalnız rakı değil. Cininden viskisine, votkasından şarabına, birasına ne ararsan olur. Yemekleri, mezeleri özenle hazırlanır. Girişte misafirler davul zurnayla, lokumla, kolonyayla karşılanır. Herkes hoşgelmiştir. Düğünlerdeki müzisyen gruplarına çalgı denir. Davetliler gelmeden önce düğün sahibine "Kaç kol çalgı tuttun?" diye sorarlar. 1 kol çalgıda üç çalgıcı olur. Klarnet, darbuka ve tambur. Eğer üç kol çalgı varsa düğün yerinin üç ayrı köşesinde müzik olur. Düğünler ilk kadınların oyunuyla başlar. Sonra erkekler kadınlardan izin alır ve onlar da oynar. Bazen beraber oynarlar. Beraber horo çekerler. Bizde halaya horo derler. Horo gibi oyunlar da var galiba. Hani tulum kaldırmak gibi...
Tulum kaldırmak erkeklere hastır. Damatla beraber tüm erkekler yere oturur ve toprağı yumruklayarak ağır ağır kalkmaya başlarlar. Erkekler tulum kaldırırken kızlar ayaklarıyla alkış tutar. Amaç damadı takım elbiseleriyle yere oturtmaktır. Damat yere oturtulurken gelin de havaya kaldırılır. Kına gecesinde kına yakıldıktan sonra gelin sandalyeye oturtulur. İnsanlar başında durur ve klarnet solo yapar. Solo bitince gelini havaya kaldırıp sallarlar. Üç kere yapılır bu, üçüncüsünde gelini havaya bırakırlar. Damat gelir; kadınlara lokum, şeker, para gibi şeyler vererek gelini onların elinden alır ve koşarak eve girerler. Eee?
Yok, fazla kalmaz hemen çıkarlar. Oynamaya devam ederler. Gelin ve damada gelen hediyelerin bir merasimi olur mu?
Olmaz mı? Orta yere kocaman bir halı serilir. Gelin oturtulur ve eline bir ayna verilir. Tencereden bileziğe ne hediye gelmişse, getirenin adı söylenerek gelinin başından çevirilir ve "hoşgördü" denilir. Örneğin "Gelinin yengesinden bir tava," denir. Bu olaya hoşgördü derler. Amaç köy halkına gelen hediyeleri göstermektir. Çingene düğünleri nasıldır?
Zengin çingelerin geldiği düğünler müthiş olur. İşte onu gidip görmek lazım. Dış görünüşüyle gayet düzgün görünen bir yığın insanın kapıdan girdiği andaki tavırları bambaşka oluyor. Ben saniyede bu kadar değişen insanlar görmedim. Mercedes'ten inip, ayakkabılarını bir kenara fırlatıp, eteklerini de donlarının arasına sıkıştırıp oynayan kadınlar vardır. Anasına dönüp ağlayan, kocasına dönüp gülen ama ikisini de yaparken göbek atan gelinler vardır. Trakya'nın Kakava şenliklerini herkes bilir. Bunun benzerleri olur mu?
Evet ama daha küçük çapta yapılır. "Dallık" denir. Hazırlıklar yapılır, dolmalar sarılır, içkiler, etler alınır. Herhangi bir ormana gidilir. Herkes boş yer bulabilmek için birkaç gün önceden gelip iple çevirir. Gece yarılarına kadar eğlenilir. Kalabalık ana caddelere kadar taşar. Peki düğün ve eğlenceler haricinde günlük yaşantı nasıl?
İçki sürekli var. Keşan'da kahveden çok meyhane, birahane vardır. Bu kadar içki ve eğlenceyle beraber kavgalar da çok fazla oluyor...
Hem fazla hem de çok ilginç kavgalar var. Hayatta duymadığınız küfürleri duyarsınız. "Senin kocan benim kocamın s..tığı tuvalete s..amaz", "Elimi belime, belimi elime koyarsam, senin ağzını Sümerbank patiskası gibi cart diye ikiye ayırırım" gibi. Kadınların kavgaları erkeklerinkinden daha beterdir. Birbirlerine girerler ama iki gün sonra bir şey yoktur.TürkülerFASULYE
Fasulyeyi koydum kaynasın
Söyleyin kaynanama oynasın
Hem oynasın hem kaynasın
Kocam da bana doymasın
Abe benim kaynanam, yemekleri beğenmiyo
Oturdu mu sofraya üç tabak birden yiyo
Ara sıra sorarım "Ana canın ne ister"
Utanmadan demez mi; "Pirzola, biftek, köftee, köftee!"
Kömürü de attım sobaya
Yatağı da serdim odaya
Sarhoş barom gelince
İşler kaldı yarına
KAYNATAMIN DONU
Bu kimin donu? Kaynatamın donu
Ben yıkamam onu, leş kokar donu.
Nerelere gideyim, kaynatamı göreyim
Nereye gideyim, kızını da göreyim
ALÇAK KÖFTE
Dün gece rüyamda gördüm
Seni alçak alçak köfte
Seni yerim yerim be köfte
Seni alçak alçak köfte
Bir kilo sosis de aldım
Senin yerin başka köfte
Aman aman acılı köfte
Seni yerim alçak köfte
Seni alçak alçak köfte
KEÇİYİ KESTİK BAYIRDA
Keçiyi kestik bayırda
Çevirmeyi yedim de çayırda
Kes agacım kes
Zenginlere beş kilo kes agacım kes
Fakirlere de yarım kilo
Çevirmeyi yerim yatarım
Barolara çalım da satarım
Gece 9 gündüz 8
Atarım çevirmeyi de yatarım
ARABASI VAR
Arabası var plakası yok
Kardaşları var, faydaları yok
Pantolonu kirlendi sabun ister
Baba benim canım onu ister
Ana benim canım onu ister
Hayda güzel güzel güzel
Burda güzeller
Edirne'de sevilenler
Beyoğlu'nda anılanlar
ÇAMAŞIRCI KIZ
Sabah erken kalkarsın
Bahçeye ateş yakarsın
Çamaşırları yıkayıp
Hemen tek tek asarsın
Çamaşırcı kız, bulaşıkçı kız
Gömleğim kirlendi, yıkasana kız
Bir anı
Ben ortaokuldayken Keşan'da halk oyunları oynardım. Bir gün ekiple beraber sergi açılışa gittik. Gösteriden önce bize küp küp ayranlar, börekler falan hazırlanmıştı. Ben bir baktım, bizim çingene davulcu yemeklerden torbaya dolduruyor. Ne yaptığını sordum. "Akşama çocuklar yemek bekliyor," dedi. İşte çingene gibi yaşamak böyle bir şey. Diyelim ki evinde yemek yok, gider tüpü satar, yemek alır. Ama parası varsa da tavuğunu, balığını, etini hepsini bir gecede yer. Ertesi gece de aç kalır. Evi yoktur çadır kurarlar. Dünya umurlarında değildir.