Çatlı'yı en fazla savunan siyasetçiler, DYP, MHP ve BBP'den çıktı. Çiller, Çatlı'yı "şerefli kahraman", Yazıcıoğlu ise, "Anadolu delikanlısı" ilan etti
SUSURLUK skandalının patlak vermesinin ardından en çok merak edilen konulardan biri de, kırmızı bültenle aranan terör sanığı ve uyuşturucu kaçakçısı Abdullah Çatlı'nın siyasetçilerle ilişkileri oldu.
Çatlı'yı en fazla savunan siyasetçiler DYP, MHP, BBP'den çıktı. DYP, Çatlı'yı savunmada MHP ve BBP'nin önüne geçti. Nitekim DYP Lideri Tansu Çiller, Çatlı'yı "şerefli kahraman" ilan etti.
Skandalın siyasi kanadındaki iki kilit kişi DYP Elazığ Milletvekili Mehmet Ağar ve DYP Şanlıurfa Milletvekili Sedat Bucak'tı. Bucak, Susurluk'taki trafik kazasında Çatlı'yla aynı otomobildeydi. Ağar için de, Emniyet Genel Müdürü olduğu dönemde Çatlı'nın korunmasını ve kullanılmasını onaylayan kişi olduğu iddiası vardı. Bu nedenle Çatlı'nın daha çok DYP'yle özdeşleşmesi doğal sayılıyordu. Çiller, biraz da bu etkinin altında kalarak Çatlı'yı savunmaya kalkıştı.
Ancak genelde kamuoyunun dikkatinden kaçan Çatlı'nın BBP Lideri Muhsin Yazıcıoğlu'yla ilişkileri oldu. MHP'nin üst düzey yönetimi Çatlı'ya sahip çıkmamak için dikkatli davranmaya çalışırken, Yazıcıoğlu, Çatlı'nın cenaze törenine katılan tek siyasi parti lideriydi.
Çatlı'yla Yazıcıoğlu'nun ilişkileri çok eskiye dayanıyor. Türkiye'yi terör ortamının sardığı 1970'li yıllarda, Yazıcıoğlu, MHP'li gençleri "örgütleyen" Ülkücü Gençler Derneği'nin başkanı, Çatlı da yardımcısıydı.
Yıllarca birlikte "çalışan" bu ikili sonunda terör sanığı olarak mahkemelik oldu. Çatlı yurtdışına kaçmayı başarırken, Yazıcıoğlu tutuklanarak yargılandı. Çatlı daha sonra devletin korumasına girerek güvenlik güçlerince görevlendirilirken, Yazıcıoğlu'nun dosyası, zamanaşımı gerekçesiyle beraat ya da mahkumiyet kararı verilmeksizin kapatıldı.
Çatlı'nın eşi Meral Çatlı ve Çatlı'nın yakın arkadaşı, terör sanığı Oral Çelik, TBMM komisyonuna ayrı ayrı yaptıkları açıklamalarda, Çatlı'nın Yazıcıoğlu'yla görüştüğünü bildiklerini söyledi. Bu konuda Milliyet'in sorularını yanıtlayan Yazıcıoğlu ise, "Çatlı'yla yıllardır görüşmedim. Beni galiba evden aramış, ama ben evde yoktum" diye konuştu. Çatlı'yı "vatansever ve yiğit bir Anadolu delikanlısı" diye nitelendiren Yazıcıoğlu, "Kendisiyle temasım olmadı. Ama olsaydı ve benden yardım isteseydi, yardımcı olurdum" dedi.
Yazıcıoğlu, Refahyol hükümetine dışardan destek vererek ya da ANAP'la
seçim ittifakı kurarak iktidar odaklarında etki sahibi olmak için mücadele eden,
devlet mekanizmasında kendi yandaşlarına kadro verilmesi için pazarlıklar yaptığı söylenen bir siyasetçi. Çatlı'nın Yazıcıoğlu'yla
son yıllarda görüşüp görüşmediği, görüştüyse neler konuştuğu, Susurluk olayının aydınlatılmayı bekleyen önemli sorularından birini oluşturuyor.
1970'li yıllarda, aşırı milliyetçi akımları temsil eden MHP'yle aşırı dinci akımları temsil eden MSP'nin, koalisyon ortakları olarak hükümette yer aldıkları dönemlerde, İçişleri Bakanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü, il emniyet müdürlükleri, valilikler ve kaymakamlıklarda örgütlendikleri, buralara politize olmuş kendi yandaşlarını yerleştirdikleri ve terörün de bu nedenle güvenlik güçleri tarafından denetim altına alınamadığı sık sık gündeme geldi. Aslında Susurluk skandalı, 1970'li yıllarda gündeme gelen bu gerçeğin hem bir sonucu hem de bu gerçeği doğrulayan bir gösterge olarak yorumlanabilir.
Mafya genellikle, mali veya kişisel anlaşmazlıklarını hukuk dışı yollarla giderme yöntemini kullanan örgütlü sermaye temsilcileri için kullanılan bir sıfattır. Yani amaçlarına ulaşmak için öldürme, yaralama, adam kaçırma, tehdit ve şantaj gibi yöntemleri kullanan kişilerdir. Çatlı'nın çevresi, sadece hukuk dışı yollara başvuran güvenlik güçlerinden değil, aynı zamanda mafya üyeleri ve liderleri ya da mafya olduğu doğrultusunda şüpheler bulunan "ülkücü" görüşlü kişilerden oluşuyordu.
Bu kişilerin başında da "Drej Ali" takma adlı Ali Yasak geliyordu. "Ülkücü" görüşlü Ali Yasak, gençlik yıllarında solcu bir öğrenciyi vurmaktan iki yıl cezaevinde yattı. 1979'da İstanbul'a geldi, birçok kahvehanenin sahibi ve işletmecisi oldu. Daha sonra hayvan ticareti ve tekstil işleriyle uğraştı. 1980'li ve 1990'lı yıllarda adı birçok saldırı ve yaralama olayına karıştı.
Çatlı'nın çevresindeki diğer "karanlık" kişilerden ikisi de "GSC Tekstil" şirketindeki ortağı Turgay Maraşlı ve "Sultan Tekstil"deki ortağı Aydın İpekli'ydi. Maraşlı'nın adı, "işadamı" Mehmet Ali Yaprak'ın kaçırılması olayına karışmıştı. ANAP Lideri Mesut Yılmaz'a karşı Budapeşte'de gerçekleşen saldırının da İpekli tarafından gerçekleştirildiği iddia edilmişti.
Ayrıca Ömer Lütfü Topal ve onun ortağı Sami Hoştan da Çatlı'nın çevresindeki tartışmalı kişilerdi. Topal'ın, Çatlı'nın kullandığı sahte isim olan Mehmet Özbay'a 500 bin dolarlık bir ödemesinin bulunmasının ortaya çıkmasıyla, Çatlı'yla Topal arasında para ilişkilerinin de bulunduğu şüpheleri oluşmuştu. Ancak daha sonraları hem Hoştan'ın hem de Çatlı'nın Topal'la anlaşmazlığa düştüğü, hatta Topal'ın öldürülmesinin bu ikili tarafından planlandığı iddiaları ortaya atılmıştı. Nitekim Topal cinayetinde kullanıldığı söylenen silahlardan birisinin üzerindeki koli bantında Çatlı'nın parmak izine rastlanmıştı.
Alaattin Çakıcı, Hurşit Han, Ali Fevzi Bir, Sedat Peker, Feridun Öncel, Nihat Akgün, Hadi Özcan, Yaşar Öz gibi mafya lideri ya da haklarında mafya iddiaları bulunan isimler de, Çatlı'yla çeşitli dönemlerde yakın ilişki kuran insanların başında geliyordu.
Susurluk olayının tam anlamıyla aydınlatılabilmesi için, hukuk dışı yöntemlerle çalışan güvenlik güçleri ve siyasetçilerin yanı sıra, hukuk tanımayan sözde "işadamlarının" da yargı önüne çıkartılması gerekiyor. Ancak bunun gerçekleşmesi için, ülkede sadece cesur vatandaşların değil, hukuk devletine inanan cesur siyasetçilerin, cesur bürokratların ve cesur savcıların da bulunması gerekiyor.
BİTTİ