The OthersPolis - mafya -siyaset: Derin devlet

Polis - mafya -siyaset: Derin devlet

03.11.1999 - 00:00 | Son Güncellenme:

Polis - mafya -siyaset: Derin devlet

Polis - mafya -siyaset: Derin devlet


Susurluk'da üç yıl önce gece yarısı meydana gelen bir kazada buluşan isimler, polis - mafya - siyaset üçgenini gözler önüne serdi. Ancak 'Susurluk davasında' tek cezayı kamyon şöförü aldı


Üç yıl önce bugün Susurluk'ta meydana gelen kaza sadece bildik anlamdaki trafik sorununa değil, toplumsal hayatımızı karartan polis - mafya - siyaset üçgenindeki bir başka ölümcül trafiğe daha işaret ediyordu.
Devletin koynunda kimi başından beri maddi çıkar amaçlı, kimi ise ulvi kavramlarla yola çıkan örgütlenmeler oluşmuş, bu yapılar güç ve iktidar kazandıkça kontroldan çıkıp, rant uğruna ya birbirleriyle işbirliğine ya da kıyasıya bir rekabete girişmişti.
Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanı Kutlu Savaş'ın aslı 57, ekleriyle 4 bin 132 sayfadan oluşan "Susurluk Raporu"nda bu trafiğin giderek devletin istihbarat ve güvenlik örgütleri arasındaki işbirliğini yok ettiği belirtiliyor, MİT ve emniyetin istihdam ettiği "para militer" örgütlerin birbirlerinin giriştikleri operasyonları sabote ederek ülke güvenliğini kundakladıklarına değiniliyordu.
Susurluk Süreci'nde deşifre olan bu özerk yapıların hemen hepsinin bir şekilde kara para ve uyuşturucu trafiğine bulaşmış olmasıysa, Türkiye'nin uluslararası platformdaki prestijine zarar veriyordu.
Faili meçhul cinayetler, devletin aradığı suçlulara verilen yeşil pasaportlar ve bürokrat atamalarında, banka satışlarında söz sahibi olan mafya mensupları ve bütün bunları neredeyse haklı çıkarmak isteyenlerin sığındıkları "derin devlet" kavramı.
Burada "derin" sözcüğünün hep "ulaşılamaz, çözülemez, nüfuz edilemez" olanı ifade eden yan anlamı vurgulanıyordu. Oysa diğer taraftan biraz yakından bakıldığında, bu özerkleşmiş yapıların trafiğinin derinde değil, tümüyle yüzeyde gerçekleştiği görülüyordu.
Yine de Susurluk sürecinde toplumca benimsediğimiz "Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak" umudunu yeşertmek için fazla bir şey yapıldığı söylenemez. Açılan 25 davada sadece Haluk Kırcı ve Yaşar Öz tutuklu olarak yargılanıyor. Sanıkların kimine dokunulamadı, kimi görevlerine iade edildi. Kilit isim "Yeşil" bir türlü yakalanamadı.
Susurluk sürecinde ceza alan tek kişiyse, 20 RC 721 plakalı kamyonla polis - mafya - siyasetçi üçgenine çarpan Hasan Gökçe oldu. Ne de olsa bu bir trafik kazasıydı.

Mete Bey'in 'gizli' oğlu

Bahçelievler katliamından MİT'e, ardından Emniyet'e uzanan örgütün baş aktörü Abdullah Çatlı
İsviçre'de cezaevinde yattığı yıllarda Türkiye'ye "Ya beni alırsınız ya da..." diye haber gönderdi.
Tehdit işe yaradı ve adı hala bilinmeyen dönemin bir Devlet Bakanı tarafından cezaevinde ziyaret edildi. Ardından Abdullah Çatlı, esrarengiz bir şekilde İsviçre'deki cezaevinden kaçırılıp İstanbul'a getirildi.
Kaçışının esrarını bilenlerden biri de karısı Meral Çatlı idi. Susurluk kazasından sonra kocasını savunurken, kaçışın devlet eliyle organize edildiğini açıklamaktan çekinmedi. Ancak resmi makamlardan yanıt olarak "derin sessizlik" geldi.
Havaalanından geçerken pasaport bile sorulmadı. Etiler'de dayalı döşeli bir ev onu bekliyordu.
Kendisiyle ilişki kuran MİT yöneticisini "Mete Bey" olarak tanıyordu. Abdullah Çatlı'nın devletle kurduğu ilişkinin kapısı Mete Bey tarafından açılmış ve hep aynı kapıdan sürmüştü. Mete Bey hiç konuşmadı. Mete Bey'e Çatlı hakkında bildikleri hiç sorulamadı. Çünkü Mete Bey'in gerçek kimliği bugüne kadar hep saklandı. Mete Bey adını kullanan üst düzey yöneticinin gerçek kimliği kamuoyu tarafından bugün de bilinmiyor. Bilenler ise susmayı tercih ediyor.
Gerçekte Abdullah Çatlı'ya 12 Eylül'den 27 gün sonra yurt dışına çıkması için uyarı da resmi bir makamdan geldi. TİP üyesi 7 öğrencinin işkence edilerek öldürüldüğü Bahçelievler katliamının sanıklarından biri olarak idam istemiyle yargılandığı için sahte pasaportu da hazırlanıp eline tutuşturuldu.
Yurt dışındaki ilk yıllarında ASALA'ya dönük operasyonlarda görevlendirildiği öne sürüldü. Yurt dışında Hasan Kurtoğlu adına düzenlenmiş sahte pasaport taşıyan Çatlı'nın da içinde yeraldığı ASALA operasyonları kimseyi tatmin etmedi.
Fransa'da yakalanıp gözaltına alınışı tuzak kokuyordu. Yakalandığında üzerinde 40 gram eroin bulunduğu açıklanmıştı. Ancak kimse tarafından inandırıcı bulunmadı. "Birileri" Çatlı'nın bir süre için ortadan kaldırılmasını uygun görmüştü.
Türkiye'ye geldikten sonra Hasan Kurtoğlu kimliğini bir tarafa bırakıp Mehmet Özbay'ı kullanmaya başladı. PKK'ya dönük olarak hazırlanan gizli operasyonlarda Çatlı'ya da görev verildiği öne sürüldü. PKK ile bağlantılı 193 işadamının ortadan kaldırılması için düzenlendiği öne sürülen "ölüm baskınlarında" Abdullah Çatlı adı da geçiyordu.
Meclis komisyonunda ifade veren Mehmet Eymür, "Çatlı'yı 80 sonrası yurtdışı işlerde MİT kullanmak istedi. Uyuşturucu işine karıştığını öğrendiğimizde Çatlı'yı kullanmaktan vazgeçtik. Biz bıraktık Emniyet Genel Müdürlüğü alıp kullanmaya başladı" diyordu.
Susurluk öncesinde "birileri" onu yine ortadan kaldırmak istedi. Kamuoyunda "2. MİT Raporu" olarak bilinen raporda, Mehmet Özbay sahte kimliğini kullandığı ve katıldığı bazı eylemler ayrıntılarıyla açıklandı.
Susurluk'taki trafik kazasında öldüğünde üzerinde Mehmet Özbay sahte kimliğini taşıyordu. Ancak birkaç saat sonra gazeteleri telefonla arayan meçhul bir ses, ölen kişinin gerçek kimliğinin Abdullah Çatlı olduğunu duyurdu. Kazanın hemen ardından Çatlı'nın öldüğünü öğrenip kimliğini deşifre edenin kim olduğu da hala bilinmiyor.
Susurluk kazasından sonra ortaya çıkan kirli ilişkiler ağının ortasına Abdullah Çatlı yerleşti. Susurluk'un ana gövdesini oluşturan devlet içindeki yasadışı yapılaşmanın önde gelen isimlerinden biri olduğu açığa çıktı. Hakkındaki dosyalar içinde en çabuk kapatılanı ise siyasetçilerle olan ilişkileri oldu. Ancak bilinen o ki, Abdullah Çatlı ömrünün son yıllarını önündeki yasal engellerden kurtulup merkez sağ partilerden birinden milletvekili seçilip TBMM'ye girmek için harcadı.

Çetedeki MİT ajanı

Çakıcı'dan MİT'e, Susurluk'tan Erol Evcil'e uzanan bir isim: Tarık Ümit
Son model Chevrolet marka kırmızı renkli bir otomobil, 3 Mart 1995'te akşam saatlerinde İstanbul Çerkezköy yolunda terk edildi. Jandarma Bölgesi'nde bulunan araçla ilgili sıradan bir soruşturma başlatıldı.
Oysa, hırsızların terk ettiği sanılan aracın arkasında Susurluk düğümünün önemli anahtarlarından Tarık Ümit'in ortadan kayboluşunun öyküsü yatıyordu.
Tarık Ümit soruşturmasını Jandarma İstihbarat Astsubayı Ahmet Altıntaş üstlendi. Devletin resmi kayıtlarına göre 18 yıldır MİT görevlisi olan Tarık Ümit'in devlet içinde yuvalanmış çetelerin birbirleriyle olan çatışmasının kurbanı olduğu anlaşıldı. Ancak soruşturmayı yürüten Altıntaş görevinden alındı, Tarık Ümit'in ortadan kayboluşu Susurluk Raporu'nun da değinmediği, nedense unuttuğu olaylar arasında yeraldı.
Tarık Ümit, 1947'de Düzce'de doğdu. Babasını kaybedince küçük yaşta Almanya'da yaşayan amcası Cemalettin Ümit'in yanına gitti. 1968'de Türkiye'ye döndüğünde Alman eşinden iki kızı vardı. Yeraltı dünyasıyla da işte bu tarihte tanıştı. Kendisi gibi Düzceli olan ve adı eroin kaçakçıları arasında geçen Ferda Seven ile ilişki kurdu. Seven'in tavsiyesiyle Dündar Kılıç'ın yanında çalışmaya başladı.
Ancak 1975'te yaşamında yeni bir sayfa açtı ve MİT ile organik ilişkiye geçti. 14 Haziran 1978 tarihinde M/3800 kurum numarasıyla ikinci sınıf uzman olarak teşkilattaki resmi görevine başladı. Mehmet Eymür ve ekibi tarafından hazırlanan ünlü MİT raprunun hazırlanmasına katkıda bulunanlar arasında yeralan 191/8 kodlu ajan yine oydu.
Mehmet Eymür MİT Güvenlik Dairesi'nin başına geldiğinde de en gözde ajanlarından biriydi. Mehmet Eymür MİT raporu sonrasında görevinden uzaklaştırıldıktan sonra da Tarık Ümit ile ilişkisini sürdürdü.
Korkut Eken, 1994'te Tarık Ümit'i Mehmet Ağar ile tanıştırdı. Ümit'in bir istihbaratı sonucu yüklü miktarda eroin imalatında kullanılan asit - anhidrit ele geçirilmesi, ona bu kez emniyet içinde yeni dostlar edinmenin yollarını açtı. Birbiriyle acımasızca çatışan iki kurum içindeki gruplar arasında saf değiştirmesi çevresini genişletti ancak düşmanlarını da çoğalttı.
Kaçırılmasından sonra telefon kayıtları üzerindeki incelemede son gecesinde hem emniyet hem MİT merkeziyle görüştüğü anlaşıldı. Kayıtlarda rastlanan son numaralar ise, Aladdin Çakıcı'nın kardeşi Gencay Çakıcı ve özel timciler Ayhan Akça ile Ziya Bandırmalıoğlu'nun arkadaşı Avşar Kederoğlu oldu.
Mehmet Eymür'e göre Tarık Ümit'i özel timciler kaçırmıştı. Oluşturduğu soruşturma ekibinin ulaştığı bilgilere göre Tarık Ümit, Sami Hoştan'ın Silivri yakınlarındaki çiftliğinde Abdullah Çatlı ve Haluk Kırcı tarafından sorgulandıktan sonra öldürülmüştü.
Eymür hemen telefona sarılıp Mehmet Ağar'ı aradı ve Tarık Ümit'in "can güvenliğinin" sağlanmasını istedi. "Bizim tosunlar bizden habersiz iş yapmaz" diyen Ağar'dan güvenceyi aldı ancak Ümit'i kurtaramadı.
Resmi soruşturma dosyasına göre, Tarık Ümit son olarak Erenköy'deki Divan Pastanesi'nde otururken İbrahim Şahin'in koruması Ayhan Akça ve Ziya Bandırmalıoğlu tarafından götürüldü. Daha sonra kendisinden haber alınamadı. Oysa Susurluk Komisyonu'nun bile el atmaktan kaçındığı gerçek, devlet içindeki çeteleşmenin boyutlarını ortaya koyuyordu. MİT'in bir istihbarat görevlisi devletin emniyet birimi ve bu birimle bağlantılı sivil kişilerce kaçırılıp ortadan kaldırılmıştı.
Tarık Ümit'in ticari ilişkilerinin incelenmesi de ilginç bulgular ortaya çıkardı. Ortağı olduğu Kuzey Kıbrıs'taki First Merchant Bank'ın Kazakistan üzerinden gelen 4.5 milyon dolarlık uyuşturucu parasını akladığı anlaşıldı. Bankanın ortaklarından biri de Engin Civan'ın eski ortağı Hakkı Yaman idi. First Merchant Bank'ın yakın ilişkide bulunduğu bir başka banka ise yine Kuzey Kıbrıs'ta kurulu olan Tunca Bank idi. Tunca Bank'ın sahibi Nesim Malki de esrarengiz bir şekilde öldürülerek ortadan kaldırılmıştı. Bursa'da gözaltında ifade veren Erol Evcil'in itirafları, kara para trafiğinin ipuçlarını verirken, Tarık Ümit'in öldürülüşünün ardındaki gizleri de aralayabilecek.

KEŞFETYENİ
Garsonluktan Megastar’lığa: Onları böyle hayal etmediniz!
Garsonluktan Megastar’lığa: Onları böyle hayal etmediniz!

Cadde | 25.04.2025 - 07:55

Onlar Türkiye'nin en çok bilinen isimleri. Şimdi ışıl ışıl yaşayan ünlülerin hayat yolculukları hep böyle başlamadı. Kimi kaset satarken söylediği şarkılarla keşfedildi, kimi inşaatlarda çalıştı. İşte ünlülerin ilk işleri...

Yazarlar