17.02.1999 - 00:00 | Son Güncellenme:
Ahmet TULGAR
DOĞUM gününü tam olarak bilmese de, Abdullah Öcalan, 1947'de Şanlıurfa'nın Halfeti Ömerli köyünde doğdu. Mutsuz bir çocukluk geçirdi. Yoksul bir ailenin, dördü kız, üçü erkek, yedi çocuğundan biriydi.
"Kendimi bildim bileli, aile içinde kavgacılık, şiddetli huzursuzluk vardı. Annemin baskısı sonucu aile içinde baba otoritesi gelişmeye imkan bulmadı. Annem yüklendikçe babam geriliyordu."
Annesinden sık sık dayak yediğini, dışarı kaçıp evlerini taşladığını anlatan Öcalan annesiyle ilişkisi konusunda ilginç bir benzetme yapıyor:
"Ben küçücük bir çocukken bir ana bu kadar talepte niye bulunsun diyordum kendi kendime. O zaman halen hatırlarım, bir çardak altında tavukla civciv yürüyordu, anama, 'İşte bunların ilişkisi neyse benim senle ilişkim odur dedim' Çok kaba bir benzetme ama dedim. Sonra anladım ki gerçek biraz da budur."
Öcalan yoksul aile ortamından kurtulmak için babasından çaldığı 10 lirayla Nizip'e gitti. Birkaç gün sonra döndü.
Adana'da birkaç yıl pamuk tarlalarında ırgatlık yaptı.
Tapu ve Kadastro Lisesi'ne 1966'da girdi. Okuldaki yıllarını daha sonra şöyle anlatıyor:
"Tapu Kadastro Okulu'ndayken namaz da kılardım. Maltepe Camii çok yakın olduğundan, o camide namaz kıldığımı hatırlıyorum. Ve hatta orada milliyetçi ve dinci konferanslar geliştirildi. Necip Fazıl Kısakürek'in bazı konferanslarına gittim. Komünizmle Mücadele Derneği'nin düzenlediği Refik Korkut'un konferanslarına da gittim."
Öcalan lise yılları sırasında Ulus'taki Atatürk heykelinin yanından geçerken arkadaşlarına şöyle diyordu:
"Bak bak bu heykele, bu ne adamdır."
Öcalan "Kürtlük" ve sosyalizm düşüncesini nasıl benimsediğini aktarırken ise şunları söylüyor:
"Yürüyüşçü olayım mı, olmayayım mı, bana yer var mı, yok mu? Artık bir yerden bir yere sıçramadır bu... Ruh hali böyle. Namazdayım. Türk - İslam sentezinin konferanslarındayım. Diğer yandan buna da açığız. Kürtlük duygularım var ve ona da geliyorum. 1969'lara giriş böyledir. Tabii, daha sonra tercih Marksizm - Leninizme yapılır. Eğer biz bir ağa veya eşraf ailesinden gelseydik ve varlıklı olsaydık kesinlikle bu düşünceye yönelmezdik."
Öcalan 1969 - 70'te Diyarbakır'da tapu memurluğu yaptı. Ardından 1970 - 71'de İstanbul - Bakırköy ilçesinde bu görevini sürdürdü. 1971'de İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni kazandı. Ancak daha sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'ne geçti. Aslında subay olmak birinci tercihiydi. "Subay olmak bir güç isteğidir" diyordu.
Öcalan, SBF'de okurken bir protesto eylemine katıldığı gerekçesiyle 7 Nisan 1972'de tutuklandı. Mamak Cezaevi'ndeki bu tutukluluk yedi ay kadar sürdü. Çıktığında yıllar sonra birlikte PKK'yı kuracağı Baki Karaer ve Kemal Pir'le aynı evde kalmaya başladı. 1973'de Çubuk Barajı'ndaki toplantıda grup olarak ortaya çıkma kararı alındı.
Abdullah Öcalan 24 Mayıs 1978'te Kesire Yıldırım ile evlendi. Kesire Yıldırım Kürt yazarların "Dersim katili" dediği Korgeneral Abdullah Alpdoğan'ın dostu ve çevresinde "Devlet yanlısı ve CHP'li" olarak tanınan Ali Yıldırım'ın kızıydı. Öcalan yıllar sonra karısından ayrılmasını siyasi ayrılık olarak tanımladı ve artık kadınların özgürlüğü ile evli olduğunu söyledi.
Sık sık sevgili değiştiren Öcalan'ın kadın erkek ilişkisi üzerine söyledikleri de dikkat çekici:
"Adam bir karı uğruna her türlü namussuzluğu yapıyor, adına namus diyor. Vatanını herşeyini bir karı uğruna satıyor. Karı, çok kaba bir cinselliği erkeğe veriyor, onunla kendini ömür boyu yaşatacağını sanıyor. Bunları gördük ve iyi ki uzak durduk"
Öcalan, 7 Temmuz 1979'da güvenlik gerekçeleriyle yurtdışına çıktı.
"Kendime hiç mi hiç sevdalanmaya niyetim yok, fakat demokrasiyi kişiliğimde müthiş yaşatan biriyim" diyen Öcalan'ın en yakınındaki kişilerden Cemil Bayak'ın onun yanında sigara içmekten çekindiğini itiraf ediyor.
Öcalan, kendisini övmeyi sürdürüyor: "Ben birinci adam olarak pek niyetlenmediğim gibi 'hizmette birinciyim' dedim. 'Yaşasın, bravo' dediler mi, ezilip gidiyor içim."
Yarı Kürt yarı Türk olduğunu vurgulayan Öcalan, Galatasaray'ı tutuyor. 1994'te en beğendiği futbolcunun Kubilay olduğunu, Tugay'ınsa evlendikten sonra bozulduğunu söyledi.
Öcalan'ın futbola ilişkin ikinci tesbiti ise kendisinin Galatasaraylı olması nedeniyle Fenerbahçe'nin devlet tarafından MHP'ye teslim edildiği yolunda.
Her konuda iddialı laflar söylemeyi seven Öcalan'ın sanata ilişkin görüşleri de vecize değerinde:
"Sanatla uğraşan adamların en derbeder olduğuna, en çirkin suratları olduğuna, lafı en anlaşılmaz adamlar olduğuna eminim."
30 bin kişinin öldürülmesinden sorumlu tutulan Apo'nun kendisi hakkındaki görüşü ise bunun tam tersi: "Gerçekten bir karıncaya basmamak için ayaklarımı dikkatli atarım. Yani insanların öldürülmesinden ürküntü duyarım. Köy kavgalarını hatırlarım. Bir tabancanın patlaması üzerimde çok büyük bir etki bırakıyordu."
Onlar Türkiye'nin en çok bilinen isimleri. Şimdi ışıl ışıl yaşayan ünlülerin hayat yolculukları hep böyle başlamadı. Kimi kaset satarken söylediği şarkılarla keşfedildi, kimi inşaatlarda çalıştı. İşte ünlülerin ilk işleri...