Pazar akşamı maçtan hemen sonra yayıncı kuruluş kameralarının karşısına geçen Kasımpaşa teknik direktörü Şota'nın çok ilginç açıklamalarını dinledik. Kendisine yöneltilen sorulardan farklı olarak, belki de yenilginin verdiği üzüntüyle birlikte sahada olan biten bazı özel durumları anlatıyordu.
İddiasına göre; Fenerbahçeli futbolcular kendisine ve oyuncularına ağza alınmayacak küfürler etmişti ve bunu hayatında ilk defa duyuyordu; keşke Türkçe bilmeseydi ve edilen küfürleri de duymasaydı.
Küfürle ilgili olarak da adres hemen bulunmuştu; Emre Belözoğlu.
Yayıncı kuruluş zaten olan biten her şeyi kaydetmişti.
Peki...
Şimdi neler olup bitiyor biraz kafa yoralım.
Geçen sezon Fenerbahçe'nin yarım puan ile şampiyonluğu kaybetmesi 3 Temmuz sürecinin sonrası için büyük bir başarıydı; beklenmedikti. Normal olan Fenerbahçe'nin parçalara ayrılması, dağılması; Fenerbahçe için yeni bir dönemin başlamasıydı.
3 Temmuz savcısı da benzer paralelde bir açıklama yapmıştı; 3-4 ayda unutulup, gündemden çıkacağını tahmin etmişlerdi.
Böylesine zor süreçten başarıyla çıkmış bir takımın, yeni sezonun en büyük favorisi olması ise kaçınılmazdı.
Ama öyle olmadı.
Gündeme bir anda Alex-Aykut Kocaman polemiği girdi. Alex'in futbolculuğu konusunda bugüne kadar ağızlarından iyi bir şey çıkmamış kişilerin bir anda taraf haline geldiğine şahit olduk.
Alex de bu süreçte Fenerbahçe takımının bir parçası olduğunu unutup, bir anda kendisini polemiğin tarafı ilan eden hal, tavır, davranış ve açıklamalarda bulundu.
Alex tartışması Fenerbahçe'nin Şampiyonlar Ligi'nden elenmesinde bir numaralı neden olmuştur. Fenerbahçe'nin kaybı milyonlarca euro'dur.
Alex gündemi bir taraftan Aykut Kocaman'ın teknik adamlığını masaya getirirken, diğer taraftan da Aziz Yıldırım'ın yönetim anlayışını tartışmaya açtı.
Bu gündem Aykut Kocaman'ın istifasına kadar büyütülerek, geliştirildi. Zaten en önemli iki hedeften bir tanesi Aykut Kocaman'ın kendisiydi.
Alex'in takımdan gönderilmesinden sonra Fenerbahçe için sonbahar beklentisi, Avrupa Ligi'nde alınan başarılı sonuçlar, takımın oyun düzeninin oturmasıyla kısa sürede bahara dönüştü.
Takımın üst üste aldığı başarılı sonuçların serisi ilginç bir Eskişehirspor maçıyla kesintiye uğradı.
Futbolda her türlü sonuç normaldir. Ancak bazı şeyleri anlamak kolay değildir. O maçın hakemi Fırat Aydınus, görmediği bir pozisyon sonrasında, nereden geldiği belli olmayan "lan" sözünü Caner Erkin'in söylediğine kanaat getirip, oyun dışına attı.
Hakemdir, yanılabilir düşüncesini değiştiren bir şey oldu; "lan" sözünü Caner Erkin'in değil, Eskişehirsporlu bir oyuncu tarafından hakeme söylendiği futbolcunun itirafıyla ortaya çıkmışken, Fırat Aydınus kararının, raporunun arkasında durdu, değiştirmedi.
Peki diyelim ki bu prosedürsel olarak mümkün değildi.
Neden "yanılmışım, yanlış yapmışım" diyemedi?
Bu duruş MHK ve Tahkim tarafından da desteklendi.
Anlaşılması çok zordu. Suçsuz bir futbolcu işlemediği bir fiil yüzünden cezalandırıldı.
Caner'in o tarihteki performansı Fenerbahçe'nin çıkış sürecindeki en önemli katkılardan biriydi.
Hakemlerin Fenerbahçeli futbolculara olan şartlanmışlığını Meireles-Halis Özkahya olayında bir kere daha gördük. Halis Özkahya'nın kendisine tükürdüğü raporu doğrultusunda Meireles 12 maç ceza aldı.
Meireles, Fenerbahçe'nin orta alanındaki büyük bir boşluğu kapatmış, savunmadan aldığı topların hücum bölgesine götürülmesinde servis rolünü üstlenmiş, bir anda da takımın kritik futbolcularından biri olmuştu.
12 maçlık ceza alması demek Fenerbahçe'nin en önemli maçlarında oynamaması anlamına geliyordu.
Tahkim bu cezayı 4 maça indirdi. Görüntüler incelenmiş, Halis Özkahya dışında kimsenin görmediği tükürük tespit edilememişti.
Fakat Meireles o tarihte uğradığı linç ve aldığı cezanın etkisiyle bıraktığı yerden bir türlü devam edemedi.
Bir şekilde de üzerine potansiyel suçlu kimliği yapıştırıldı. Kimileri vücudundaki dövmelere bakıp bu adamın her türlü eylemi yapabileceğini ifade etti.
Algı kirlenmesi, dejenerasyon! Bunun içinde bulunan kişileri etkilememesi düşünülemez; kimse kendisini bu zehirden kurtaramıyor zaten.
Transferin son haftasında takıma kazandırılan üç futbolcu Fenerbahçe'nin bütün bir ilk devre boyunca yaşadığı bir çok soruna çözüm olacak isimlerdi; öyle de oldu.
Bunların içinde bir tanesi var ki bu yazının da yazılmasına neden oluyor; Emre Belözoğlu.
Fenerbahçe peş peşe seri galibiyetlerle oynadığı bütün kulvarlarda başarılı olduğu bir dönemde bu çıkışın baş aktörlerinden bir tanesi, takım kaptanı Emre Belözoğlu ısrarla polemik konusu haline getirilmeye çalışılıyor.
Ceza alması için öylesine bir ortam yaratılıyor ki, Atletico Madrid'ten ayrılmasının nedeninin de bu küfür konusu olduğu pompalanıyor.
Üstelik bu haberi yapan ya da yayan kişi bundan bir kaç hafta önce bir maç sırasında twitter üzerinden hakeme sözle fiili hakarette bulunmuşken.
Küfrün futbol sahalarında olmadığını söylemek iki yüzlülük, sahtekarlıktır. Saha kenarındaki teknik adamından tutun da futbolcusuna hatta hakemine kadar herkesin bu eylemi bir karşılaşma içinde birden fazla tekrarladığını hepimiz çok iyi biliyoruz.
Küfrü savunuyor ya da aklıyor değilim; normalleştirmeye de çalıştırmıyorum, burada mesele odaklanılan kişidir.
Emre Belözoğlu en kolay hedeftir. Olağan şüphelidir.
Belki Kasımpaşa maçında olmadı ancak bir sonraki maç için şartlar hazırlanıyor.
Önümüzdeki ilk karşılaşmadan itibaren en az bir kameranın Emre'nin dudak hareketlerini takip edeceği bir gerçektir.
Keşke o kamera bütün bir maç boyunca Emre'nin uğradığı fiili hareketleri ve kışkırtıcı davranışları da bağımsız bir şekilde çekse de bütün futbol kamuoyu sahalarımızda neler nasıl gelişiyor bunu bir görse.
Şota'ya edilen küfür asla kabul edilemez, savunulamaz; ancak taktiksel olarak Emre üzerine kurulmuş bir oyuna ait sorumluluğun Şota'da olduğu gerçeğini de bu değiştirmez.
Alt alta koyduğumuzda bu sezon Fenerbahçe'nin yaşadığı şeyler fazlasıyla normal dışı değil mi?
Zincirdeki yeni halka Emre Belözoğlu mu?
Son halka mı?
http://twitter.com/uzaygokerman