Fenerbahçe bu derbiyi kaybetmeliydi

Haberin Devamı

Fenerbahçe’nin son yıllarda sıklıkla yaşadığı, en kritik yerdeki derbileri kazanamama hali dün akşam bir kere daha Beşiktaş karşısında nüksetti.
Kuşkusuz işin büyük oranda teknik tarafı da var ancak maçtan önce Mourinho da altını çizdi; meselenin psikolojik veya moral boyutunun bu tür karşılaşmalarda nasıl belirleyici olduğunu defalarca kere tecrübe etmesine rağmen öğrenemeyen bir Fenerbahçe gerçeğini öncelikle konuşmamız gerekiyor.
Derbilerin hazırlığı eğer o hafta içinde başka bir karşılaşma yoksa takımların antrenman tesislerinde yapılır.
Takımın genel form durumundan bağımsız oyuncuların bu önemli karşılaşmanın havasına girmesi, hırslandırılması, sanki o maçı kazanırsa şampiyon olacakmış gibi oynaması için gerekli tüm motivasyon araçları devreye sokulur.
Böyle iddialı bir cümlenin ardından “Nereden biliyorsun yapılmadığını?” her zaman yerinde bir sorudur!
Elbette bilemeyiz. Bunun perde arkasını genellikle kazanılmış mücadelelerin ardından yayınlanan Maçın Öyküsü programlarında görebiliyoruz, ancak…
İddiayı güçlendiren şey öncelikle takın saha içinde sergiledikleri oyunun mücadele biçimi, hırsı veya motivasyonu, sonrasında da Yönetimin hafta içinde yaptıklarıydı.
Şu sorunun cevabını arayalım.
Fenerbahçe bir büyük maç öncesinde gündemin gerilimine kendini kaptırdığı bir süreçte ne zaman başarılı olmuş ve o karşılaşmayı kazanmıştı?
Geçen sezon ne olduğunu çok iyi hatırlayacak kadar yakında duruyor.
Şampiyonlukta mücadele ettiği rakibi böyle süreçleri çok iyi yönetmek bir tarafa ondan beslenirken bunun kendilerine iyi gelmediğini ne zaman öğrenecek Fenerbahçe Yönetimi?
Samandıra’yı sadece Mourinho’ya bırakmak profesyonellik değildir.
Fenerbahçe’nin Euroleague’te şampiyon olduğu sezon, kritik Baskonya hezimeti sonrasında başta Obradovic olmak üzere tüm takımın dağılma noktasına geldiği ve buna o günkü Yönetimin nasıl çarpıcı ve yapıcı şekilde müdahale ettiğini hem koç hem de yönetim tarafından defalarca kere dinlemiştik.
Takımınızın başında ne kadar kariyerli ve karizmatik bir teknik adam olsa da bu, ülkenin gerçekleri için her zaman yeterli olamıyor işte!
Detaylarına girmiyorum, Fenerbahçe Yönetiminin yapacağı en kritik taktiksel hata Galatasaray’ın yükselttiği gerilime kendisini kaptırmasıdır.
Maça gelecek olursak…
Girişten de anlaşılacağı gibi daha başlama vuruşu ile birlikte Fenerbahçe’nin genel havası belli olmuştu.
Bu cümleden Fenerbahçe’nin sahada etkisiz olduğu, kazanmak için hiçbir şey yapmadığı yorumu çıkarılmamalıdır.
Tam tersine maçın hemen başında, biri ancak çizgi üzerinde müdahale edilebilen, Dzeko ile girilen pozisyonlar sonrasında yine ikinci yarı aynı oyuncunun kaçırdığı mutlak gol fırsatı, Fenerbahçe’yi kazanmaya çok yaklaştırmıştı.
Yenilgi sonrasında büyük oranda Mourinho’nun sahaya sürdüğü 11 ve sonrasında yaptığı değişiklikler üzerine eleştiriler kurgulanacaktır ancak ben aynı fikirde olmadığımı belirtmek istiyorum.
Çünkü yakalanan pozisyonlardan biri değerlendirilmiş olsa bu derbinin havası çok farklı ilerlerdi.
Dzeko, önemli ve değerli bir forvet oyuncusu…
Geçen hafta attığı harika gol hala gözümüzün önünde gitmiyor ancak bazen, hele büyük maç kazanmak için skor(lar) üretmek gerekiyor.
Bu pozisyonları üreten bir takımın kurgusunu da eleştirmek hakkaniyet sınırlarını zorlar.
Ancak, bu da özellikle geçen sezonun son maçında Galatasaray’a karşı 10 kişi kalmasına rağmen maçı kazanmasını bilen hırs, mücadele ve inançtan yoksun bir takım gerçeği eleştirisine de engel olamıyor.
Oğuz Aydın’ın büyük takım ve maç tecrübesinin geliştirmesi için biraz zamana ihtiyacı olduğunu gördük.
Yetenek, taktiksel oyun bilgisi ile birleşirse etkili hale gelir. Tecrübe ile birlikte süreç içinde maç kazandıran oyuncu ‘faktörü’ ortaya çıkar.
Oğuz Aydın için şu an biz sadece yetenekli oyuncu diyebilecek yerdeyiz.
Fenerbahçe’nin savunma dörtlüsü defansif anlamda üst düzey bir oyun sergilemelerine karşın özellikle iki kanatta oynayan Mert ve Kostic’in hücumda yaptıkları veya yapamadıkları bir büyük takımın ilk 11’inde aranan oyuncu olma halinden uzaklaştırıyor bu iki futbolcuyu.
Maximin sahada olduğu süre boyunca Kostic’in varlığı ya da etkisizliği hissedilmese de o çıktıktan sonra oyuncunun Oğuz’la kurduğu ilişki veya iletişimdeki sorunlar defalarca kere Beşiktaş’ın o kanatta hızlı hücuma kalkmasına neden oldu.
Aynı şeyi kuşkusuz Mert için de yine Oğuz’la oynadığı süre boyunca yapamadıklarıyla söyleyeceğiz.
Ne demek istediğimi şöyle örneklendireyim; geçen sezon Ferdi’nin Tadic ile Osayi’nin de İrfan Can’la yaptıkları Fenerbahçe’nin ataklarının büyük bölümünün şekillenmesini sağlıyordu.
Bu sezon Fenerbahçe’nin savunma kanatları o kadar etkisiz oynuyor ki defansif anlamda yaptıklarının da üzerini örtüyor.
Çünkü Fenerbahçe gol atamadığı zaman bir şekilde yediği için böyle büyük maçları kaybediyor.
Öyle olduğu için de haftalardır iğneyle kuyu kazarcasına yaptıkları bir maçla darmadağın haline geliyor.
Orta alanda Amrabat üst düzey bir mücadele sergiliyor. Ama böyle maçlar için bu da yeterli olmuyor.
Fred adına aynı şeyi söyleyemeyeceğim; bir tarafta geçen hafta Dzeko’ya uzun mesafeli akıl dolu gol pası atan oyuncu diğer yanda da dün akşam kafasını ve aklını terk etmiş sıradan bir futbolcu…
Gerçeğin ve böylesi karşılaşmalarda Fenerbahçe’nin aradığının aslında o pası atan futbolcu olduğunu çok iyi biliyoruz.
Haftalar önce çok da haklı bir şekilde Süper Ligin kalitesi hakkında söyledikleriyle bir anda şimşekleri üzerine çeken Mourinho’nun tahmin ediyorum danışmanlarının tavsiyesi ile saha içinde sergiledikleri ve basın toplantılarındaki ifadeleriyle kendi marka değerini yükseltmeye çalışıyor.
O bir profesyonel ve hatalarından ders alarak onları gidermeye çalışabilen biri…
Ancak Fenerbahçe’nin çok daha başka şeylere de ihtiyacı olduğu çok açık.
Bu sezon sahasında Galatasaray’a kaybetmeliydi; hele bu durumdaki Beşiktaş’a hiçbir şekilde yenilmemeliydi.
Fenerbahçe Yönetiminin, kısa sürede kazanmasını beklemediğim, Samandıra dışında verdiği bir mücadele var. Stratejik olarak bunun sürebilmesi için Fenerbahçe Ligde esas rakiplerine karşı net üstünlük sağlamak zorundadır!
Girişte neden söz ettiğim umarım anlaşılmıştır.