Fenerbahçe’nin 9 maçlık yenilmeme serisi dün derbide son buldu.
Bunu şöyle açıklamak mümkün, Fenerbahçe bu seriyi sürdürürken sakatlık, cezalı veya başka sebeplerle kaybettiği oyuncuların yerine girenlerden verimi istediği şekilde alamadı.
Kim bunlar?
Öncelikle Pelkas ve Gustavo’nun yerine oynayan Sosa ve Mert Hakan elbette.
Ligin 24. Haftası, Fenerbahçe 23. Karşılaşmaya çıkıyor. 18 takımlı bir yarış olsaydı 11 maç sonra sezon bitmiş ve birkaç hafta içinde de şampiyonluk yarışı belirlenmiş olacaktı.
Hal böyle olunca da takım içinde forma giyen yeni oyuncuların da artık alışma devresini tamamlamış, irade koyacak seviyeye gelmelerini beklemek de normal bir sonuçtur.
Ancak yerlisi olsun, bu ligin gediklisi veya yeni gelen olsun, dirençsizlikleri, pasiflikleri ve kırılganlıklarıyla maalesef göze çarpıyorlar.
Mert Hakan 11 ikili mücadeleden sadece üçünü kazabilmiş.
Sosa sadece 9 ikili mücadeleye girmiş.
Galatasaray’da o bölgede oynayan Taylan 16 ikili mücadele bulunmuş.
Bunlar Süper Lig tecrübesi olanlar.
Caner Erkin’in Hatayspor maçındaki isabetli pas yüzdesini paylaşmıştım; bu maçta %56 ile oynadı.
Saydığımız oyuncular Fenerbahçe’nin hücum planının merkezindeki futbolcular.
Diğer tarafta en ileri uçta oynayanların dirençsizliği, ayakta kalamamaları veya rakiple başa çıkmada yaşadıkları sıkıntıları var.
Valencia, Samatta ve sonrasında oyuna giren Cisse...
Serdar Aziz’in Mostafa Mohamed’ten yediği çalım maçı bitiren hareket oldu. O dakikaya kadar Galatasaray’ın neredeyse kaleye şutu yok. Ama Fenerbahçe stoperi orada o çalımı yer mi, soru işareti işte.
Fenerbahçe-Galatasaray derbilerinin havası başka olur. Taraftar kazanmak ister en azından sahada onu görmeyi arzular.
Profesyonel sınırlar çerçevesinde de sertliği dengelemesi, rakibin müdahalelerine karşı da direnç göstermesi beklenir.
Saydığımız üç oyuncu da Galatasaray karşısında sınıfı geçemediler.
Osayi’nin Rodrigues’den farkını ayırt etmeye çalışıyorum, henüz çok erken biliyorum.
Takımın yarısından fazlası beklentilerin altında olunca ve bir türlü istenen seviyelere çıkamayınca bir takım nasıl futbol oynayabilir ve bunu sürdürülebilir hale getirebilir, buralarda sorunun dönüp durduğunu görebiliyoruz.
Fenerbahçe futbol takımının basketbol takımından öğreneceği çok şeyi olduğu ortadadır.
Erol Bulut’un bu çerçevedeki rolü nedir?
Öncelikle kendimi onun yerine koyarak düşünmek istiyorum.
Bir oyun planım var ve bunu uygulamak istiyorum fakat yukarıda saydığım sorunları aşamadığım için yerine mi getiremiyorum?
Bu oyuncu topluluğuna ne oynatacağıma henüz karar mı veremedim?
Bir oyun planım yok, oluşturmaya mı çalışıyorum?
Beşiktaş, Alanyaspor, Sivasspor, Hatayspor ve Galatasaray maçları Fenerbahçe’nin futbol olarak rakiplerinin çok gerisinde kaldığı karşılaşmalardı.
Beşiktaş maçında futbolcuların rakibe direnemediğini net olarak gözlemlemiştik.
Erol Bulut, Alanyaspor maçının kendi tercihine göre oynandığını beyan etti.
Sivasspor ve Hatayspor maçlarını geçiştirdi.
Galatasaray maçını hakem ve pozisyon üzerinden değerlendirdi.
Aslında 23 maç içinde beş maçlık toleransın fazla olmadığı en azından bu kadar kötü oynama opsiyonunun olması gerektiği ortadadır.
Fenerbahçe, kaybettiği Konyaspor, Yeni Malatya ve Gaziantep FK maçlarında rakibine oranla daha iyi oynamasına rağmen sahadan yenik ayrılmıştı.
Dün Mesut oyuna girdikten sonra Fenerbahçe’nin sahadaki oyun zekasının yükseldiğini, topları daha iyi kullanabildiğini de gördük.
Mesut takımın liderliğini ele aldığında, İrfan Can devreye girdiğinde, Pelkas sakatlıktan döndüğünde takımın seviyesinin artacağına dair yorum yapmak iyimserlik olmayacaktır.
Dünkü maçta Erol Hoca’nın Thiam ve Ferdi tercihini neden kullanmadığını merak edenlerdim.
Galatasaray tarafı derbiye maç sonu sevinme şekli dahil olmak üzere çok iyi hazırlanmış bu çok ortada.
Onyekuru’nun bu kadar hazır gelmesi takım için büyük şans.
Mostafa Mohamed’in de gelir gelmez takıma uyum sağlamış görünmesi, attığı golle Galatasaray’ın bir derbi kazanması çok önemli tabii...
Fenerbahçe’nin derbide sadece futbolcular ve teknik yönetim eksiği değil, idari-yönetimsel tüm paydaşlarıyla altından kalkamadığı gerçeğini ifade etmek gerekiyor. Fenerbahçe yönetimi rakipleri karşısında centilmen kalmayı biraz abartıyor olabilir. Futbolda centilmenliğin ölçüsünü kaçırırsanız rakibinize ikramlarda bulunmaya başlarsınız. Fenerbahçe’nin bugünkü görüntüsü ezeli rakiplerine evinde sunduğu ikram zenginliğine dönüştü.
Cüneyt Çakır iki tarafı da memnun edemedi. Verdiği-vermediği kararlar ve özellikle de kartlar.
Süper Ligin nasıl yönetildiğine dair çok çarpıcı bir örnekle tamamlamak istiyorum.
Antalyaspor-Beşiktaş maçında, Veysel Sarı kendisinin ikinci, takımının yaptığı 6. Faulden sonra oyun dışı kaldı. Bu maçı Antalyaspor 9 faul ile tamamlarken karşılaşmada ikisi Veysel olmak üzere 4 sarı kart çıktı.
Fenerbahçe(16) – Galatasaray (25) karşılaşmasında toplam 41 faul oldu. Sadece 4 sarı kart çıktı.
Galatasaray, Fenerbahçe’den 9 faul fazla yaptı. Ligin genel ortalaması her maçta takımların 12-13, toplamda da 25-30 arası faul yaptığını gösteriyor.
Bu farkın normal olmadığını düşünüyorum, ayrıca girişte eleştirdiğim futbolcuların da oyunlarını etkileyeceğine inanıyorum. Ama bunu özellikle sonda yazıyorum ki nedenselliği hakem üzerinden kurgulamayalım diye.
Yine de Cüneyt Çakır’ın çok başarısız, etliye sütlüye karışmadan bir karşılaşma yönettiğini söylersek abartmış olmayız.
Fenerbahçe-Galatasaray veya Galatasaray-Fenerbahçe derbileri futbol açısından kötü karşılaşmalar oluyor. Zincire yenisi eklenmiş oldu.