Fenerbahçe teknik taktik konuşmanın ötesine geçilmiş bir durumda…
Her şey bu kadar tepe taklak giderken maç Kadıköy’de bile olsa kazanması ya da kaybetmesi sürpriz bir sonuç olmazdı.
Keşke puan kayıplarını saha içinde kalarak ve sadece onu tartışarak değerlendirebilseydik!
Mesele Fenerbahçe nasıl bu hale geldi?
Ersun Yanal’ın gitmesi son altı hafta içinde her seferinde güçlenen bir ihtimaldi; iş Galatasaray derbisinde zaten bitmişti. Ancak bugün Fenerbahçe kulübesinde takımın başında devşirme bir teknik direktör vardı.
Neden?
Hiç mi hazırlık yapılmamıştı, ihtimal hesabı üzerine alternatifler aranmamıştı?
Sonuca bakınca bunun “da” gerçekleşmediğini görüyoruz.
Son bir buçuk senenin özeti bu; Fenerbahçe yıllar içinde üst üste koyduğu her ne varsa hepsini bu arada daha iyisi yapılacak planı programıyla kaybetti, kaybetmeye de devam ediyor.
Bitmedi!
Aslında ortada bir plan olmadığı da yeni yeni şekillenmeye başlıyor ya da anlaşılır hale geliyor.
Comolli gidiyor, yerine bir futbol aklı gelemiyor. Oysa ilk hareket bu olmalıydı!
Comolli’nin icraatları başlı başına plansızlık zaten; oralara giremiyoruz bile…
Cocu gidiyor, yerine Koeman ile devam ediliyor; ortam tam da bugün gibi… Tek bir fark var; çok daha güçlü bir yönetim desteği var.
Koeman görevini yaparken tribünlerden bir isim seslendiriliyor; ona gidiliyor.
Bu arada Koeman; deplasmanda 2-2 biten Galatasaray derbisinde takımın başındaki kişi.
Dün maç 2-1 devam ederken o tribünlerden bir isim çıksa, sanki Pazartesi günü onunla masaya oturulacakmış hissine kapılıyor insan.
Ama o kadar çok adam harcandı, hepsi itibarsız hale getirildi ki elde kalan bir şey yok!
Belki bir hafta sonra Alex diye bağırırlarsa bir umut olarak o yükselir; sarılınır.
İşte futbol aklına dair bütün plan, program bu çerçevenin içinde başlayıp, bitti.
Bu süre içinde eskiden kalanların hepsi dışarı çıkarıldı; yerine yıllardır eskiyi eleştirenler getirildi.
Çünkü dışarıdan bakılınca çok kolay görünüyordu.
“Nasıl yapamıyordu bu eskiler? Anlaşılır gibi değildi.”
“Zerresini bırakmamak gerekiyordu!”
Zerresi kalmadı!
Ne futbol aklının, ne de basketbolun…
Fenerbahçe işte bu yollardan geçerek bu hale geldi.
Dün takımın başında bir isim olsaydı; asla bunları yazmazdım. Maçı, yeni teknik direktörü konuşmaya çalışırdım.
Fenerbahçe markası bu kadar belirsizliğe bırakılamaz.
20 sene sonra sahasında Galatasaray’a elbette yenilebilir takım; ama Kadıköy teslim edilmez. Dün akşamki görüntü Denizlispor’un bile Kadıköy’de istediğini yapabilecek duruma gelmesidir.
Fenerbahçeli futbolcuların çaresizliği, korumasız halidir.
İki futbolcusu sedye ile hastanelik oluyor ve hakemler “pozisyon temiz, topa, oyna devam” diyebiliyor.
30 yıl önce Kadıköy’de oynanan bir Kupa eşleşmesi vardı, Samsunspor ile; büyük kavgalar çıkmış, cezalar almıştı futbolcular. Çünkü iş ona kalmıştı. Dün bazı futbolcuların hal ve hareketlerini görünce ister istemez aklıma geldi.
Serdar Ali’nin kafa şutu basit bir vuruş değildi. Hırs vardı! Yaşadığı açmaza dair bütün gücüyle toptan hesap sorma şekliydi.
Ne Zorlu’ymuş diyesi geliyor, insanın; ama günün sonunda bu süreci de yönetemeyenler iktidar sahipleridir.
Bu kadar açık, böylesine şeffaf olursanız; Türkiye gerçekleri sizi Zorlu bir sürece sokar ve ikinci yarı çok Zorlu geçecek diye de dalgasını geçer!
Bunların hepsi çok bilmekten kaynaklanıyor!
Ve maalesef gerçeklerin bir gün ortaya çıkması gibi kötü bir huyu olması nedeniyle şapka düşüyor ve kel görünüyor.
Kuşkusuz esas mesele hala ve ısrarla içerideki “hainler” olmalıdır ve onlarla mutlaka hesaplaşılmalıdır.
Hep yazdım, bir kere daha bu vesile ile tarihe not düşelim; görünen ile öz aynı olsaydı, bilim olmazdı.
Fenerbahçe’nin yeni dönem paradigması yaşayarak öğrenmek oldu.
Yaşanacak daha çok şey var!