İki farklı Fenerbahçe
AZ Alkmaar deplasmanında alınan yenilgiyi bir kenara koyarsak Fenerbahçe adına çok iyi geçen bir Kasım ayı olduğunu söyleyebiliriz sanırım. Dün de Aralık ayının ilk maçıydı; kuşkusuz geride kalan aydan çok daha zorlu karşılaşmaların olacağı bir sürece de giriyor, Mourinho’nun takımı.
3 gün önce Çekya’da belki de şu sıralar Avrupa Ligi’nin en zorlu deplasmanından dar bir rotasyon ile çok değerli 3 puan alarak döndüğünün notu ile Gaziantep FK maçı değerlendirmesine başlayabiliriz.
Karşılaşmaya sıkı bir ön alan baskısıyla başlayan Fenerbahçe golü çok erken sayılabilecek bir sürede buldu. Oğuz Aydın’ın golü hem En Nesyri’nin asisti hem de vuruşun şıklığı bakımından sanki çok farklı skorla geçecek karşılaşmanın habercisi gibiydi.
Ancak beklentinin tam tersine ilk yarıda golle birlikte sürekli irtifa kaybeden Fenerbahçe oyununa karşılık, onun yitirdiklerini kendisine savunma direnci olarak ekleyen bir Gaziantep FK izlemeye başladık.
Fenerbahçe’nin en temel eksiği saha içinde oyunu kuracak akıldı. Orta alanda Fred geçen sezonu aratan bir performans sergilerken, Tadic tek başına ara paslarla rakip alanda pozisyonlar üretmeye çalışıyordu.
Sakatlık sonrasında bir türlü eski formunu bulamayan Osayi’nin önünde yine aynı dertten muzdarip İrfan Can oynadığı için takımın sağ kanadı neredeyse tamamen devre dışı kalmıştı.
Bu nedenle Fenerbahçe tüm ağırlığını sola vererek atak kurgulamaya devam etti; ama yetmedi.
Futbol böyle bir şeydir; oyun kurgusu ile beslenen momentumu kaybederseniz takımın genel taktik yapısı aksamaya başlar ve kimi kritik oyuncuların konsantrasyonu dağılır.
Samet, zaten başlı başına bir konsantrasyon meselesi olarak karşılaşmaların kimi bölümlerinde kendisinden beklenmeyecek derecede kötü müdahaleler yapabiliyor, adam kaçırıyor veya topu ıskalıyor.
İşte ilk yarının sonlarına doğru tam da böyle bir pozisyonda Gaziantep’in atak yönüne göre sağdan gelen topa yükselmesine karşın üzerinden geçmesine engel olamayınca Okereke kaleci Livakovic ile karşı karşıya kaldı, her ne kadar kaleci ilk şutu engellese de seken top tekrar Gaziantep FK’lı önüne düşünce golü boş kaleye atmak kaldı.
Mourinho’nun devrede bir şey yapacağı beklenen bir sonuçtu ve öyle de oldu.
Orta alandan İsmail’i Amrabat, İrfan Can’ı da Maximin ile değiştirerek ilk yarının eksik tarafı oyun aklını sahaya yerleştirmiş oldu.
Amrabat ne kadar özel bir oyuncu olduğunu sahaya girer girmez gösterdi.
Diyagonal veya dikine… Sahanın tüm alanlarında boşa çıkan arkadaşlarını görmesi ve tam isabetle onları pasla beslemesi Fenerbahçe’nin atak zenginliğini artıran etkenlerin başında geliyordu.
Bu boş koşular Fenerbahçe’nin atak momentumunu da her dakika üzerine koyarak yükselten ve hem takımı hem de taraftarı havaya sokan etkiye dönüştü.
İlk yarı ile ikinci yarının rakip ceza sahasına girme sayısı eşitmiş gibi görünse de hücumsal gücü bakımından değerlendirildiğinde ikinci yarıdakiler çok daha etkiliydi.
Bu bölümde Gaziantep FK’da Arda önplana çıkarak hemen tüm ilk toplara müdahale etti. 13 top uzaklaştırma ile oyunda sivrilen bir savunma performansı gösterdi.
Bunların önemli bölümünün köşe vuruşuna dönüşmesi de ilginç bir istatistiğin ortaya çıkmasına neden oldu.
Fenerbahçe maç boyunca 17 köşe vuruşu kullandı.
Bir dönem Alex’in kullandığı duran topların Fenerbahçe’de nasıl etkili bir gol silahına dönüştürdüğünü hatırlıyor musunuz?
Neredeyse 3 korner atışından birinin golle sonuçlandığı bir Fenerbahçe takımı vardı o zamanlar.
Oysa Fenerbahçe bu maçta 17 kornerden sadece birinde etkili bir kafa vuruşu gerçekleştirerek gole ulaşmayı başardı.
İstatistiksel olarak çok düşük bir başarı oranından söz ediyoruz.
Fenerbahçe ligin bu kadar çok köşe vuruşu kullanabilen bir takımıysa mutlak surette gol isabetini de artırması gerekiyor.
Mourinho gibi teknik direktörün mutlak surette buna birden fazla çözüm aradığını söyleyebiliriz.
İşte atakların boğucu bir seviyeye geldiği bölümde ceza sahası içinde Gaziantep FK’lı oyuncuların direncinin ve konsantrasyonunun zayıfladığı bölümde Becao’nun golü geldi.
Tabii bu bölümde Mourinho’nun savunmadan bir oyuncu çıkararak sahaya bir hücum oyuncusu sürdüğünü de not etmemiz gerekiyor.
Yani Fenerbahçe bu riski göze alacak kadar etkili bir oyun oynuyordu.
Gaziantep FK her ne kadar mücadele ediyor, karşılık veriyor gözükse de nefesinin bir yerde kesileceğinin anlaşıldığı bu baskı karşısında eziliyordu.
Dzeko’nun golünde ilk övgüyü asistin sahibi Fred’e ve sonra da kuşkusuz golü atan oyuncuya yazacağız.
Gerçek bir golcünün gol vuruşuydu. Ustalık kadar estetik de vardı. İkinci yarı Fenerbahçe’nin ortaya koyduğu oyun ilk yarıdaki sorunun üzerini de kapatmış oldu.
Bir anlamda iki farklı Fenerbahçe yüzünü bize gösterdi. Aynı zamanda da bu iki farklı Fenerbahçe’yi Mourinho’nun nasıl yönettiğini de.