Diyelim ki AB 1 Eylül 2013 tarihinden itibaren Türkiye’nin üyelik statüsünü onayladı ve 1856 yılında Kırım Savaşı’ndan sonra toplanan Paris Antlaşması’nda yazan Osmanlı Avrupa Devletler Topluluğu üyesi olacak tarihsel süreci her anlamda sonuçlanmış oldu.
Ne olacak?
AB üyesi olduğumuz andan itibaren sınırlar kalkacak, hepimiz istediğimiz yerde çalışabilme, dolaşabilme özgürlüğüne kavuşacağız. Kuşkusuz Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde yaşayan insanlar için de bu tersi geçerli olacak.
Konu futbola gediğinde de yabancı sınırlaması ancak üyelik dışında kalan ülke vatandaşlarına uygulanacak.
Yıllardır futbol kamuoyumuzu işgal eden, bir türlü standarda bağlayamadığımız yabancı sınırlamasını ne yapalım sorusu bir anlamda kendiliğinden çözülmüş olacak.
Futbolumuzdaki temel sorun yabancı sınırlaması mıdır?
Yoksa bir türlü oturtamadığımız futbol karakteri, standardı, seviyesi mi?
Hayatın içinde neye sınır koyuyorsanız onu bağlayan unsurları çözememişsiniz demektir.
Bugün yabancı sınırlaması kalkmış olsa takımlarımız bütün oyuncularını yabancılardan mı kuracak?
Var mı futbol piyasasının içinde bu kadar kaliteli futbolcu?
Eğer varsa, Fenerbahçe ve Galatasaray şu defanslarında yaşadıkları stoper ve sol bek sorununu neen bir türlü çözemiyorlar?
Futbol eğer endüstriyel bir nitelik kazanmışsa, futbol kulüplerinin yerini borsaya bağlı şirketler almışsa burada çalıştıracağınız oyunculara ait sınırlama getiremezsiniz. Yapacağınız şey standartları belirlemektir.
Almanya Milli Takımında Mesut Özil oynayabiliyorsa, bizim milli takımımızda neden Klose oynamasın?
Becerebiliyorsanız çok genç yaştaki yabancı futbolcuları ülkemize getirip onların milli takıma kadar yükselmesini sağlayacak bir standart kurabilirsiniz.
Gerekli olan düzenlemelerden biri de bu olmalıdır.
Hollanda, Fransa milli takımının büyük bölümü eski sömürgelerinden ülkeye gelen ve bir dönem gettolarda da yaşamış oyunculardan oluşuyor.
Bu ülkeler kendi içlerindeki sınırlanan potansiyeli aşmak için bu çözümü üretebilirken, bizim ısrarla sınırları kapatıp gümrük duvarları örmemiz çok anlaşılır değildir.
Yayın ihalesinin sonuçlandığı gün yazdığım yazıda bu büyük kaynağın kulüpler tarafından doğru yönetilmesinin önemini vurgulamıştım. Bir kaç kulüp dışında bundan doğru yararlanabilen çıkmadı. Gelen kaynak yeni borçların oluşması için havuzu büyüttü sadece, altyapı hamleleri tamamlanamadı.
Bu bağlamda yabancı oyuncuya sınırlama yerine standart getirmenin futbolumuza doğru çözümler üreteceğine inanıyorum.
Maçların gündüz oynanması
Bizim gibi ülkelerin temel sorunlarından biri iş yaşantısının çalışma şartları ve saatleridir. Yasal olarak kağıt üzerinde haftada 45 saat olarak görülen sürenin 60-70 saatlere ulaştığını görüyor ve yaşıyoruz.
Üstelik fazla çalışılan zamanın bedeli de ödenmiyor.
Genellikle Cuma ve Cumartesi günleri de tam zamanlı bir çalışma söz konusudur.
Bu nedenle maçların Pazar hariç gündüze alınması demek büyük bir kesimin ya maçları izleyememesi ya da işlerini aksatması anlamına gelecektir.
Çoklukla örnek gösterilen Avrupa ülkeleri çalışma saatleriyle ilgili standartlarını belirlemiş, oturtmuş ve uygulanayan gelişmiş ve modern yapılardır.
İngiltere’de Cumartesi günü çalışmak zorunda olan kişi sayısı sınırlıdır.
Eğer maçların gündüze alınmasında ısrar edilirse, çalışan kesim bir şekilde stadyumların ve televizyonların dışına çıkarılmış olacaktır.
Bu nedenle maçların akşam oynanması fiili anlamda çok daha doğrudur.
http://twitter.com/uzaygokerman