Beşiktaş’ın üç, Galatasaray’ın iki puan kaybedip, Başakşehir’in aradaki farkı ona çıkardığı hafta Fenerbahçe ola ki eline geçen bu fırsatı kullanamasaydı lig yarışında fazlasıyla geri kalmış olacaktı.
(Şükrü Saraçoğlu) Ülker Stadyumu yeniden yapıldıktan sonra lig yarışını devam ettirdiği hiçbir sezon ortasında bu kadar yalnızları oynamamıştı. Sayıları sekiz bini bile bulamayan taraftar önüne çıkan Fenerbahçe’nin saha avantajını kaybettiği ortamda Gençlerbirliği karşısında özellikle ikinci yarı çok zorlandığını söylememiz gerekiyor.
Bu sene Fenerbahçe kalesinde çok az pozisyon vermekle ön plana çıkarken; bir ilginç istatistik kalesine gelen her isabetli şutun gol olmasıydı ki burada Volkan Demirel yediği gollerle tüm eleştirileri üzerinde topluyordu.
Futbolun güzelliği de önceden ne şekilde ön görüde bulunulursa bulunsun bunu terse çıkaracak olaylara gebe olmasından ileri geliyordu.
Karşılaşma öncesinde biri, bu maçta Volkan Demirel öne çıkıp maçı Fenerbahçe adına çevirecek dese muhtemelen son birkaç senelik performansı ve ortalaması göz önünde bulundurulduğunda bu tahmin dikkate değer bulunmazdı.
Ancak Volkan Demirel yaptığı kurtarışlarla tam anlamıyla maça damgasını vurdu ve Fenerbahçe’ye üç puanı getiren isim oldu.
Kuşkusuz madalyanın diğer yüzü Volkan Demirel bu kadar çok gol kurtarmışsa Fenerbahçe de o kadar pozisyon verdiği ve Advocaat’ın bin bir güçlükle takıma yerleştirdiği oyun düzeninin Gençlerbirliği karşısında işlemediği anlamına geliyordu.
Bu maçın ilk 40 dakikasıyla sonraki bölümünün birbiriyle hiç alakası olmadığını da söylememiz gerekiyor.
Ümit Özat özellikle Kadıköy’deki son Beşiktaş maçından dersler çıkarmış olacak takımını kendi alanına yerleştirerek, oyunu mümkün olduğunca sıkıştıracak şekilde Fenerbahçe’yi yarı sahasında karşıladı.
Beşiktaş karşısında Fenerbahçe’nin çok zorlandığını, pozisyon üretmede sıkıntı yaşadığını görmüştük. Aynı plan Gençlerbirliği maçında da üretkenlikten uzaklaşınca devrenin golsüz kapanacağına yönelik beklenti de artmıştı.
Ancak ya Fenerbahçe biraz geri çekildi ya da Gençlerbirliği dolduruşa geldi diyelim; Sow’un attığı gol öncesindeki birkaç dakika boyunca Ankara temsilcisinin oyun düzenini bozarak ev sahibinin üzerine yüklenmeye başlayıp, gol aradığına şahit olduk.
İşte ne olduysa bu bölümde yaşandı ve bitti.
Lens’in neden bu derece pahalı bir oyuncu olduğunu yine golde verdiği kusursuz pasla bir kere daha anlamış olduk. Sow’un önüne öyle bir top kesti ki gol için dokunması yetti. Son gollerini röveşata ile atarak bunu sıradan hale getiren Sow’un tarzına göre sıra dışı bir gol vuruşu yaptığını söyleyebiliriz.
Lens’in hem ilk goldeki hem de üçüncüde yaptığı asistler gol kadar değerliydi ve sahadaki birçok futbolcudan farkını ortaya serecek nitelikteydi.
O kadar mücadelesine ve yaklaşmasına karşın Volkan Şen, Alper, Hasan Ali’nin bir Lens olamaması futbolumuz adına bize bir fikir verebilir.
Devrenin 1-0 sonuçlanması Fenerbahçe’nin oyun planının sahaya yansıması anlamına geliyordu.
İkinci yarıyı ilk yarıya kıyasla kendi alanında kabul ederek hızlı hücumlarla gol arayan Fenerbahçe’nin farkı sağlayan golleri ancak 87. Dakikada bulması orta alanda oynayan futbolcuların Lens’e göre eksik özelliklerinden kaynaklanmaydı.
Normal şartlarda Fenerbahçe üzerine üzerine gelen Gençlerbirliği takımına karşı hem daha çok pozisyon üretmeli hem de bunları golle sonuçlandırmalı kalesine rakibini yaklaştırmamalıydı.
Onun yerine devreyi Gençlerbirliği’nin baskısını ve kaçırdığı sayısız gol fırsatını izleyerek geçirdik.
Dün biraz daha dikkatli olabilseydi sayısız gol fırsatıyla Gençlerbirliği maça rahatlıkla ortak olabilirdi.
Ancak öyle olmadı, yetenekli gol vuruşu ayakları sayesinde Gençlerbirliği’nin beceremediğini Fenerbahçe yapmış oldu.
Fenerbahçe’nin ligde yarışa geri dönmesi liderle arasındaki farkı yediye indirmesi, ezeli rakiplerine biraz daha yaklaşması heyecanı canlı tutmaya devam edecektir.
Bununla birlikte oynadığı futbol sayıları sekiz bini bile bulunmayan taraftarı endişelendirmiş olacaktır.