Uzay Gökerman

Uzay Gökerman

uzaygokerman@yahoo.com

Tüm Yazıları

Cumartesi akşamı Osmanlıspor-Fenerbahçe maçı devam ederken Lig Radyo’dan Cüneyt Kaşeler peş peşe bir kaç tweet yazdı. Olduğu gibi paylaşıyorum, yazım yanlışlarına dokunmuyorum.

“FB’nin kadro yapılanması o kadar yanlış ki, 7.5 avro Soldado yedek kiralık Jansenn sahada. Dirar-İsla, Valbuena-Gulliano’dan biri fazla,

“sol bekin yok, sakat Ekici “sürekli sakat” dışında 8 numaran yok. Kanat forvetin yok. Kayıp bir sene daha FB için.

“Aykut hoca eğer istediği oyuncular alınmadıysa ya en başta bunu açıklayıp istifa etmeliydi ya da Advoocat gibi açık açık anlatmalıydı.

Haberin Devamı

“FB’nin kadro yapılanmasında “yıllardır olduğu gibi” emeği geçenler bunu kabul edenler bu işten anlamıyor.”

Kadro mühendisliği üzerine bir kaç senedir uzun uzun konuştuğu, hatta Mourinho’ya bile bu yönde soru sorduğu, Portekizli teknik adamın anlamayıp, cevap bile vermediği, mühendis olduğum ve çalıştığım sektörde genellikle ‘minimum kaynak ile maksimum kazanç yaratmamız’ beklendiği, bu nedenle hayata hep elimdekileri nasıl kullanırım ve değerlendiririm pencerisinden bakıp, biraz da aramızdaki samimiyete güvendiğimden kendisine cevap verme ihtiyacı duydum.

“Bence spor yorumculuğu böyle bir kadro nasıl oynar üzerinden çalışmalı; o eksik bu fazla, o gitsin, bu gelsin 40 senedir yetmedi mi?” dedim.

Cüneyt buna kendi yorumculuk anlayışıyla karşılık verdi.

“Bence daha önemli ve doğru olan kadroyu akıllı kurmak. Yanlıştan doğru cikarmak spor yazarının isi değil bence.

Karşılığını spor yorumculuğuna eleştirel bakışımı ifade ederek verdim; ancak altını çizdiğim kısmı en çok önem verdiğim, konuşmak istediğim taraftı.

“En kolay meslek grubu olmayı sürdürüyor yani… Güzel…”

Ve Cüneyt Kaşeler tribünlere hitaben yaptığı vuruş ile noktayı koydu.

“40 yıldır yanlış kadro kurup milyar avro harcayıp hala haklı olan yöneticilerden ve onları her koşulda haklı bulanlardan bence daha zor.”

Bu tweetin altına sosyal medya tribünlerden büyük alkış geldi, çünkü taşı gediğine yerleştirmiş, onların istediği bana göre o her fırsatta eleştirdiği yönetici grubunun ağzına yakışan türde sözünü söylemişti.

Haberin Devamı

Öncelikle şunu belirtmeliyim. Özellikle Fenerbahçe’nin içinde bulunduğu durum nedeniyle bir bölünmüşlük, parçalanmışlık söz konusudur. Sekiz yıldır Milliyet.com.tr’de spor yazarlığı yapıyorum, 3 Temmuz sürecine kadar ve sonrasında da karşılaşmalara nasıl yaklaştığım, onu yorumladığım ortadadır.

Oyunu anlama, taktik dizilişi görme, buna uygun futbolcu grubunun hangisi olduğunu sorgulama, teknik direktörün kafasındaki plan ile sahadaki karşılığının ne olduğunu çakıştırma tarzıyla, zaman zaman da sayısal verileri farklı bakış açılarıyla değerlendirmeyi tercih ediyorum.

Kuşkusuz çok inandığımız ve teknik becerisinin abartıldığı gibi olmadığını düşündüğümüz teknik direktörler vardır; ancak daha oyun başlamadan “kadro mühendisliği iyi yapılmamış” türünden yorum yapmaktan özellikle sakındığım bilinir.

Çünkü, 18 takımdan biri şampiyon oluyor, geri kalanı zaten başarısız, başında böyle bir yorum “ben dememiş miydim?”söylemenizi kolaylaştırıyor.

Son sözünüz “Haftalardır ben zaten söylemiştim!” oluyor.

Haberin Devamı

17/18!

Hadi insaflı davranalım 2/3!

Orana bakar mısınız!

Türkiye’nin spor paradigması tek başına yönetilerin belirleyeceği bir olgu değildir. Siz kendinizi bundan asla sıyıramazsınız. Yazarlar, düşünce adamları, yorumcular kamuoyunun hem sesi hem yol göstericisidirler.

Size verilmiş stadyumun en güzel yerindeki basın tribündeki yerlerinize kurulup, zaten baştan beğenmemek üzerine izlediğiniz karşılaşmayı yorumlamak temel mesele olmamalıdır.

Filozofun 200 yıl önce dediği gibi; “Filozoflar dünyayı yalnızca çeşitli biçimlerde yorumlamışlardır; oysa sorun onu değiştirmektir.”

Değiştirebilmenin öznesi olacak mısın olmayacak mısın; karar senindir. Ancak Yanlıştan doğru cikarmak spor yazarının isi değil bence.” diyerek de elbette bir tercihte bulunabilirsiniz.

Her fırsatta andığınız kahramanlar ve onların yarattığı başarı öyküleri genellikle yokluk, yoksunluktan yaratıldığı için değerlidir, unutulmazdır.

Açın bakın Bursaspor’un şampiyon olduğu sene Bursa’nın yerel medyasından sonra belki de Bursaspor üzerine en fazla yazı yazmış kişi olmalıyım. 2010/11 sezonunda Trabzonspor üzerine de yazılarım oldu, 3 Temmuz’dan sonra meşguliyet alanımız değişti; daha doğru bir paradigma yerleşmesi adına kafa yoruyoruz.

Bu paradigmanın bugün görev yapanların kaçı tarafından katkı verilerek değiştirileceğini ya da aynı kalıp kalmayacağını ilerleyen zamanlarda göreceğiz. Ancak tarihe mutlak surette notlar düşülecektir; daha önce o notu düştüğümüzün ispatı olduğu için nasıl yapacağımız da az çok tahmin edilebilir.

“Fenerbahçe’nin kadro mühendisliği iyi yapılmadı!” yargısı gerçekten çok çarpıcı bir söylemdir.

Öncelikle; kadro ve mühendislik bir arada anılacak bir tamlama olamaz. Mühendislik formüller, kabuller ve çoğunlukla da değişmez doğa yasaları ile kurgulanmıştır ve yönetilir.

Örneğin, termodinamiğin 0. 1. ve 2. yasaları hemen tüm bilim alanlarında, felesefede bile kullanılır; asla değiştiremezsiniz. Elektriğin kendine ait kanunları, prensipleri, ilkeleri vardır. Bir binanın statiğinin hesap yöntemleri dünyanın her yerinde üç aşağı beş yukarı bellidir ancak oturduğu zemin ve yeryüzü şekline göre kabulleri değişir.

Futbol insan eliyle oluşturulmuş bir oyundur; yönetmelikleri ve kuralları vardır, döneme ve ihtiyaca göre kesinlikle değiştirilir.

Kadro dediğiniz şey insandır ve sosyal varlıktır. Kendine özel bilgisi, bilimi vardır olmalıdır.

Bir binanın betonunun psikolojik sorunları olmaz. Moral durumuna göre deprem karşısında tavır sergilemez.

Bu nedenle kadro mühendisliği dediğiniz şey ülkemize has spor yorumculuğunun kendini mühendis mertebesine çıkarmaya çalışmasının bir ürünüdür, komiktir. (Muhtemelen bu mertebe kelimesine takılınacaktır, olsun böyle bırakalım.) Mutlaka akademik bir isim bulacaksanız daha çok sosyal bilimlerden referans almanızı tavsiye ederim.

Diyelim ki kadro bir mühendislik ve teknik direktör dediğimiz kişi bunun yöneticisi olacaksa o zaman kafasındaki mühendislik yapı modelinin sahada uygulanmasına telif hakkı gibi saygı göstereceksiniz.

Size inşaattan örnek vereyim, herhangi betonarme bir yapının kat betonunu 6 günden daha az sürede atamazsınız. Bu nedenle eğer betonarme bir bina yapıyorsanız bunun zamanlarla sınırlanmış süreleri vardır; daha ideal şartlar kurgulayabilirsiniz elbette ancak bunun da ekonomisini yönetemez, piyasaya satamazsınız.

Neyse…

Eğer futbol bir kadro ve sonunda bir mühendislik meselesi ise bırakın bunun mühendisi yapacağı binanın zemin, statik, mekanik, elektrik, altyapı, cephe, peyzaj çalışmalarını bir plan program ve proje çerçevesinde yürütsün.

Eğer kendinize bir rol biçmek istiyorsanız gelin size güzel bir görev verelim, teşbihte hata aranmasın, süreci kontrol eden yapı denetimciler olun! Yapılanı eleştirme, iyileştirme için uygunsuz gördüğünüz durumlar için uyarı yazıları yazabilirsiniz; hatta yazmalısınız da.

Çünkü sürecin içinde fiilen işi yapan kişilerde o mesleğe dair körlükler oluşur; göremeyebilir; siz gösterin.

Doğru bir mühendislik yönetimi birbiriyle düzgün iletişim modeli kurmuş kurumlar aracılığıyla sağlanır.

MacGyver sahip olduğu bir İsviçre çakısıyla ne mucizeler yaratırdı hatırlıyor musunuz?

Şartlar her zaman mükemmel değildir; zaten şartları düzeltmeye daha rasyonel hale getirmeye çalışmıyor muyuz?

Bu ülkenin spor yorumculuğu hiçbir zaman bu bilinçte ve sorumluluğunda olmadığı, sürekli manipülasyon, dedikodu, kulis faaliyetleriyle gününü geçirmeyi, üzerine de kendini çok önemli bir iş yapıyormuş gibi görmeyi marifet saydığı için sporu da bir adım ilerleyemiyor. Sonra da yurt dışında yazılmış eserler, araştırmalar referans alınıyor.

Daha fazla maç izlemek ve üzerine yorum yapmak artık önemli değildir; izlediğinizden yeni modeller çıkarıp, insanların önüne sunabiliyor musunuz budur sizlerden beklenecek ayrıcalık.

3 Temmuz spor gazeteciliği ve yorumculuğunun çok önemli eşiğidir.

Merkez medyada çeşitli duruş ve davranış şekilleri gördük.

Birinci sıraya koşulsuz şartsız 3 Temmuz’u sahiplenenleri yazalım. Onlar kendilerini araştırmacı gazeteci kimliğiyle tanıtmaya çalıştılar, ancak sonradan 3 Temmuz’u yapan terör örgütüyle birlikte hareket ettikleri anlaşıldı. Bu kişiler hala görevlerinin başında 3 Temmuz bilincini gizliden gizliye uygulamayı sürdürüyorlar. Bunların arasında tek bir kitap yazanı görmedik.

İkinci sıraya “3 Temmuz bizim işimiz değil, güvenlik görevlileri ve adalet mekanizmasının görev alanı” diyenleri yazacağız. Onların büyük bölümünün ne kokar ne bulaşır tavırlarıyla ülke sporunu, futbolunu bu kadar yakından ilgilendiren konuya karşı duyarsız kalışlarıyla aslında taraflarını görme ve kişiliklerini tanıma fırsatı yakaladık.

Üçüncü sıraya 3 Temmuz’un karşısında duruş sergileyenleri yazalım, demeyi çok isterdim. Ancak böyle bi kategori olmadı hiçbir zaman. Olanların büyük bölümü sivil inisiyatif olarak taraftarla birlikte hareket edenlerdir.

Neden bu kadar uzattım.

Basit bir tweetin altından bu kadar derin anlam nasıl çıkar?

Yakın dönemde kendilerini bu kadar ilgilendiren konu karşısında dahi doğru hareket edebilme becerisi gösteremeyen anlayışın temsilcisi olan bir paradigmanın değişmesini mesele ediyoruz.

Ancak şöylesi yorumlarla da karşı karşıya kalabiliyoruz;

“Bence en kolayı spor yorumcusu yorumcusu olmak. Spor yorumcusu yorumlayanın konforu hiçbir şeyde yok.”

Asla bu değil!

Twitter bize derdimizi 140 karakter ile anlatmamızı söylüyor. Hatta artık yeni dönem İK yöneticileri bile bu yola başvuruyor.

Aforizma size güzel bir duygu, ilham verebilir ancak içeriğin ne olduğunu göstermez.

Kitap okumayı sevmeyen bir ülke olduğumuz için twitteri çok seviyoruz.

Tüm bu yazdıklarım elbette sadece Cüneyt Kaşeler’e bir cevap değildir. Kendisi arkadaşımdır, zaten o gece tribünler önünde polemik yapmak yerine özelden mesaj attım.

http://twitter.com/uzaygokerman