81. dakika...
Vitor Pereira 3 golle büyük katkı veren Enner Valencia’yı oyundan çıkarıyor, yerine 18 yaşında henüz doğru düzgün hiçbir yerde profil fotoğrafı olmayan Fatih Yiğit Şanlıtürk’ü oyuna alıyor.
O dakikadan sonra Fenerbahçe’nin ileri üçlü dizilişi yaş ortalaması 18; Arda (16), Fatih (18), Muhammed (20) haline geliyor.
Hiç abartısız herhangi bir seviyede hazırlık karşılaşmasında dahi göremeyeceğimiz bu durum UEFA’nın 2 numaralı kupasında gerçekleşiyor.
Bir daha görür müyüz bilemem ancak bu durumun çok değerli olduğu gerçeği önümüzde duruyor.
Hikaye bu değişikliklerle bitmiyor.
Büyük bir ihtimalle 88. Dakikada durum 3-2 olunca kafalardan şu geçiyor “Vitor Hoca fazla ileri gitti, Avrupa macerasının şakası olmaz!”
Evet, geçen hafta 90. Dakikada kazanılan serbest vuruşun başına Arda geçip topa Sosa vurunca eleştirdiğimizde işte tam da bu mealde tepkiler gelmişti.
“Çocuk oyuncağı mı, gençlik romantizmi yapmayın, takımın bir penaltıcısı, duran topçusu olur!”
İşte bu bakış ve değerlendirmeyi değiştirmek, kurtulmak, yırtıp atmak istiyoruz.
2 dakika sonra kendisine atılan uzun topta ceza sahasında buluşan Fatih Yiğit...
Bir dakika...
Burada önce duralım.
Süper Lig’de kaç kariyerli futbolcu geriden şişirilerek ceza sahasına atılan uzun pasta o topla buluşabiliyor?
Topu kontrol edebiliyor?
Hadi etti, kendisine vuruş pozisyonu hazırlayabiliyor?
Vuruyor da kalecinin uzanamayacağı yerden gol atabiliyor?
Bunu bir hazırlık karşılaşmasında değil de UEFA’nın 2 numaralı kupasında yapabiliyor?
Golü bir kere daha bu gözle izlemenizi öneriyorum.
Kesinlikle o vuruşu yaparken Fenerbahçe’nin turu geçmiş olmasının rahatlığı ve avantajı vardı. Tıpkı Enner Valencia’nın 3. Gol vuruşu gibi.
Spor mücadelesinde özgüveni yerinde rahat olmak kazanmanın neredeyse yarısıdır!
Valencia’ya o rahatlığı veren karşılaşmanın 2-1 devam ediyor oluşu muydu?
Ben yine bununla yetinmiyorum; geçen hafta Muhammed’in maçı kazandıran golü olmasa Fenerbahçe böylesine rahat çıkabilir miydi?
Buraya kadar kurduğumuz mantık zinciri içindeki tüm sebep sonuç ilişkileri birbirini besliyor. Biri değilse diğerini konuşmamızı anlamsız hale getiriyor.
Sonuç:
Fenerbahçe, Avrupa Ligi’ne U19 seviyesindeki futbolcularının katkısıyla kalmıştır.
Yine meseleyi gençlik romantizmi bağlamına sıkıştırmayalım; konu yaş ortalaması değil sadece...
U19 seviyesinin altını biraz daha besleyelim.
Altyapılarda yıldız oyuncu diye bir ayrım yoktur!
Forma giyen tüm oyuncuların sonuna kadar koşması, mücadele etmesi, birbiri ile yardımlaşması gerekir, beklenir.
Eli belinde top bekleyen futbolcu göremezsiniz, zaten o kenarda, kulübede bekliyordur.
Bu nedenle yardımlaşma, mücadele, koşmak gibi kavramlarla konuşmaya başlayınca peşinden hemen “kolej havasında” benzetmesi devreye girer.
Geçen senenin kimi vasat, kimi de çöp; hemen takımdan gönderilmesi gereken kıvamındaki futbolcuların 2 ayda bir anda değerli hale gelmesinin geri planında yatan gerçek işte bu kolej havasıdır.
Pereira da bunu ifade ediyor; sahada olmayı hak eden futbolcu formayı alıyor, diyor.
Yaş ortalaması 18 olan Arda, Fatih ve Muhammed’ten oluşan ileri üçlünün attığı 2 golden çok önce; 27 yaşındaki Sangare’nin ilk ve üçüncü gollerde topu çizgi üzerinden çevirmek için gösterdiği mücadele, çabadan söz ediyorum.
Zajc’ın kendisini sürekli boşa çıkararak orta alanda sıkışan oyunda arkadaşlarına “dinamik pas istasyonu” olmasının değerini anlatmaya çalışıyorum.
O mücadele; takım oyunundan, takıma inanç, güven ve Pereira’nın ifadesiyle ruhundan kaynaklanıyor.
Sahaya çıkan veya sonradan giren tüm oyuncular aynı ruhu ve inancı taşıdığında Fatih Yiğit’in o golü atması için şansı da yanında oluyor.
Dilimizi ısırarak konuşuyoruz, çünkü konu futbol olunca bir standart, istikrar; sürdürülebilir bir başarı yakalamanın ne kadar güç olduğunu biliyoruz.
Ama Avrupa arenasında mücadele eden kadın voleybolcularımız bize hem gösteriyor, hem öğretiyor hem de zihnimizdeki tüm ezberleri yıkıp atıyorlar; her topa aynı kararlılık ve mücadele ruhuyla koşuyor ve vuruyorlar, sonunda da her seferinde kazanmayı biliyorlar.
İşlerini “bilerek” yapıyorlar.
Daha çoook uzun bir yol olduğu ortada.
Futbol hiçbir zaman kolay olmadı.
Takım olmak için buraya kadar saydığım ve kimilerine göre güzelleme görünecek süslü cümlelerin geri planında anlatmaya çalıştıklarım da.
Dün takım halinde büyük bir mücadele örneği gösteren ve aslına bakılırsa önemli eksikleri olmasına karşın Avrupa’da gruplara kalmasını bilen U19 görünümlü Fenerbahçe’yi kutluyorum.