Futbol disiplin talimatına göre;
“Stadyumlarda topluluk halinde söz veya hareketlerle ya da benzeri araçlar ile aşağılayıcı, tahrik veya taciz edici nitelikte tezahüratta bulunulması, devamlılık kıstası uygulanmaksızın yasaktır.”
Anılan yasağın ilk üç ihlali durumunda para, dördüncü ve altıncı ihlallerinde birer, yedi ve üzerinde de takıma ikişer maç seyircisiz oynama cezası verilmektedir.
Kötü söz nedir, nerede ve kimler tarafından ifade edilir bunun tartışalacağı yerin stadyumlardan önce başka platformlar olduğunu düşünenlerdenim.
Geçen sezon Eskişehirspor-Fenerbahçe karşılaşmasında Fenerbahçeli futbolcu Caner Erkin’in hakeme “lan” dediği için Fırat Aydınus tarafından ihraç edilmesi sahaların kenar yönetimi anlamında en sakin ve huzurlu kişilerinden Aykut Kocaman’ın bile tepkisini çekmişti.
Bir takım muhterem kişiler Aykut Kocaman’ın sahaya girişini ve gözleri yaşararak tepkisini dile getirmesini bile bu formel zeka ölçüsüyle ile değerledirip yorum yaptılar.
“lan” dedi diye bir oyuncu oyundan atılmalı mıdır tartışması bir yana bir gün sonra Eskişehirsporlu oyuncu Veysel Sarı’nın gelen itirafı haksızlığın boyutunu daha da büyüttü.
Sonra aradan bir sene geçti; aynı hakem yönettiği bir karşılaşma sırasında kameralara çok daha ağır bir küfür ederken yakalandı. Kime ettiği konusu bir tarafa, küfre bu kadar duyarlı ve sadece “lan” dedi diye oyuncu atan bir hakemin ağzından dökülenler aslında ceza konusu olan şeyin ne kadar normal bir insani davranış olduğunu gösteriyordu bize.
İyi bir twitter kullanıcısı sayılırım. Twitter’ı sosyal paylaşımın en iyi araçlarından biri olarak da görüyorum.
Son üç senede bu platformda takip ettiğim bir takım “özel” şahsiyetlerin kullandığı üslup aslında toplumsal anlamda nerede olduğumuzu da çok güzel ortaya koyuyor.
Sahada küfür etti diye özellikle “bir takımın” oyuncularını mercek altına alarak ahlak dersi veren hatta 3 Temmuz sürecinde “bilge” rolüne soyunanların ara sıra kullandıkları argo ve küfürlü ifadeler çelişkinin ve sorunun nerede olduğunun açık ifadesidir.
Bu kişilerin attığı twitlere ait bir takım caps’lerini özellikle aldım. Arada sırada bunları örnek vererek kullanıyorum. Burada kimseyi hedefe koymuyor sadece tepkinin insani reflekse dayalı durumunun tespitini yapıyorum.
Küfür eden bir kişinin küfre karşı söylem ve tepki geliştirmesini asla anlayamam, bu samimiyetten uzak bir tutumdur, sahtedir.
Okuyucularım ve takipçilerim bilirler benim bir üslubum var ve olumsuz anlamlara gelebilecek söylemlerden de özellikle kaçınırım.
Bir çok yazar, yorumcu hatta siyasetçi kendisine yönelen eleştirler karşısında hemen o eleştiriyi yazan kişiye “kuşbeyinli” demeyi kendinde hak görür. Eğer söylediğimiz şeyler yanlış anlamlara geliyorsa ve insanlar bunu anlamadıklarını ifade ediyorlarsa bunun karşılığı okuyucuya, kamuoyuna hakaret etmek olamaz.
Esas bu tepki kuşbeyinliliktir!
Bu en son noktadır. Herşeyi yaptıktan, bütün yolları denedikten sonra olay artık en üst düzeyde polemiğe dönüşmüşse orada belki de doğal hak olarak kullanılabilir.
Bakın asla bunu reddemiyorum.
Tarih boyunca bir çok düşünce adamı, filozof dahi polemik içinde olduğuna karşı bu üslubu kullanmıştır. Mesele bunun estetiğini kurabilmekten geçmektedir.
Basit olmayı mı tercih edeceksiniz yoksa sanatsal mı?
Bunun örneklerini son dönem toplumsal olaylara tepki verenlerde görüyoruz, çok güzel düşünce örnekleri çıkıyor.
Ve kuşkusuz en çarpıcı örnekler 17 Aralık’tan sonra ortaya dökülen konuşma kayıtlarında çıktı.
Bu konuşmaların gerçekliğini artık muhatapları da inkar etmiyor.
Temel mesele toplumsal sistemimizde kural ve yasa koymak üzere yetkilendirilmiş, vekalet verilmiş kişilerin karıştığı karanlık “çıkar” ilişkileri ve elbette söylemleri, üsluplarıdır.
En üst oktavdan yükselen sesten en alta kadar demek ki üslup sorunu bir gerçekliktir.
O zaman insanları küfür ettiler diye cezalandırmak böyle tek cümle ile geçiştirilecek ve yasaklanacak bir yönetmelik, talimatname olamaz.
Hele insanların toplumsal bir olaya verdiği tepkiyi de bu kategoriye koyarsanız elinizde onlara sunacağınız bir ürün de kalmaz.
Küfre karşı olanların ve çıkıp insanlara ahlak dersi vermeye kalkanların kapılar kapandıktan sonra akla hayale gelmedik tahayyül fantezileriyle yarattıkları pozisyonlara ait en çok söylem geliştirenler olması tesadüf değil aslında algıda seçiciliktir; bilim bize bunu çok rahatlıkla açıklayabilecek seviyededir.
Ancak sorunun bir kaynağı da bu aynı zatı muhteremlerin bilimi de kendilerine uyduracak şekilde yorumlamaya kalkmaları ve yönetmeliklere bağlama cahil cesaretleridir.
Bu kadar yanlışın içinden doğru çıkmaz.
Yanlışın bir unsuru olarak onun sürekli kendisini üretmesini sağlayanlar zaten çözümün bir parçası dahi olamazlar.
http://twitter.com/uzaygokerman