Uzay Gökerman

Uzay Gökerman

uzaygokerman@yahoo.com

Tüm Yazıları

Federasyonun maça kaldığı yerden devam kararı sonrasında Beşiktaş Kulübü önce Divan Kurulunu topladı, peşinden de 26 Nisan akşam saatlerinde maça çıkmayacağını açıkladı.

Açıklamadan bir paragrafı buraya almak istiyorum.

“115 yıldır hep sahada olduk, hep sahada kazandık, berabere kaldık ya da kaybettik. Masada kaybeden olmayı kabul etmemek için 3 Mayıs 2018 Perşembe günü sahada olmayacağız.”

Bu paragraf önemli çünkü bir vurgu yapıyor. Vurgunun ne olduğu Hürriyet Gazetesi muhabirlerinden Kenan Başaran’ın attığı tweette karşılığını buluyor.

Haberin Devamı

Vesayet” altı çizilmesi gereken çok önemli bir kelime olarak dikkat çekiyor.

Yani ne demek isteniyor?

“Aslında bu karar TFF’den Beşiktaş lehine 3-0 hükmen galibiyet olarak tescil etmişti. Ancak daha güçlü bir irade devreye girdi ve kararı bozdu.”

Kenan Başaran’ın söylemini güçlendiren nedir?

TFF maçın devamına karar verirken; PFDK, Pepe ve Tolga’ya 1, Fenerbahçe’ye 3 maç üstüne de 1 milyon TL gibi daha önce hiç görmediğimiz türden ceza kesmişti.

Kurullar arasındaki farklı tutum üstelik birbiriyle çelişen kararlar ister istemez kamuoyuna bir mesaj veriyordu.

Öyle ya çift sarıdan kırmızı ile direkt kırmızı kart görmenin kaç maç cezaya karşılık geldiği sezon içinde defalarca içtihata dönüştüğünden Pepe’ye verilen 1 maçın anlamı olmalıydı.

Aynı şekilde; 2013-14 sezonunda Olimpiyat Stadyumunda oynanan ve maçın sonlarına doğru sahaya giren Beşiktaş taraftarı nedeniyle yarım kalan Galatasaray maçına verilen ceza ile son derbideki fiili durum karşısında Fenerbahçe’ye kesilen cezayı oranladığımızda da acaba anlam pekişiyor muydu?

Üstelik maç Beşiktaş lehine de tescil edilmemiş, kaldığı yerden devamına karar verilmişken.

Demek ki ortada kafaları karıştıran başka bir şey olmalıydı;

“İçlerinde beş adet Beşiktaş Kulübü üyesi olan bir kuruldan oybirliği ile Beşiktaş’ın kabullenemeyeceği bir karar nasıl çıkabilir değil mi?”

TFF’nin toplantı odasında Beşiktaş lehine maçı tescil etmesi masa başı kararı olmaz ancak maçın sonucunun sahada kaldığı yerden oynanarak tescil edilmesi vesayete dayalı masa başı kararı olmalıydı!

Haberin Devamı

Kelimelerin, kavramların nasıl kişilerin keyiflerine göre eğilip, büküldüğünü görebiliyor musunuz?

Anlayamadığımız bir şey varsa bu imalar içeren, adresi belirsiz açıklamalardır.

Süreci en başından itibaren yuvarlak cümlelerle değerlendirmeyip, net çerçeve çizerek konuştuğum için yine aynı şekilde devam edeceğim.

Bu ülke son 20 yıldır ne çektiyse vesayeti kaldırmak için başka bir vesayet sistemi kurulmasından çekti.

Çok şikayet edilen vesayet kaldırıp yerine içine sadece bir grup cemaat üyesinin girebildiği paralel bir yapı kuruldu.

Bu paralel yapının yaptığı her türlü manipülasyon, operasyon, yabancı devletlerle işbirliği, ortaklık demokrasi olarak gösterildi; karşısındaki her türlü fiil antidemokratikti.

Yıllardır kendilerini demokrasi havarisi olarak yutturmaya çalışanların bu süreçte gizli kapaklı ne türden ittifaklar kurduğunun da farkındayız.

Kullanılmış aptalların sürece dair özeleştirileri çok çarpıcı gerçekler olarak ortadadır.

Haberin Devamı

Bu nedenle “vesayet” ya da bu anlamlara gelecek kavramlar seçip kullanırken dikkatli olunması gerekir.

Hangi karar nasıl çıkmalıydı da bir taraf diğerini vesayet ya da masa başı ile itham etmezdi; açıklamaya muhtaçtır.

Hafta başında çok detaylı tane tane yazmıştım.

Tolga Zengin’in taraftarla girdiği diyalog normal midir?

Bunun bir Trabzonspor (Beşiktaş, Galatasaray)-Fenerbahçe maçında Volkan Demirel tarafından yapıldığını sadece hayal edin. Sanık sandalyesinde kim olurdu ya da Volkan kaç maç ile cezalandırılmıştı?

Volkan Demirel, karısına ve yeni doğmuş kızına küfür edildiğinden sahayı terk ettiği için bugün Milli Takım forması giyemiyor ve kendisinden üstüne bir de özür bekleniyor değil mi?

Volkan Demirel ile Tolga Zengin’i birbirinden ayıran fark giydikleri formanın rengi midir?

Tolga Zengin’in oradaki fiili saldırılarını sayamıyoruz bile; ceza sadece bir maçmış!

Şenol Güneş’in kafasının yarıldığına dair iddialar hâlâ ve ısrarla dile getirilmektedir.

Daha açık açık yazalım:

Şenol Güneş’in kafası yarılmış olsaydı ortada kan olurdu. Ortada kan olsaydı hem Beşiktaş hem bu medya o kanı kare kare servis eder hatta futbol kamuoyuna o kanı resmen içirirdi.

Soruyoruz; Şenol Güneş’in kafasının yarıldığını gösteren elimizde hangi görsel ya da resmi rapor var?

Şenol Güneş’e ne atıldığını bilmiyoruz. Kafasına isabet edip etmediğinin bile bir görüntüsü yok.

Şenol Güneş’e isabet eden tek cisim o da sahayı terk ederken, stadyumlarda satılmasına izin verilen, içi dolu plastik su bardağıdır.

“Nasıl, yani insanlara cisim atılmasını mı savunuyoruz?”

Böyle bir şey olabilir mi? Passolig bunun için getirilmedi mi? Bu cismi Şenol Güneş’e atan şahıs ya da şahıslar tespit edilip, yakalanmadılar mı?

Bu ve daha fazlası bugün hemen her stadyumda olmuyor mu?

Beşiktaş Kulübü daha bir ay önce 4 gün arayla oynanmış iki derbide sahaya atılmış cisimleri engelleyebildi mi?

Mehmet Topal’ın , Hasan Çetinkaya’nın kafalarının yarılmasına neden olan cisimler Beşiktaş’ın stadyumunda taraftarlar tarafından atılmadı mı?

Maçlar yarım mı kaldı?

Galatasaray-Fenerbahçe maçında hakem yabancı cisim sağanağına tutulmadı mı?

“Kötü örnek emsal olmaz!”

Neden olmuyor? O emsalin karşılığında en ağır yaptırım yapıldı mı?

Dünyanın her yerinde hukuk emsal olaylar ve kararlara göre işletilir. İçtihat denilen şey bu şekilde oluşur.

Yönetim dediğimiz irade bunun hem kontrolünü hem idaresini sağlar.

Sezon başında çıkıp; bu sezon en ufak taşkınlığa izin vermeyeceğiz, ilkinde ikaz edip, ikincisinde hakemin maçı durdurmasını sağlayıp, maçı tatil edip, yapan kulübü cezalandıracağız, diye açıklama yapıp, kuralı uyguladığınızda kimse size bir şey diyemez.

O zaman Galatasaray-Fenerbahçe maçında yardımcı hakeme atılan cisimler sonrasında oyun durdurulup, maç Galatasaray aleyhine tescil edilirdi.

Beşiktaş-Fenerbahçe maçlarında sahaya atılan cisimlerden sonra da aynısı olurdu; daha ilk maçta Beşiktaş hükmen yenik olarak ilan edilir, ikinci maça 3-0’la başlardı.

Tüm bunları görmeyip, olan oldu, dün dündür, bugün bugündür dediğiniz anda buradaki kararınızın objektif mi yoksa duruma ve takımına göre mi olduğu sorgulanır.

Milat mi istiyorsunuz?

Tüm bu olayların çıkmasını engelleyemeyen, yönetemeyen, sahayı terk eden Şenol Güneş’in peşine takılan, raporlayamayan, hatta gerçekleri gizleyen, (Aziz Yıldırım’ın sorduğu yerden ilave edelim) yardımcıları arasında yaptığı kulaklıkla telsiz konuşmalarını raporlarına geçirmeyen hakem Mete Kalkavan’ın lisansını iptal edin.

Alın size milat!

Bunun için bir içtihata gerek yok, çünkü ortada yönetmelik ve bunu uygulamakla mükellef bir hakem var.

Onu bunu izleyip, sorarak karar vermekle hakemlik yapılmıyor.

Tüm bu gerçekler gözümüzün önündeyken TFF’nin nasıl bir karar alması gerekiyordu?

3-0 Beşiktaş’ın hükmen galibiyeti mi?

Bu muydu vicdanları rahatsız etmeyecek karar?

Büyük fırsat kaçtı.

Pazar akşamı maçtan sonra Şenol Güneş çıkıp, aynen Aykut Kocaman’ın yaptığı gibi sonucun sahada belirlemesine dair çağrı yapacak, tarihi bir uzlaşma belki barış olacaktı.

Şenol Güneş bir kere daha yeni hesapların açılmasına neden oldu.

Fenerbahçe ve Beşiktaş Kulüpleri arasında tarihlerinde daha önce eşi benzeri görülmemiş gerilim çıkmasını sağladı.

Bu duruşu Süleyman Seba’nın sözleriyle desteklemeye çalışanların kendilerine sorması gereken en temel soru şu olmalıdır.

Süleyman Seba olsaydı tüm bunlar yaşanır mıydı?

Başka sorumuz yok.

http://twitter.com/uzaygokerman