Uzay Gökerman

Uzay Gökerman

uzaygokerman@yahoo.com

Tüm Yazıları

Sporun bütün branşlarında hakem var. Ancak takım oyunlarını yöneten hakemlerin durumu diğerlerinden biraz farklılık gösteriyor.

Dün Radikal’deki köşesinde Tanıl Bora hakemsizliği özlemekten söz etmiş. Hakemlerin yaşadığı zorluklardan hatta intihara kadar sürüklenen psikolojik bozukluklarını ön plana çıkarmış.

“Hakemlerin bu kadar ‘önemli’ hale gelmesi bir arıza değil mi? Fikret Doğan, Taraf’taki bir iki yazısında, çocukluğun hakemsiz futboluna dönüş ütopyası kurmuştu. Hakem bir oyunbozan ona bakılırsa. Kızıyoruz ama oyunu ona muhtaç ettiğimiz için aslında kendimize dönüp bakmalıyız.”

Haberin Devamı

Futbol bir endüstri haline geldikçe, onun yarattığı ekonomiden birçok kişi pay almaya başladıkça tartışmalar çok daha büyük hale gelecektir.

Tanıl Bora’yı Birikim dergisindeki yazılarından bilirim. Ancak süreç onu futbolun içine ister istemez çekmiştir.

Önce şu sorunun cevabını arayalım.

Çocukluğumuzda futbol hakemsiz miydi?

Hangi yıllardan söz ediyoruz? İngiltere’nin tartışmalı bir hakem kararıyla Dünya Şampiyonu olduğu 1966’dan mı?

1986’da Tanrı’nın Eli’ni göremeyen hakemsiz Dünya Kupasından mı?

Yılını tam olarak hatırlamama imkân yok ancak bir Fenerbahçe-Galatasaray maçını yöneten Doğan Babacan ismi belki de okuma yazmaya başlamadan önce kafama kazınmıştı.

Hakem kurumu her zaman vardı ve her dönem tartışma içindeydi.

Bugün geriye dönüp nostaljinin içinde hakemsizlik aramak ya bilgisizliktendir ya da kurgulanan yazının şablonundan…

Bu tartışmaların yükselmesinin bir nedeni geçen hafta Fırat Aydınus gibi herkesin takdir ettiği bir hakemin verdiği hatalı karardır.

Hatalı karar verdiğini bütün Türkiye biliyor çünkü kararın içinde aktif rol oynayan herkes açıklamasını yaptı. Gerçekler ortaya döküldü. Buna rağmen hakem arkadaşımız çıkıp hatalı karar verdiğini söyleyemedi. Çünkü durum racona ters düşüyordu. Karizmanın çizilmesi anlamına geliyordu.

Oysa tam tersine MHK Başkanı hakemini korumak adına işin boyutu farklı yerlere çekeceğine hakemin de hatalı kararlar verebileceğine yönelik bir yaklaşımla sürece katkı yapabilirdi.

Haberin Devamı

Çünkü ortada adaletsiz bir ceza var ve bir futbolcu işlemediği suçtan ötürü iki maç formasından uzak kalacak.

Tanıl Bora’nın kaçırdığı yer burası. Esas tartışması gereken nokta; çünkü yıllarca sosyal düzenin nasıl daha hakkaniyete uygun düzenlenebileceğine yönelik kafa yoranlar mağdurun giydiği formanın rengine göre fikirlerini eğip bükmezler.

Çünkü Tanıl Bora gibi yaklaşım gösterenler yüzünden oluşan algı mekanizması Caner Erkin gibi oyunculara daha kolay kart çıkmasının yolunu açıyor.

Bundan bir sene sonra geriye kalan şey Caner’in bu maçta küfürden ötürü kırmızı kart görmesi ve iki maç ceza alması olacak; Caner’in zaten sabıkalı bir kişi olduğu için bir sonraki maçlarda buna benzer durumlarda rahatlıkla kart görmesinin normalleşmesi sağlanacaktır.

Algı kayması zihne yerleştirilen zehirden farksızdır.

Tanıl Bora daha iyi anlasın diye yazıyorum; çelişkilerin bu kadar keskinleştiği bir çağda gönüllerin şahitliğinin yeteceği bir oyun ancak toplumsal yaşamda da karşılığını bulduğunda gerçekleşir.

Haberin Devamı

Düşünce balonlarımızı daha kaliteli cümlelerle dolduralım. Hava üflemeyelim.

http://twitter.com/uzaygokerman