Uzay Gökerman

Uzay Gökerman

uzaygokerman@yahoo.com

Tüm Yazıları

6222 Sayılı Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine dair kanunun tüm yükünü yasa yürürlüğe girdiği günden bu zamana tek bir kulüp üstlenmiş götürüyor. Diğerleri de bunun üzerinden kendilerini farklı bir yere koyma görevi üstlenmiş durumdalar.

Kimi sayfa sayısı üzerinden tapeleri karşılaştırıyor; “bizim 20 sayfalık bir konuşmamız görünüyor” diyor; bir diğeri sorunu taraftarının kültür seviyesi ile karşılaştırıyor.

Öyle olunca da ortaya bütün şiddeti yaratan şeyin tek bir kulüp ve taraftarıymış gibi bir algı çıkıyor.

Haberin Devamı

Bu algının toplumun tüm katmanlarına yayılması garipsenecek bir durum değildir; çünkü sadece bunun üzerinden konuşuluyor.

Devletin en üst düzeyinde bu taraftarlar terörist ile kıyaslanıyor ya da eşitleniyor.

Bu seviyede bir söylem geliştirdiğinizde size bağlı güvenlik güçlerinin o taraftara düşmanmış gibi davranması normalleşir. Teşvik görür.

Cumartesi günü oynanan derbi karşılaşması öncesinde ve sonrasında her iki taraftar grubunun şehrin her iki yakasında benzer taşkınlıklar yapmasına karşın olayın sadece tek bir taraftar grubu üzerine yıkılması hem anlaşılır hem de kabul edilebilir değildir.

Geçen hafta Trabzon’da çok daha ağır şartlarda ve direkt olarak rakip takımın futbolcusuna yönelmiş taraftarından kulüp yönetimine kadar herkesin yönelttiği fiili saldırılara karşı sessiz kalınması da bilinçli bir tercih olarak düşünülebilir.

3 Temmuz’un Fenerbahçe üzerinde nasıl bir etki yarattığını yaklaşık bir yıldır tartışıyoruz. Zorluklar insanları bilinçlendirir. Bunun üzerine haksızlığa uğruyor, mağdur oluyor hissi de eklenince güruh dediğimiz şey bir anda toplumsal muhalefetin en önemli aktörü, örgütü haline gelebilir.

Bunu en iyi bugün iktidarı paylaşanlar bilir. Çünkü oralardan geldiler.

28 Şubat hem bir son hem de çok daha güçlü bir başlangıçtı.

Geçen hafta altını çizmeye çalıştığım Fenerbahçe İdeolojisi(*) böylesi bir ortamda artık net olarak kristalleşti. İdeoloji derken bunun siyasi bir bilinç olduğunu düşünmemek gerekiyor. Fenerbahçe taraftarının kulübüyle olan bütünlüğü, ilişkisi ve onunla birlikte hareket edişini anlamak gerekiyor.

Haberin Devamı

Siyasi bir ideoloji olmaması bunun siyasallaşmayacağı anlamına da gelmemelidir.

12 Mayıs günü Şükrü Saraçoğlu içinde ve dışında olanlar buna giderek daha güçlü bir zemin hazırlamaktadır.

10 yıldır bu stadyuma kombinesi ile gidip gelen ve fanatik olmayan ama takımına gönülden bağlı Fenerbahçe taraftarının hakkı olan şeyi talep ederken yüzüne biber gazı sıkarsanız onun içinde bulunduğu hem siyasi bilincini değiştirirsiniz hem de o güne kadar sahip olduğu taraftarlık duruşunu.

Sahadaki sporculara ve hakemlere ilk olarak bir şey öğretilir. Her ne olursa olsun taraftarla diyaloğa hatta göz temasına bile girmeyeceksin.

Çünkü o temas bambaşka bir şeye dönüşebilir.

Öyle olduğu için de rakip takım oyuncusu ve hakem yıllardır sahada tacize uğramasına karşın fiili bir saldırı olmamıştır.

3 Temmuz’dan sonra yaşananlar Fenerbahçe taraftarında güvenlik güçlerine karşı bambaşka duygular yaratmış olması sürecin doğal sonucudur. 12 Mayıs’tan sonra bu daha da güçlenmiştir.

Haberin Devamı

O taraftarın polise sözlü sataşmaları bir tepki boşalmasıdır.

Hele çok sevdiği takımının şampiyonluğa ulaşamaması sonrasında böylesi bir tepki vermesi de normal karşılanabilmelidir.

Bu tepkiyi mahalle içindeki laf atma ile karşılaştırıp delikanlılık ölçüsüyle değerlendirerek reaksiyon göstermek güvenlik güçleri için bir amatörlüktür.

Ve o gün polis profesyonelce durmayı başarabilseydi muhtemelen saha içindeki olaylar bu boyuta ulaşmayacaktı.

Şimdi topyekûn bir suçlu ilan ediliyor.

Medya, güvenlik güçleri, TFF, hükümet ne tarafından bulabilirlerse Fenerbahçe’yi cezalandırmak üzere bir hazırlık içine girişiyor.

Bu şekilde olmaz!

Sadece Fenerbahçe üzerinden hareket ederek sporda şiddeti ve düzenliği önleyemezsiniz.

Herkes üzerine düşeni yerine getirmez sadece suçlu, sorumlu bulup ona ceza vererek bunun içinden sıyrılmaya çalışırsa ortaya büyük bir haksızlık çıkar ve bunun sonunda da ceza alan taraf kendisini mağdur görüp sonraki zamana bir hesap açar.

Bunun herkesin ortak bir sorunu olduğunun mesajını veremezseniz yarın Kadıköy’de olanlar, bir başka gün Bursa’da, Beşiktaş’ta, Seyrantepe’de, Trabzon’da olur.

Olmuyor mu?

Oluyor.

Ülkemiz maalesef empati yeteneğini kaybeden veya kaybettirilen insanlar topluluğuna dönüştürüldü veya dönüştürülmek isteniyor.

Empati kuramazsanız yarın başınıza geleceklerden de sorumlu olursunuz.

(*)

http://twitter.com/uzaygokerman