Pazar akşamı Beşiktaş taraftarı görünümlü kişilerin derbi maçının 90+2. Dakikasında sahaya girmesiyle sporda şiddet konusu yine gündemimize oturdu.
Dün itibarıyla üç büyük kulübün önemli taraftar gruplarından bazı kişiler gözaltına alındı. Devlet gücünü gösterdi. Bu işi çözebileceğine yönelik bir irade koydu.
Yasalar hazırlanıyor şimdi; sahaya girenler hemen cezaevine gönderilecek. Mesele de çözülmüş olacak...
Bu işlerin stadyumların içine girmeden önce başka yerlerden başlayarak halledilmesi gerektiğini sıklıkla konuşuyoruz.
Temel sorun öncelikle çocuklarımızın doğru şekilde eğitilmesinden geçiyor.
Eğitim fırsat eşitliğiyle gerçekleşir. Çocukların önlerine alternatif yaşam alanları açmakla çeşitlenir.
Oysa bizler ne yapıyoruz; herkesi aynı kabın içine koyup birbirlerinin üzerine basarak yukarı çıkmalarını bekliyoruz.
En yukarı çıkanlar, şanslı olanlar kaymak tabaka oluyor. Altta kalanlarsa diğerlerinin hayatlarına özenerek, öykünerek, kıskanarak bakıyorlar, eziliyorlar, yeniliyorlar, kayboluyorlar...
Çünkü sistemin içinde hiç kimsenin geldiği yere hakkıyla ulaştığına inanmıyorlar.
Demokrasi dediğimiz şey, hayatı özümsemekle, sindirmekle olur. Paketler hazırlayarak demokratikleşemezsiniz.
Hele 10. Sınıf fizik dersinin konuları gibi çocuklara ne fiziği sevdirebilirsiniz ne de öğretebilirsiniz. Fotoğrafta görülen ders konuları da maalesef gerçektir!
Bizlerin cehennemine yönelik öyküyü hatırlarsınız. Cehennem’de bizim bulunduğumuz kazanın başında Zebani olmamasına yönelik; Türkler hep birbirinin aşağı çekmeye çalışırlar...
Neden?
Az önce söylediğim gibi başarı hayatın tesadüfler sonucunda sunduğu bir armağan olarak bizlere geliyor.
Altyapılarda yaşanan adam kayırmacalar sporumuzun gelişimini yönlendiriyor. Eğer bir antrenörün tuttuğu bir sporcuysan önün açık gidiyorsun. Nereye kadar? Bir başka sporcuyu tutan antrenörün takımında kendinde yer bulmaya çalışıncaya kadar! Orada işte senin de ezip geçtiğin diğer sporcuların yaşadığı şeyle yüzleşiyorsun.
Yedek kalıyorsun!
İş yaşantısı sanki farklı mı?
Takımın bir parçası olarak belli bir organizasyonun içindeysen sorun yok. Önün açık, sistemin içinden her türlü payı alabiliyorsun.
Son yıllarda iş yaşantısında bunu sıklıkla yaşayan biriyim.
Hayatımın hiçbir döneminde birilerinin adamı olmadığım için ne uzadım, ne de kısaldım. Geçtiğimiz sene başında yaşadığım kısa süreli işsizlik de bununla ilgiliydi.
İçinde bulunduğum Proje’nin yönetici grubunun ekibe dahil olmadığım için işin dışına itiliverdim.
Paylaşım ve rant her yerde kişilerin temel sorunu oluyor.
Futbolu hep basit bir oyun olarak göstermeye bayılıyoruz.
Ne oyunu?
Hayatın gerçeğidir futbol; bu nedenle dünyanın yarısını peşinden koşturuyor. İşte bize bunu yıllarca aynı şekilde anlatmaya çalışanlar da yerlerini hiç terk etmeden oralarda durmaya devam ediyorlar.
Hayatın içinde her varsa bu yaşamın parçasıdır.
Eğer futbol bir oyunsa bunu böyle görmek gerekiyorsa siz bu oyundan niye pay alma telaşındasınız?
Meseleyi anlatabiliyor muyum?
Adalet, hak, doğru paylaşım, başarı...
Bütün bunları doğru şekillerde yaşamın içine yerleştirebildiğiniz zaman o özlediğimiz şeye ulaşacağız.
Ülkemizdeki televizyonların büyük bölümünde futbolun bir kara düzen, manipülasyon olduğuna yönelik programlar yapılıyor.
Bu yorumları yapanların büyük bölümü belki bu manipülasyounun da içinde olanlardır, bilemiyoruz. Ancak bir taraftan sporun, futbolun şaibe olduğunu insanlara anlatacak, sonra da onları şiddetten uzak tutacaksınız öyle mi?
Hakemin çaldığı hatalı düdüğün kasıtlı olmadığını, gerçekten hatalı olduğunu bu insanlara nasıl anlatacak, ikna edeceksiniz?
Zaten yaşaım daha ilk dakikasından itibaren attığı her adımda şaibeyle, manipülasyonla uğraşan bu insanların sahaya inmesini nasıl engelleyeceksiniz?
Bu bir oyun değil, aksine gerçektir!
Onun oyun olduğunu söyleyenler Sevgili Adile Naşit gibi uykudan önce bir bardak sütle bizi uyutmaya çalışanlardır.
Adile Naşit’in yaptığında saflık, temizlik, iyi niyet vardı; şimdi?
http://twitter.com/uzaygokerman