Geçen hafta Fenerbahçe taraftarı Alex’i uğurlama telaşı yaşarken gündeme bir röportaj düştü. Serhat Ulueren ailece De Souza Ailesini ziyaret etmiş, birlikte güzel bir sohbet etmişler, Serhat Ulueren Alex’e “Yılın Fenerbahçelisi Oscar’ını” vermişti.
Açıkçası bu durum Alex-Aykut Kocaman/Aziz Yıldırım saflaşmasında futbolcu tarafında duran kişileri de rahatsız etmişti.
Medyada birçok Fenerbahçeli yazar varken Alex neden Serhat Ulueren gibi 3 Temmuz sürecinde Fenerbahçe aleyhine yayın yapan hatta futbolcuyu bile dava sürecindeki bir takım gelişmelerin içine almaya çalışan Programın yapımcısıyla söyleşi yapmıştı?
Gün boyu bu tartışma sürdü. Saatler sonra Alex twitter hesabından konuyla ilgili açıklama yaptı.
“TV8’den Serhat Ulueren taraftarın içinde benimle fotoğraf çektirip, ardından röportaj yapmış gibi haber yapıp, yalancılık yapmıştır.”
Serhat Ulueren açıklamadan sonra bu konuyla ilgili derin bir sessizliğe büründü.
Açıkçası medyamızda sporun etiği, ahlakı; dürüstlük, samimiyet, gerçeği arama gayreti içindeki akil adamlardan söz konusu olaya ilişkin bir yorum bekledim; belki yazan olmuştur kaçırmış olabilirim.
Çünkü özellikle Alex’in Türkiye’den gönderilmesi süreciyle ilgili çok geniş yorumlarda bulunan, ders veren akil adamların medyanın içinde gelişen bu duruma karşı sessiz kalması çelişkili bir durumdu.
Yazlarımı takip edenlerin hatırlayacağı üzere spor-futbol dünyamızı dört temel direk üzerine oturtuyorum.
Bu dört kuvvetin yarattığı vektörün bileşkesi futbolumuzun da içinde bulunduğu gelişmişlik düzeyinin, başarısının, iş yapabilme şiddetini, gücünü, ivmesini gösteriyor.
Bu dört kuvvetten herhangi bir tanesini alıp dışarı çıkardığınızda ortaya takip edilmesi mümkün olmayan, zevksiz bir şey çıkıyor.
Yine bu dört kuvvetin kendini yenilemesi, değiştirmesi, sürece katkıda bulunması bakımından çok önemli bir detaydır. Futbolumuzun, sporumuzun içinde bulunduğu gelişmemişlik, standartsızlık, istikrarsızlık ortamından birinci derecede sorumludurlar.
Bir sporcu ne kadar çok çalışmak durumundaysa, teknik direktör de kendisini yenilemeli çağın gereklerine uyum sağlamalıdır; yönetimler sporcunun teknik altyapısı için çalışmalara ağırlık verirken, ellerindeki kaynağı mümkün olduğunca yeniden yapılanma, gelişim ve değişim için planlı ve programlı şekilde kullanabilmelidir. Medya birinci ve ikinci kuvvetle sürekli iletişim halinde kalırken, taraftarı sürecin içine nasıl doğru katarım arayışının içinde olmalıdır.
Ve taraftar… Her şey onun için değil mi? Profesyonellik taraftarın futbola harcadığı bütçenin içinde kendisini anlamlı kılmaktadır.
Bundan birkaç sene öncesine kadar Ligimizin marka değerinin parasal karşılığını bugünkü rakamlarla hayal bile edemezken geldiğimiz nokta bizi Avrupa’nın 5. veya 6. büyük ekonomisi haline getirmiştir.
Elbette bu büyük ekonomiyi taşıyacak, onu yönlendirecek, geliştirecek, bilgi, beceri, birikim, bilgelik medyanın içindeki yazarlar, yorumcular, haberciler, gazeteciler, televizyoncular yoluyla yaratılacaktır.
Bu çok önemli bir paradigma değişimidir.
Cuma günü Milli Takımımızın Romanya karşısında aldığı saçma yenilgiden sadece futbolcular, teknik direktör, federasyon sorumlu değildir; bu takım sonuçta bizim sahadaki yansımamızdır.
Geçen ay Amsterdam’daki maçı izlemek üzere Hollanda’ya gitme şansı yakalamıştım. Orada gözüme çarpan en önemli detay bütün Hollanda taraftarının bir örnek portakal rengi giyinmiş olduğuydu. Bu bir sinerjidir. Taraftar olma kültürüdür.
Oysa Cuma günü Şükrü Saraçoğlu’nun etrafında her renkten formalı taraftarlar vardı; ve o her farklı formalı taraftar tribünlerdeki kırılmaya karşılık geliyordu.
İşte bizim sahadaki milli takımımız da bu taraftardan farklı değildi.
Pazar akşamı, Fenerbahçe Futbol Takımının eski doktoru Ertuğrul Karanlık’ın açıklamaları vardı; buna dedikodu demek daha doğru bir yaklaşım olur. Futbolun içinde kimler olduğuyla ilgili bize çok net bilgi veriyor.
Aynı zamanda doktor hasta ilişkisinin ülkemizde geleceğe dönük içinde ne türden tehlikeler barındırdığını gösteriyor.
Dün de Tita’nın Aykut Kocaman hakkında ırkçı söyleme gelebilecek açıklamaları gündem yarattı.
Bilica, Santos, Baroni’nin Fenerbahçe’ye transferlerini kim yaptı? Sow’u, Bienvenu’yi kim aldı?
Peki, bütün bu sorunları, yanlışları televizyonlardan evlere taşıyan, ne kadar üçüncü sayfa haberi varsa bulup, çıkaran kişinin daha geçen hafta yaptığı yalan haber ne olacak?
Hangisi ortada bir sorun olarak duruyor ve tartışmaya nereden başlamamız gerektiğini siz okuyucuların yoruma bırakıyorum.
http://twitter.com/uzaygokerman