Maalesef ülke olarak eleştiri ile hakaret arasındaki farkı bilmeden hareket ediyoruz. Küfürle yaşıyor hatta düşünüyoruz. Bunun her seviyede yaşandığını da çok iyi bilmeliyiz. Öyle olduğu için de kendimize edilen küfürlere karşı fazlasıyla duyarlıyken diğerlerine edilenlere bazen gülüp geçebiliyoruz.
Hatta başkalarına edilen küfürler nedeniyle o kişinin aldığı tavır üzerinden objektif yorumlar yapabilirken, aynı hakaret tarafımıza edildiğinde bir anda duyarlılığımız artabiliyor, duygusallaşabiliyor hatta saldırgan bir karşılık verebiliyoruz.
Önce şunu bir kenara koyalım.
Küfür etmek düşünmeden cevap vermenin ilk hareketidir.
Küfür eden kişi beyninin çok küçük bir bölümünü kullanıyordur, zaten diğer kısımlarını geliştirmek için yaşadığı süre boyunca hiçbir çaba içinde olmamıştır.
Küfür eden kişi küfre de en fazla duyarlılığı olandır, zaten ondan başka bir şey bilmemektedir.
Çevrenize bakın kim küfre karşı reaksiyon gösteriyorsa o kişinin ağzında küfür sakız olmuştur.
İstisnasızdır!
Futbol kamuoyu bunu çok iyi bilir!
Bir insanı eleştirmek yerine ona, ailesine olmadık hakaretler yapmak yeri geldiğinde saldırgan tutum içine girmekse ucu bilinçaltına kadar uzanan önemli psikolojik sağlık sorunlarının yanında ilkel bir davranış şeklidir.
Avrupa Şampiyonası başta Fatih Terim olmak üzere aralarında Arda Turan olmak üzere göz önünde bulunan aktörler için travmatik sonuçlar doğurdu.
Arda Turan’ın saha içinde ıslıklanması, yuhalanması hatta sözlü saldırıya uğramasının yanı sıra Fatih Terim’in ailesi hem sosyal medya üzerinden hem de tribünlerde hakarete, saldırıya uğradı.
Tıpkı bundan iki sene önce bir milli maç öncesinde ısınırken TT Arena’da Volkan Demirel’in ailesine yönelik küfürlü saldırıya uğraması gibi.
Dün Fatih Terim, Medya önünde fazlasıyla duygusal mesajlar verdi. Muhabirlerin özellikle takıma uzak durduğu antrenman görüntülerine yönelik sorularına “biz de insanız, duygularımız var, düşünüyorum da bunu aileme yapmaya hakkım var mı?” şeklinde cevaplar verdi.
Tepkisini takıma uzak durarak, yalnızlaşarak tüm dünyaya duyuran bir teknik direktörümüz var Milli Takımın başında.
Biliyorsunuz bu sene başından itibaren Volkan Demirel’in Fenerbahçe’de gösterdiği performans yüzünden Milli Takım’da olup olmaması tartışma konusu olmuş, peşinden Fatih Terim’in Volkan Demirel’den özür beklediği yönünde bilgiler gelmiş, bir süre bunun üzerinden yorumlar yapılmıştı.
Ailesine topluca küfür edilen 33 yaşındaki bir futbolcu, uğradığı hakarete dayanamayıp, bu ortamda oynayamayacağını belirtip, sahayı terk ederken, kuşkusuz Teknik Direktörü Fatih Terim’den de izin alıyordu.
O gün maç mutlak surette oynanmalıydı. Ancak sıcağı sıcağına şu mesaj da verilebilmeliydi; üzerinde Milli Forma olan hiçbir oyuncuya kimse küfür edemez!
Volkan Demirel’e sahip çıkılır, ertesi maçta da kadroya davet edilirdi.
Çünkü ortada bir hakaret vardır ve bugün Volkan Demirel’e küfür edenler pekâlâ yarın Arda Turan’a, Fatih Terim’e de tepkilerini yöneltebilirdi.
Sonuçta zaten artık Milli Takımımız İstanbul’da maç yapamaz haldedir.
Peki, Fatih Terim’in tercihi ne oldu?
“Volkan Demirel kamuoyu önünde özür dilesin!”
Eğer böyleyse Fatih Terim samimiyetle paylaşımındaki şu duygusallığı nereye koyacağız “biz de camdan, demirden yapılmadık, insanız, duygularımız var!”
Duygusal zeka empati yapabilme becerisiyle başlar. Bugün Fatih Terim’in de Arda Turan’ın da içinde bulunduğu duygusallığı anlayabiliyorum, çünkü dün de empati yapabiliyordum, bugün de.
Bugün Milli Takımın “takım” olamadığını eleştirmeden önce bir teknik adam olarak en başta sorumluluğunun takım duygusunu sağlamak olduğunu bilmesi gerekir.
Takım olmak kardeşlikle başlar.
Kardeşlik saha ortasında ele ele tutuşup antrenman yaptırmakla olmaz, futbolcuya her şekilde sahip çıkmakla başlanır.
Sen takımının içinde sorun yaşayan futbolcuna sahip çıkmazsan gün gelir hem takım hem de popülizmle yaklaştığın kamuoyu sana sırtını döner.
Çünkü gerçek de budur.
Mesele bu gerçeği değiştirebilme niyeti, becerisidir!
Volkan Demirel konusunda Fatih Terim’in kamuoyu önünde suskun kalması, sözleri geçiştirmesine rağmen aynı hakaretler kendisine yöneldiğinde basın toplantısını tamamen duygusal bir metin okumaya döndürmesini de anlamak mümkün değildir.
Bir yerde standart duruş arıyorsanız her olayda aynı şeyi düşünebilmeli, hareket edebilmelisiniz.
Bu nedenle Fatih Terim’in dün gösterdiği duygusal duruş, küskünlük o seviyelerde asla kabul dahi edilemez.
Kol kırılır, yen içinde kalır!
Bugün Milli Takımımıza başarılar diliyorum.
http://twitter.com/uzaygokerman