Futbolun basitliğinden söz ederiz ya bazen zordur, anlamak, konuşmak, değerlendirmek; çoğunlukla futbol futbol değildir çünkü.
Futbol bazen bir kurgudur ve siz o kurguyu hem bilirsiniz hem de futbol konuşmak istersiniz.
Kurgun bu kadar açık ve net olarak çıktığında da bir kurban verirsiniz ki meselenin arka planında olan şeyin devamı sağlansın.
Mesele Yunus Yıldırım falan değil; çünkü ona hakemliği bıraktırıp eğer gözlemci, temsilci hatta yorumcu payesi verip, on sene sonra da MHK Başkanı yaparsanız sistemin on yıllardır süren düzeninin devamına katkı sağlarsınız.
Aynen bütün sezonu Anelka’nın olmayan eliyle oyalayıp, temizeller pankartlarıyla sahaları kirletip, son hafta da paketleyip Fenerbahçe’nin elinden alıp, bir de “Appiah o golü kaçırarak ligimizin namusunu kurtarmıştır!” deme yüzsüzlüğü göstermede olduğu gibi…
O son rezil maçı yöneten hakem bugün televizyonlarda, kendisine verilen köşelerde hakemlik dersi veriyor. Sanki kendisi zamanında doğru hakemlik yapmış gibi.
“Yunus Yıldırım lime lime Fenerbahçe’yi doğradı” diye hakem çok değil sekiz sene önce daha büyük bir skandal maça izin veren.
Ne değişiyor?
Böyle maça Yunus Yıldırım’ı neden verirsiniz?
Çünkü Yunus Yıldırım penaltı vermez, vermediğinde de iki laf edilir sonra unutulur gider.
Ama ya o Egemen’e kırmızı kart göstermesi?
İşte bu hesapta yoktu!
O nasıl bir depardır öyle; sanki Egemen’in olmayan faulü ile yere düşen oyuncusu birinci dereceden yakını?
Bir hakemin futbolcuyu tahrik edercesine sarı kart göstereceği oyuncunun üzerine bu şekilde koşmasının anlamı nedir?
Sonra da “bana dokunma, çarpma!”
Senin gidip çarpmadığın ne malum?
Bu faul kararı ve sonrasındaki sarı ve kırmızı kart kararları vermediği penaltıdan çok daha önemlidir; hakemin niyetini açık ve net olarak ortaya koymuştur.
Böyle bir görüntü çizen bir hakemin yönettiği maç tartışmalıdır; nasıl tescil edilir, burası Türkiye unutulur gider.
Ceza sahasında en yüksek dereceden faulleri es geçerek devam ettiren ancak ihlal ceza sahası dışı olunca futbolun en ağır yaptırımlarını uygulamaktan çekinmeyen çelişkilerle dolu bir hakem!
Bu çelişkilerin oluşmasına kim nasıl izin veriyor? Kim normalleştiriyor?
Futbol hakem için on kusurlu hareketin yorumlanması ise bu kusurların yorumlanmasının sınırı bu kadar kişiselleşebilir mi?
Canı isterse öyle, istemezse böyle!
Ne güzel İstanbul ve Loise Armstrong’un sesiyle “What a wonderfull world!”
Yazının genel havasından sıkılanlar için linkini aşağıya koyuyorum.
http://www.youtube.com/watch?v=5cQacvZ8mOU
Sahi, Fenerbahçe’nin en etkili ve formda oyuncularının kart görmesi de bir tesadüf mü?
Haftalardır rakiplerine gol pozisyonu veren Alves, hatalı paslar atan Meireles ve hatta formunun dibine inmiş Gökhan Gönül’e zorla kart çıkarken, savunmada tek başına ayakta duran Egemen’in teğet geçen temasına nasıl bu kadar rahat ve kolay gösterilebiliyor?
Geçen sene Meireles ve Caner’in kartları; hakemlerin niyetleri?
Sn. Aydınus’un “lan” demediği halde attığı Caner için sahaya giren Aykut Kocaman’ı bu kadar kontrolden çıkaran neydi?
Evet, biz şimdi Egemen’in biraz daha kontrollü olmasını tartışmalıyız. Ne yapalım hakem görmedi, İstanbul güzel, dünya da harika ya!
“Oynatalım Uğurcum!”
Hadi hep beraber oynatalım!
Sorun Yunus Yıldırım’ın hakem olması mı yoksa hakemlik yaptırılması mı?
Bile bile böyle kritik bir karşılaşmaya atanması mı?
“Siz de hiç birini beğenmiyorsunuz canım?”
Evet, öyle bir ülkede yaşıyoruz ki özel yetkili mahkemelerin en değerli savcıları Aziz Yıldırım maçlarına Cüneyt Çakır’ı istiyor diye dinleme kararı verebiliyorlar.
Sonra o Cüneyt Çakır FIFA kendisini Dünya Kupası listesine aldı diye medyanın karşısına geçip teşekkür ediyor.
Bir kişi de çıkıp demiyor ki bu nasıl iştir böyle?
Aziz Yıldırım şikeyi bu adamla başlatmadı mı?
Cüneyt Çakır FIFA’nın en değerli hakemiyse Aziz Yıldırım bu adamı maçlarına istedi diye nasıl şaibeli bir şey yapmış oluyor?
Cüneyt Çakır önce Aziz Yıldırım’a teşekkür edeceğine susuyor. Gerçekler karşısında herkesin duymadım, görmedim, bilmiyorum, konuşmadım demesi gibi…
Susunuz!
Ama sağ olsunlar, susmayanlar da var;
Ama öyle bir futbol kitlesi var ki bir ay önce Karabük’te, geçen hafta Eskişehir’de bu hafta da Sivas’ta galibiyet golü atıldıktan sonra tek ses bağırıyor, “Aziz Yıldırım şike yapsana!” diye.
Yahu bu Karabükspor da, Eskişehirspor da Sivasspor da iddianamenin tam merkezindeydi.
Aziz Yıldırım hangi maçlardan ceza aldı?
Bu nefret algısı öylesine büyümüş ki adalet duygusunu köreltmiş durumda.
Böyle bir ortamda iş işten geçmişken Aziz Yıldırım çıkıp konuşuyor, hala susuyorum, konuşursam fena olur diyor, kendisine en doğru soruyu soran muhabire de tersleniyor.
Dahası mı kaldı?
Niye susuyorsun, bildiklerini anlat.
Sustukça sıra sana geldi işte ve sen hala susuyorsun!
Fenerbahçe’nin haklarını savunamıyorsun!
Geriye ne kaldı?
Dün Sivas’ta Fenerbahçeli oyuncuların sahadaki emekleri gasp edilmiştir. Çok büyük haksızlığa uğramışlardır. Fenerbahçeli oyuncuların sahada neyi nasıl yapamadığını da konuşacağız.
Bir karşılaşmanın en kritik anlarında bu kadar net ve kasıtlı hakem hataları olmaz!
Bir hakem görmüyor, duymuyor, yanlış değerlendiriyor, dağılıyor, kendisini toparlayamıyorsa o işi hemen bırakacak.
Ama ne zaman? Ta en başında, şimdi değil. Zaten resmileştirip, bir de normalleştirdikten sonra onu kurtların sofrasına böyle atmayacaksın.
Hele haftalarca televizyonun merkezinde “Yunus Hoca bu penaltıları çalmıyor” diyerek geçiştirdikten sonra denizin bittiği yerde onu terk etmeyeceksin!
Neresinden bakılırsa bakılsın futbolun yerine kurgunun geçtiği güvensiz bir süreç yine benzerlerini defalarca kere izlediğimiz bir şekilde başlatılmıştır.
2006’da olduğu gibi saatini söyleyin de bilelim.
20.45 miydi?
http://twitter.com/uzaygokerman