Hiç değişmeyecek kuraldır; Fenerbahçe yenildiğinde öncelikle hemen teknik direktörün karnesine bakılır, önceki sezonlardaki başarılı başarısız olmuş teknik adamlarla karşılaştırmaları yapılır.
Bunun tek başına bir anlam ifade etmiyor olduğu göz ardır edilir; esas sorunun sürdürülebilir devamlılık olduğu göz ardı edilir.
Fenerbahçe 2003-2004 sezonundan itibaren ligde sadece 2008-2009 sezonunda ligi dördüncü bitirmiş, bunun dışındaki tüm yıllarda ya birinci ya da ikinci olmuş.
Örneğin bu dönemde Galatasaray ne yapmış; 2010-11 sezonu var ki herhalde hiçbir Galatasaraylı o yılı hatırlamak dahi istemiyordur. Ligi 82 puanla şampiyon kapatan Fenerbahçe’nin 36 puan gerisinde sekizinci tamamlamış. 2008-2009 sezonundaki yeri 5. ve bir sene sonra üçüncü olmuş. 2003-04 sezonunda yeri Fenerbahçe’nin 22 puan gerisinde 6.’lık!
Beşiktaş daha farklı sezonlar geçirmemiş.
2004-2005 ve 2009-2010 sezonlarını dördüncü, 2010-11 sezonunu ise 5. tamamlamış. Galatasaray’ın birinci, Fenerbahçe’nin ikinci olduğu yıllardaysa yeri genellikle üçüncü sırada kalmış.
Baktığımız zaman Fenerbahçe’nin 2003-2004 sezonundan itibaren 12 yıldır bir kadro istikrarı ile devamlılığı olan bir takım görüntüsüne sahip olduğu anlaşılıyor.
Bu devamlılık kuşkusuz inişli çıkışlı bir çizgi içeriyor ve burada yapılan yönetimsel ve teknik yanlışlar var.
Ligi dördüncü tamamladığı 2008-2009 sezonu Aragones ile radikal bir hata yapılıyor.
Fenerbahçe’nin en görkemli sezonlarıysa ikişer, üçer yıllık istikrar dönemlerinin peşinden geliyor; 2003-04 ve 05 sezonlarının sonunda Denizli’de kıl payı kaçan şampiyonluk sezonu kadro kalitesi ve oyun bakımında iyi bir çizgiye gelmişti.
Şampiyonlar Ligi’nde çeyrek final oynanan Zico’nun ikinci sezonu dikkat çekicidir.
UEFA’da yarı final oynanan 2012-13 sezonu Aykut Kocaman’ın üçüncü sezonuydu ve peşinden gelen Ersun Yanal dönemi bu yapının üzerine yerleşmiştir.
Bu dönemlerin hepsinde bir şekilde başarılı olmuş teknik adamların yerden yere vurulduğunu unutmamak gerekiyor. Şampiyon olsun olmasın hiçbir teknik direktörün oynattığı futbol beğenilmemiştir.
Ersun Yanal’ın başarısı en az kendisi kadar çevre faktörleriyle de bağlantılıdır. Ersun Yanal puan olarak İsmail Kartal’dan daha fazla maç kazanmadı. Ancak onun döneminde Beşiktaş ve Galatasaray yarıştan çekilmişti ki bunda Fenerbahçe’nin şampiyon olsa bile Şampiyonlar Ligi’ne gidemeyecek olmasının çok büyük önemi olmalıdır.
Kimsenin teknik direktör saymadığı İsmail Kartal bile Galatasaray’ın ancak üç puan ardından ligi ikinci tamamlamayı başarmıştır.
Sezonlar | T.D. | 20. Hafta | 34. Hafta | Sonuç | 2. | Puanı |
2006-2007 | Zico | 41 | 70 | 1. | Beşiktaş | 61 |
2007-2008 | Zico | 45 | 73 | 2. | ||
2010-2011 | Kocaman | 44 | 82 | 1. | Trabzonspor | 82 |
2012-2013 | Kocaman | 31 | 61 | 2. | ||
2013-2014 | Yanal | 44 | 74 | 1. | Galatasaray | 65 |
2014-2015 | Kartal | 46 | 74 | 2. | ||
2015-2016 | Pereira | 46 |
Buradan çıkan özet şudur ki teknik direktörün kim olduğunun ancak istikrarla bağlantısı vardır. Önemli olan öncelikle takım yapısının ve kadrosunun ne yaptığıdır.
Ersun Yanal sezonunda Caner Erkin asist kralı olarak bir sol bekin neler yapabileceğini gösterdi. Aynı yıl Gökhan Gönül daha az şey yapmadı ve bir anlamda Fenerbahçe kanatlarıyla varlık gösteren bir takım oldu.
Aynı Caner Erkin hem sakatlık sorunları hem de aile hayatında yaşadığı iniş çıkışlar nedeniyle bu sezon kelimenin tam anlamıyla yokları yaşıyor. Şimdi bu Caner’i alın Ersun Yanal kadrosuna koyun, o sezon belki de Ersun Yanal ismi hatırlanmak bile istenmeyecek yerde olurdu.
Fenerbahçe’nin geçen sezon çok yaşlı bir kadro olduğu, yenilenmesi gerektiği fikri herkes tarafından görüş birliği yapılan bir tespitti ve bu anlamda yaşı otuzun üzerini aşmış futbolcularla isminin kim olduğuna bakılmaksızın veda edildi ve çok önemli bir transfer hamlesi geldi.
Kuşkusuz bunun başına bir de teknik adam getirilecekti. Pereira tercihi yapıldı.
Bizim işimiz ahkâm kesmek ve eleştirmek, yorum yapmak; ancak bir projenin başında kişinin işinin ne kadar zor olduğunu bilmeyecek durumda değilim, ben de profesyonel iş yaşantımda bir proje yönetiyorum.
Pereira’yı elbette eleştireceğiz, kurduğu kadro, taktik, oyuncu seçimleri konusunda; çünkü bu zaten işin doğasında var. Ancak her profesyonel gibi onun da işini yapmasına izin vermek, saygı göstermek gerektiğini de unutmayacağız.
Yapılan kıyaslamaların hepsi geyik türü muhabbetlerdir ve hiçbir anlamı yoktur.
Önünde sadece bir rakip oyuncu varken, boşa koşu yapan arkadaşına gol pasını veremeyip, o tek futbolcuya topu nişanlayan futbolcu işini yapamayan kişidir.
O pası verip, arkadaşını gol pozisyonuna sokan adam takımı için fark yaratır.
Fenerbahçe’yi bugün Beşiktaş’tan ayıran fark buradadır.
Gökhan Gönül, sağ kanatta ne zaman önündeki rakibine çarptırmadan topu kale sahasına gönderirse takım mutlak gol pozisyonuna giriyor. Ancak bu topların %90’ı rakibe çarpıp kornere dönüşüyor. Kornerler bu sene Fenerbahçe’nin en zayıf tarafı; tüm bunları Pereira mı çözecek, evet o yapacak.
Bir teknik adamın başarılı olup olmayacağı ancak 28-29. Haftalardan sonra ortaya çıkar ki bu bile ölçü değildir.
Fenerbahçe son beş yılla kıyaslandığında yepyeni bir takımdır; bu sezon alınacak bir kupa, UEFA’da olası bir yarı final ya da final ligdeki şampiyonluktan ilerisi için çok daha yararlı olabilir.
Spora, özellikle futbola bakışımızı bu şekilde değiştirmediğimiz sürece onu doğru şekillerde yorumlayamayacak, istikrar sağlayamayacağız.
http://twitter.com/uzaygokerman