Hırvatistan ile berabere kalınca sanki İspanya veya Almanya’dan puan almış gibi sevindik. Sevindik derken Fatih Terim şahsında ifade ediyorum.
Yaklaşık on gündür bir kadro meselesi var ortada ve herkesin kendine göre bir tezi, yorumu ve kanaati var.
Önceki günkü basın toplantısında Fatih Terim felsefeden, futbol anlayışından söz ediyor.
Söze felsefe kavramıyla başlayınca çok önemli bir şey söylemiş oluyorsunuz.
Aynı etkiyi cümle içinde “kadro mühendisliği”ni kullandığınızda da yaratıyorsunuz.
Bir mühendis olarak kadro ile mühendislik arasındaki ilişkinin kuruluş biçimini ilgiyle izlediğimi belirtmek isterim; bu kavramları kullanan kişilerin Rusya maçı öncesinde “Fatih Terim’e en baba soruyu sorarım, bu işin kitabını yazarım” havasında çıkış göstermeleri de ayrı bir kategori oluyor.
Felsefe dediniz mi derinliği olan bir düşünceden söz etmek gerekiyor; üstelik sadece düşünmek de yetmiyor bütün hayat kurgunuzu bunun üzerine inşa ederseniz anlam kazanıyor.
Kendimden örnek vermem gerekirse hayat felsefem canlılara mümkün olduğunca zarar vermeme kuralı üzerinedir ve vejetaryen beslenmeyi tercih ediyorum.
Oportünizm de felsefe içinde tartışılır bir kategoridir, felsefe onu da tarif etmeye gayret eder ancak felsefe midir, emin değilim; daha çok siyasi manevralarla bir arada anlam kazanır.
Milli Takımımızın son yirmi yıllık geçmişine baktığımızda felsefeden çok oportünizm ile idare edildiğini görüyoruz. Son olay da bundan bağımsız değildir.
Fatih Terim Milli takımın başına geçtiği her dönem bir devrim, reform, Rönesans’tan söz eder, yeniden yapılanacağının geleceğin kadrosunu kuracağını müjdeler ancak onun döneminde kadro yaşlanır da yaşlanır!
Oysa Piontek’ten kendisine kalan miras bu değildi. Akdeniz Olimpiyatlarındaki kadro hem Galatasaray’ı hem Milli Takımı nerelere taşıdığını hep beraber gördük.
Fatih Terim’in bir felsefesi olsaydı ve bunu milli takıma kazandırsaydı muhtemelen bugün böyle tartışmaların içine girmezdik.
Dün maçtan sonra gazeteci “Galatasaray’a döneceğiniz konuşuluyor, ne diyorsunuz” diye soruyor; Fatih Terim “dönünce bakarız” şeklince cevap veriyor. Aynı şeyi Galatasaray’ın başındayken de Milli Takıma geçiş sürecinde yapmadı mı?
Bu şekilde ne bir felsefeden ne de mühendislikten söz etmek mümkün müdür?
Milli Takımın omurgasındaki yedi oyuncuyu kadro dışı bıraktı, hangimiz bunun kalıcı olduğunu düşünüyor?
Kişisel fikrim Fatih Terim’in bu hamlesini doğru yaptığı yönündedir, ancak ilkesel bir duruş sergilenmeyeceği, araya bir sürü kişilerin girip tekrar o oyunculara formalarının geri verileceğini bildiğim için inandırıcı gelmiyor, samimi bulmuyorum.
Arda Turan uzun zamandır Milli Takımı ciddiye almıyor. Avrupa Şampiyonasına hazırlandığımız dönemdeki hazırlık maçlarını izleyin sanki halı sahada arkadaşlarıyla bir araya gelmiş gibi eğleniyor. Onun yerine Emre Mor, Ozan Tufan tercihini daha çok önemsiyorum.
Dün gece bu iki genç oyuncu da hakkını vererek mücadele ettiler.
Mesele kadroda kimin olduğu da değildir. Ne oynuyoruz sorusunun cevabını kim verebiliyor? Dünyanın en güzel sorusunu soranlar dahi bugün Milli Takımımızın ne yaptığını anlayabiliyorlar mı?
80 milyonluk ülkenin U21 yaş Milli Takımı geçen hafta Kıbrıs’a yenildi, yetmedi maçtan sonra kavga çıkardı.
İşte bu gençler bir sonraki aşamada Milli Takımımızı oluşturacaklar.
Üstelik bu gençlerin de tüm sorumluluğu Fatih Terim’dedir.
Bir felsefeden söz ediyorsak isimleri konuşmayız. Milli Takımımızın oyun anlayışına uyan oyuncuları bilir, ona göre yorum yaparız.
Kadro mühendisliği diye saçmalık olmaz, mühendislik işleyen kalıcı sağlam bir yapı kurmak üzere bir Proje’yi gerçekleştirmede size yardımcı olan temel unsurdur. Kadro seçmek mühendislik olur mu? O kadronun belli bir anlayış çerçevesinde sürekli kendi kendini yenileyerek gelişmesidir mühendislik denilen şey.
İspanya, Almanya, Hollanda, Fransa, İtalya bu mühendisliği kullanıyor, gerçekleştiriyor ama ta U15’lerden U21’lere kadar…
http://twitter.com/uzaygokerman