Uzay Gökerman

Uzay Gökerman

uzaygokerman@yahoo.com

Tüm Yazıları

Öyle bir hafta ki üç büyüklerin oynadığı takımlar sırasıyla ligin 16. 17. ve 18. Sırasında kendilerine yer bulmuş Sivasspor, Mersin İY ve Eskişehirspor’du. Uzun yıllardır zirve ile dip arasında hiç bu kadar net kalite ve güç farkı oluşmamıştı.

Pazar günü ertelendiği için Mersin İY’un durumunu görememiş olsak da en az Gençlerbirliği kadar içine düştüğü teknik adam krizi ve ekonomik sorunlarla birlikte, Sivasspor ve Eskişehirspor’un oynadığı futbola baktığımızda neye benzeyeceğini tahmin etmek çok da zor olmuyor.

Haberin Devamı

Fenerbahçe kendisine asla rakip olamayacak bir Eskişehirspor karşısına çıktı.

Maç bittiğinde ev sahibi takımla ilgili sahada ne yaptığına yönelik düşündüğümüzde en çok hakeme her pozisyonda itiraz ettiklerini hatırlıyorsunuz. Demek Samet Aybaba tüm haftayı oyuncularını itiraz etmeye çalıştırmış olmalı ki hepsi de hakkını çok iyi verdiğine göre maç öncesinde planladıkları gibi işlerini yapmış oldular.

Asıl konuşulması ve dikkat edilmesi gereken şey de bu iki takım arasındaki bu uçurum.

Ortada böylesine güç ve kalite farkı olunca geriye defansif anlamda sert oynayıp, oluşan her pozisyonda da hakeme itiraz etmekten başka bir şey kalmıyor.

Rakip oynamak için değil, oynatmamak, oyunun boşluklarına sığınarak “belki bir puan çıkarırım” hesabı içine girince kuşkusuz doğru oyunu oturtmak için oldukça zahmet gerekiyor.

Fenerbahçe haftalardır adım adım yerleştirdiği oyun şablonunu Eskişehirspor karşısında da zorlanmadan sahaya yansıttı. Güçlü oyunculardan kurulu kadro yapısıyla rakibinin sert oyunu karsında ayakta kalmayı başarınca çok kısa süre içinde reaksiyon verip üstünlüğünü kurdu ve karşılaşma boyunca kalesinde pozisyon adına doğru dürüst tek bir açık bile vermedi.

Fenerbahçe’de doğrular bir yana senkronizasyon ve uyum sorunu olduğu da bir gerçek…

Teknik ayakları tek pasa dayalı hızlı hücum organizasyonlarıyla rakiplerine açık üstünlük sağlayabilecekken topla zaman geçirme, sürme ve onunla vedalaşamamada ısrar edince çok önemli pozisyonlar daha olgunlaşmadan sona eriveriyor.

Haberin Devamı

Ozan Tufan özellikle verdiği uzun paslarla etkili olurken, ligin ilk yarısında kenarda beklemenin yarattığı birlikte oynayamamanın verdiği etkiyi üzerinde taşımaya devam ediyordu; ancak bu takımın önemli bir unsuru olacağını da gösterdi. Belki hissedilmiyor ancak gücü ve dayanıklılığıyla orta alana katkı sağlıyor ki dün akşam için zor saha şartları göz önüne alındığında bu çok önemliydi.

Takım Ozan Tufan ile oynamaya alışmalıdır.

Fenerbahçe ilk yarı sağ kanattan yüklendi, bunda Gökhan Gönül’ün yüksek form ve performansı etkiliydi. Bu nedenle Markoviç, Nani ve hatta Fernandao sürekli sağa deplase olarak oynadılar.

Buradan bir şey çıktı mı, o istenen katkı sağlandı mı?

Maçın genelinde tüm Fenerbahçeli oyuncuların sürekli uzaktan şut çekmeyi denemeleri oyunun bu şekilde kurulduğunun da göstergesiydi ki zaten bu şekilde de çözüldü diyebiliriz.

Fernandao’nun bir şutunda top Eskişehirsporlu oyuncunun eline çarparak yön değiştirdiğinde tüm Fenerbahçeli oyuncular penaltı beklentisiyle hakeme yönelirken o devam ettiriyordu.

Haberin Devamı

Şimdi burada penaltı üzerinden değil, bir başka detaydan yola çıkarak konuyu tartışalım.

İstisnasız tüm hakemler serbest vuruş öncesinde barajda duran her oyuncuyu teker teker uyararak ellerine kollarına dikkat etmeleri gerektiğini hatırlatıyorlar. Üstelik bunu bir maç içinde hiç yapmıyorlarsa en az üç defa tekrar ediyorlar.

Ne demek istiyorlar?

“Eğer o top sen elini kolunu kaldırdığında oraya çarparsa ve sen ceza sahasının içindeysen penaltıyı çalarım.”

Fernandao’nun pozisyonu bir duran top atışı değildi, hareketliydi ancak aynı şekilde rakip tarafından engellenmişti. Orada duran her üç hakemin de “oynayın, devam” demeleri eğitim sistemimizdeki “birleştirememe, bilgiyi bir başka durumun içinde kullanamama” ile bağlantılı sonuç olduğu bir gerçektir; ortada eğer bir kasıt yoksa.

Konu Fenerbahçe olunca ve Fenerbahçe’ye 32 haftada bir penaltı düdüğü çalınınca tabii bu iki olasılık arasında seçim yapmada zorlanıyoruz.

Böylesine net bir pozisyonda penaltı düdüğü çalamayan hakem Alper Ulusoy biraz daha flu bir pozisyonda penaltı kararı verince zaten maça itiraz etmek üzere hazırlanmış Eskişehirsporlu oyuncuların tüm tepkisini üzerine çekiverdi.

Kuşkusuz çok daha net pozisyonlara 32 haftadır devam kararı veren hakem kardeşlerimiz böyle bir penaltı kararı verince Eskişehirsporlu oyuncular “ne oluyor, ‘el’lere’ var da bize yok mu?” diye isyan ettiler.

Kuşkusuz tüm maçın gelip bu pozisyona bağlanması da bir Fenerbahçe klasiği oldu; pişman edene kadar tartışalım ki yine 32 hafta boyunca Fenerbahçe’ye bir daha kolay penaltı düdüğü çalmayalım, değil mi?

Eyyam arıyorsanız işte bundan daha güzeli olamaz, üstelik bunu yapan hakem de değil, maalesef futbol kamuoyumuzdur!

Penaltı mıydı?

Bu pozisyon diğer kusurlu hareketler gibi penaltıya hükmedecek kadar net penaltı gerektiren bir hareketti ancak futbol kurallarını unuttuğumuz, sadece kendi kendimize olay yaratmaya çalıştığımız için bunu da futbolun dışına çıkararak tartışmayı kendimize iş ediniyoruz.

Buradan futbol falan çıkmaz, bunu tartışanların da zaten derdi futbol falan değil, onu mümkün olduğunca kirleterek görünmez hale getirmektir.

Eskişehirspor ligin dibine demir atmış durumdayken mevcut durumunu bu maç üzerinden okumaya çalışması da bir başka kara mizah örneğidir.

Fenerbahçe son beş yılda kendisine sürekli kriz çıkartan Eskişehirspor deplasmanında hak ettiği üç puanı alarak dönüyor.

Takım halinde oynadığı futbol mevsim ve ikinci devre başı olması nedeniyle yeterlidir; ancak daha fazlasını yapacak potansiyele sahip olduğu da ortadadır.

http://twitter.com/uzaygokerman