Geçen sene Federasyon seyircisiz maçlara kadın taraftarların alınması yönünde bir karar verdiğinde genel kanı birkaç bin kadının stadyuma geleceği yönündeydi. Ama Fenerbahçe-Manisaspor maçı başka bir futbol olayına dönüştü ve kadınlar, çocuklarıyla birlikte bütün stadyumu doldururken dünyaya da haber oldular.
Sonra bunun ilk heves olduğu, sonra zaman içinde etkisinin, gücünün ve popülasyonunun azalacağı düşünüldü, konuşuldu. Yine öyle olmadı Fenerbahçe’nin son Trabzonspor karşılaşmasında stadyum yine doldu taştı.
Benzer görüntüleri İnönü ve Avni Aker’de de gördük.
Kadınlar stadyumlarda neler yapıyor? Bir kere hiç susmuyorlar. Rakip atağa çıkarken kulakları tırmalayan bir ses çıkarıyorlar. Olcan Adın’ın kaçırdığı mutlak gollük pozisyonlarda kadınların çıkardığı seslerin etkisi hiç mi yoktur? JStadyumu maçın bitiş düdüğüne kadar terk etmiyorlar. Son dakikaya kadar heyecan ile bekliyorlar. Yani, takımına sahip çıkıyorlar.
Başka bir şey daha var geçen sene Fenerbahçe’nin kadınları ve çocukları 3 Temmuz sürecinin rotasını değiştirecek bir varlık göstermişlerdir. Sadece stadyumun içinde değil, dışarıdaki etkinlikleriyle, mücadeleleriyle…
Ama yine de egemen futbol anlayışına yaranamıyorlar. Kimi kadının çıkardığı sesi beğenmiyor, kimi kadın futboldan ne anlar anlayışıyla zaten varlıklarını bile önemsemiyor.
Özellikle bugün kendilerini futbolun bilirkişileri olarak ilan etmiş olanların böyle bir inancı var. Onlar futbol faaliyetinin içinde kadın gördüklerinde hafif bir tebessümle karşılarındaki kişiyi fazla önemsemediklerini belli ediyorlar.
Ama toplumsal yaşamın içinde kadın var ve çok da etkin bir rol üstlenmiş durumda. Hatta şöyle diyebiliriz toplumsal etkinliklerin içinde kadın olmadığında istenen sonuca ulaşamıyor.
3 Kasım 2002’den bu yana iktidarda bulunan AKP’nin başarısının arkasında yatan gerçeklerden biridir kadınların çalışması.
Kadınlar futboldan, spordan anlar mı?
Bu başka bir şekilde kadınlardan erkeklere de yöneltilebilir. “Erkekler futboldan anlıyor da ne oluyor, değişiyor?”
Özellikle Türkiye’de kadınların daha fazla okuduğu bir gerçek; hatta erkekler neredeyse hiç okumuyorlar.
Okuyanla okumayan asla bir değildir. Hele çağımızda bilgi yaşanarak, gezip, görerek öğrenilemiyor.
Türkiye’de sporun gelişimindeki sorunların başında temel eğitimin geldiğini unutmayalım.
Bir başka detay; kadınlar, anneler ikna olmadıklarında çocukların sporla olan ilişkileri de sürekli olamıyor. Bundan 20-3 yıl önce çocuklar anne ve babalarından gizli spor yaparken günümüzde özellikle anneler çocuklarının ellerinden tutarak spor salonlarına, sahalara götürüyor.
Bütün bunların etkilerini, sonuçlarını önümüzdeki on yıl içinde izleyeceğiz.
Önceki yazılarımda Türkiye’de paradigma değişiminin gereğinden söz etmiştim. Bir takım değerler dizisine sahibiz, düşünmemizi kolaylaştıran bazı doğrularımız, gerçeklerimiz, (şartlı) reflekslerimiz, (ön) yargılarımız var.
Ve aslında bugüne kadar bütün bunların içinden doğru dürüst kalıcı, istikrarlı tek bir başarı çıkaramamışız.
Ama terk etmede de zorlanıyoruz. Aslında terk edemeyen bizler değil, egemen sportif yapı, anlayış ve hegemonyaya sahip olanlar.
Kendi doğruları, bilgileri ve pratiklerini daha hayatın içinde gerçekleştirememiş, ispatlayamamış ve başarıya dönüştürememiş olanlar ilginçtir kadınların futbol, spor bilgisini sorguluyorlar.
Yaşanmış ve halen süren bir polemik var; Ümit Özat’ın Simge Fıstıkoğlu ile girdiği diyalog ve sonrası…
Ümit Özat diyor ki; kadınlarla futbol konuşmam...
Açık ve net olarak ben de fikrimi söyleyebilirim; futbol, spor konuşmak için Simge Fıstıkoğlu’nu Ümit Özat’a tercih ederim. Büyük bir ihtimalle Simge’nin bakış açısı, soruları, yönlendirmesi çok daha geliştirici ve farklı olacaktır.
Ümit Özat'ın konuşacağı şeyi çok iyi biliyorum.
http://twitter.com/uzaygokerman