Gençlerbirliği takım halinde güzel ve akıllı oyun oynayarak hak edilmiş bir galibiyet alırken, karşısında rakip diye oynayan ekibin Fenerbahçe olduğunu anlamak için insanın kendisini fazlasıyla zorlaması gerekiyordu.
Fenerbahçe kenar yönetimi ve sahadaki tüm oyuncularıyla tanınmayacak derecede kötü bir oyun ortaya koydular. Bu kadar dağınık, bozuk, dengesiz, beceriksiz ve ciddiyetten uzak oynarsan, kenarda da takımı yönetemezsen yenilgi kaçınılmaz olur.
Mesela dün Fenerbahçe son saniyede bir penaltı kazansa ve maç berabere sonuçlansa, kazara Webo son kafa vuruşunu golle sonuçlandırsa Gençlerbirliği için yazık olurdu.
Geçen hafta Galatasaray karşısında oynayan bu takım ve oyuncular mıydı?
Son beş hafta da iki yenilgi iki beraberlik alan Fenerbahçe zirveden uzaklaşırken, her geçen gün de şampiyonluk istemiyormuş görüntüsüne bürünüyor. Zaten bu haliyle ligi uzun süre götürmesine de imkan yok; haftaya Beşiktaş’ı yense bile bir sonraki haftanın garantisi yok.
Fenerbahçe’nin bu olmadığını biliyoruz ancak üzerinde Fenerbahçe forması giyenler bu bilinçteler mi gerçekten anlaşılması çok zor!
Ve Fenerbahçe’nin gerçek sorunu da bu!
Emenike ve Sow…
Kafalarının bambaşka yerlerde olduğu, takımla ilgilerinin olmadığı sezon başından beri bilinen bir gerçek; ancak dün başka bir şey de gördük, bu iki oyuncu zaman farkı da yaşıyor. Aynı tarihte, günde, saatte değil değiller, başka bir alemde yaşıyorlar.
Tek bir kaygıları var; sanki her ne olursa olsun bir şekilde gol atıp futbolculuklarını ispat etmek, yani takım, nerede oynuyor oldukları, rakip, Fenerbahçe falan umurlarında değil, bir gol, bedeli ne olursa olsun, bir gol atsınlar, yeter!
Emenike’nin yüz ifadesinde zaman zaman bir utanma görüyorsunuz Sow da o da yok! O kadar kaygısız ve umarsız ki!
Olabilir!
Bu durumda ne beklersiniz, kenar yönetimi devreye girer bu iki oyuncuyu kenara alır, hak edene formayı teslim eder değil mi?
Yok öyle bir şey, çok beklersiniz, tarzında bir başka umursamazlık da kenarda var. Sahadaki futbolcunun duyarsızlığı biraz da kenarda yönetim anlayışından geliyor.
Öğrenilmiş bir şablon var ve bir başka arayışa girmeye korkuyor sanki İsmail Kartal!
Takım sağdan soldan topları rakip ceza sahasına şişirdikçe şişiriyor, olmuyor, bütün topları rakip topluyor. Hadi artık biraz da yerden oynayalım, desin biri mesela değil mi?
Bunun için ne yapmak gerekir?
Alper tercihini kullanabilirsin, güzel de Alper oyuna giriyor, kim çıkıyor?
Diego!
Anlamak çok zor. Diego daha iyi oynuyor olduğu için değil, takımı yerden oynatabilecek zaten iki oyuncu var, Alper ve Diego, üstelik Brezilyalı oyuncu Alper iyi de anlaşıyor, ikisi başka bir format sağlayabilir, Emenike ve Sow’dan bir şey olacağı zaten yok; Sow’un kenara gelmesi daha doğru ve hayırlı olacağından!
Diego’yu her hafta aynı şekilde oynatıp hep aynı sürelerde oyundan alarak futbolcu üzerinde giderilmesi güç bir baskı oluşturuyor.
Ortada Emenike ve Sow gibi bir gerçek olmasa bugün Diego’yu konuşmam bile; neden giriyor, çıkıyor, teknik direktör tercihi deriz geçeriz, ancak sahada ciddiyetten uzak, profesyonellikle de ilgileri kalmamış, benim çalışma anlayışıma asla uymayan iki örnek varken Diego ilk tercih olarak dışarı alınıyorsa burada bir sorun var diye düşünürüm.
İsmail Hoca ya Diego’ya takmış, ya Emenike ve Sow’u koruma altına almış, ya da… İşte bu son şık en kötüsü, göremiyor, okuyamıyor, analiz edemiyor.
İsmail Kartal yapamıyor, deneyemiyor, cesaret edemiyor. Kupa’daki tercihlerini hatırlayamıyor.
Buradan bir sonuç çıkmıyor işte, başka bir şey yapmalısın İsmail Hoca!
Ancak zaman kısalıyor.
Yolun sonu giderek belirgin hale geliyor.
Düşünün takım iki hafta önce Galatasaray’la oynayacağı maç öncesinde puanları saçtı ve bu karşılaşmaya 4 puan farkla çıktı; gelecek hafta yine bir başka liderlik maçı öncesinde aynı şeyi tekrar ediyor ve kenardaki teknik adam da bunu izliyor.
Kötü oynarsınız, kaybedersiniz!
Mücadele eder, beceremezsiniz, şanssınız yanınızda değildir, kaybedersiniz!
İyi oynarken de kaybedersiniz!
Ama bu şekilde bile bile kaybetmek olmuyor.
Kuşkusuz dünkü oyunu üç kişiye fatura etmek de doğru değil. Onlar kadar kötü oynayanlar da vardı. Gökhan Gönül haftalardır çok dağınık, gereksiz yere yaptığı top kayıpları defansın dengesini bozmaya devam ediyor.
Emre kötüydü. Neden bu maçın tamamında oynadı bilmiyoruz.
Volkan’ın yediği ikinci gol evlere şenlik düzeyindeydi. O kadar olağanüstü toplar çıkarıp bunu yediğinde olmuyor, insan soruyor, hangisi gerçek Volkan diye? Bu golü yiyen Volkan’ın Emenike ve Sow’dan anlayış olarak hiçbir farkı kalmıyor. Volkan birinci gol gibi goller yemelidir.
Sayın Cavcav geçtiğimiz hafta sonunda gönlündeki şampiyon adayının Galatasaray olduğunu belirten bir açıklamada bulundu. Zaten Fenerbahçe’yi sevmediğini de biliyoruz. Onun için Fenerbahçe demek yayın havuzu ve Gençlerbirliği’ne kaynak olan yayın geliri demektir. Bu nedenle Cavcav takımları her zaman Fenerbahçe’ye karşı çok daha canlı, dikkatli, konsantre futbol oynamayı biliyor ve beceriyorlar.
Ligin kaderini çoğunlukla üç büyüklerin kendi aralarında oynadıkları maçlar belirlemiyor. Diğer takımlardan alınan sonuçların etkili olduğu bir gerçektir. Bu nedenle diğer takım yöneticileri yaptığı açıklamalara dikkat ve özen göstermesi, takımlarının ortaya koyduğu futbol kalitesi, mücadele seviyesi de önem de değer kazanıyor.
http://twitter.com/uzaygokerman