Değerli dostum Bozkurt K. Yılmaz ile bu sene Fenerbahçe TV’de Takım Oyunu programını birlikte yapıyoruz. Kendisiyle tanışıklığımız 3 Temmuz sonrasına dayanıyor. Hani “biri bana daha önce kafa yapısı bakımından bir kişiyle bu kadar uyumlu olabileceğimi söylemiş olsaydı güler geçerdim” diye klişe bir söz vardır ya işte o sözü klişe olmaktan çıkarıp benim için bir değere dönüştüren kişidir Bozkurt.
Eylül ayının son iki hafasından itibaren her Perşembe günü bir araya gelerek Takım Oyunu’nun kurgusunu konuştuğumuz zaman aralığı içinde söz etmişti “İslam Çupi Projesinden.”
Bildiğim kadarıyla yola çıkış amacı İslam Çupi’nin daha önce hiçbir yerde yayınlanmamış yazılarını bir kitap çatısı altında toplamaktı.
Türkiye ilginç bir ülkedir. Özellikle konu Fenerbahçe olunca daha da tuhaf bir hal alır.
Daha önce İslam Çupi’nin yazılarını içeren kitaplar basılmıştı; ilginç olan detay da burada başlıyor. İletişim Yayınlarından çıkan bu kitapların bir özelliği İslam Çupi’nin Fenerbahçe adına yazılmış önemli yazılarını içermemesidir.
Çünkü İletişim Yayınları futbola mesafelidir ve snop bir duruşu vardır. Bu nedenle de özellikle Fenerbahçelilik vurgusunun ön plana çıkacağı yazılardan özenle uzak durmuştur.
Öyle olunca da İslam Çupi gibi dev bir yazarın esas kimliği özenle ve bilinçli bir şekilde gizlenmeye çalışılmıştır.
İşte Bozkurt K. Yılmaz bir kitap projesi için çıktığı yolculuğu belki de çok daha kullanışlı ve ulaşılabilir bir şekle getirdi.
İslam Çupi’nin bilinmeyen, kitaplara giremeyen bazı yazılarını http://islamcupi.org/ ismi altına bir sitede topladı.
Bozkurt sitenin tanıtımını şöyle yapıyor.
1960lar, yer Akşam Gazetesi. Spor servisinden içeri Yusuf Ziya Ortaç geliyor, tanıdığı şef Doğan Koloğlu'nu selamlayıp servise soruyor:
"Kim bu bana sabahın köründe spor yazısı okutan altı parmaklı çocuk?” Üstadın altıncı parmak dediği "kalem" 6 parmaklı çocuk koşup elini öpüyor. Yusuf Ziya Ortaç onun saçlarını okşayıp bir öğüt veriyor:
"İslam Oğlum, mürekkebinde pırıltılar olan bir çıraksın…Yazmaya, yazdıklarını yırtıp tekrar yazmaya devam et…"
Yıllar sonra o çırak en büyük usta oluyor...
Büyük usta, (şimdilik) 251 yazısıyla www.islamcupi.org 'da.
Böylece dinamik, daha sonra çeşitlenecek, eksik tarafları tamamlanabilecek bir külliyatı hayata geçirmiş oldu.
Başta kendisi olmak üzere emeği geçen herkese sonsuz teşekkürlerimi burada sunmak istiyorum.
***
Bu vesileyle 13 Mart 2010 tarihinde yazdığım “Hıncal Uluç modeline mi yoksa İslam Çupivari bir değere mi ihtiyaç vardır?” başlıklı yazıyı burada tekrar sizlerle paylaşmak istiyorum.
“Fenerbahçe denildiğinde basında aklınıza gelen ilk ismi söyleyin” diye bir tercih yöneltilmiş olsa büyük bir çoğunluk herhalde tek bir isim üzerinde birleşirdi.
“İslam Çupi.”
Şimdi bu ismi aklımızda tutarak kendimize geniş bir paragraf açalım.
Fenerbahçe’nin Asbaşkanlarından Şekip Mosturoğlu’nun hafta içinde yaptığı açıklamalar farklı bir tartışma yarattı.
“Bize karşı yapılan çifte standartlarda ise medyadan yeterli derecede ses çıkmıyor. Yanlışlar, yapanın yanına kâr kalıyor. Bizim bir Hıncal Uluç’umuz yok”
Hıncal Uluç isminin “derinliğini” anlatmaya gerek yok sanırım.
Sn. Hıncal Uluç’un Galatasaraylı tarafının gazeteciliğinin önünde olduğu da bir başka gerçektir. Kendisi her ne kadar “gazetecilik” kasketini taktığında tarafsız bir kimliğe büründüğünü söylemiş olsa da özellikle geleneksel spor gazeteciliğinin son temsilcidir kendisi ve bildiğimiz ya da bilmediğimiz anlamlarıyla asla "tarafsız" değildir.
Hıncal Uluç ismi spor gazeteciliği içinde daha popüler parlamaya çıktığı sıralar bizler henüz çocuktuk. Bizim ev 12 Eylül dönemi dahil Cumhuriyet Gazetesi’nin girdiği bir yerdi. Öyle olunca kendimi bildim bileli Hıncal Uluç’ın yazılarını takip eden biri oldum. Detayları uzatmıyorum çünkü yazı arşivimde bununla ilgili yeterince bilgi var.
Hıncal Uluç özellikle Derwall’ın takımın başına getirilmesinden sonra medyada Galatasaray’ı daha farklı bir çizgide savunmaya başladı. Sn. Şekip Mosturoğlu’nun altını çizmeye çalıştığı “Fenerbahçeli denilen medyanın aslında olmadığını ve kendilerinin konuşmadığı dönemde ne kulüp içindeki muhalefetin ne de medya mensuplarının haksızlıkları dile getirmediğini söyleyen Mosturoğlu şöyle devam etti: “Muhalefet sadece kötü günlerde konuşuyor. Fenerbahçe aleyhine bir durum söz konusu olduğunda ise konuşmuyorlar. Fenerbahçe’nin haklarını biz savunmak zorunda kalınca da konuştuğumuz için eleştiriliyoruz. Oysa sadece biz değil, canı yanan her kulüp konuşuyor.” şeyin tam realitesini yıllarca Sn. Hıncal Uluç’un kaleminden okuduk, konuştuklarından dinledik durduk.
Sn. Hıncal Uluç tam anlamıyla bir ters manyel uzmanıdır. Bu nedenle de Fenerbahçe Asbaşkanının açıklamaları karşısında “beni Galatasaray’ın eski başkanlarına sorsunlar” diye cevap verebilmektedir.
Galatasaray’ın 14 yıl şampiyonsuzluk döneminden sonra ayağa kaldırılması ve geleceğe dönük güçlü, vizyonu olan bir kulüp haline getirilmesi aslında önemli ve ciddi bir projeydi. Bu projenin en önemli hedefi de Avrupa’da başarılı olacak bir futbol takımı yaratmak vardı.
Sn. Uluç’un son otuz yıllık yazılarını okursanız bu projenin bütün izlerini görebilirsiniz.
Bu proje önemli ölçüde hayatta karşılığını bulmuştur. 2000 yılında ulaşılan UEFA ve Süper Kupa Şampiyonlukları ile nihai hedefe varılmıştır. Galatasaray 1986’dan sonra dördü üst üste olmak üzere 11 Lig şampiyonluğu kazanmıştır ki çok büyük bir başarıdır.
Hafta içinde Anadolu’dan şampiyon çıkmasıyla ilgili olarak konuşmuştuk, şampiyonluk birçok etkenin bir araya gelerek oluşturduğu bileşkeydi.
Galatasaray son otuz yıllık uzun vadeli projesini gerçekleştirirken medyada Hıncal Uluç çok önemli bir aktör, “etken” olmuştur.
Mesele de Sn. Hıncal Uluç’un ne söylediğinden çok neye hizmet ettiğiyle ilişkilidir.
Fenerbahçe’nin bir Hıncal Uluç’u yok. Bu bir “realitedir” ancak Fenerbahçe’nin Hıncal Uluç’a ihtiyaç duyup duymadığı düşünülmesi gereken bir başka “gerçekliktir.”
Nesnel spor gazeteciliğinin ve yorumculuğunun günümüzde fazlasıyla örneklerini görüyoruz. Bu örnekler tarafsız bir yorum yapmak adına duygularından sıyrılmış, belki de hiçbir heyecan duymuyormuşçasına yeni tip gazetecilik modeli yaratıyorlar.
Bugün etrafa bakıldığında her modelden spor yorumcusu, gazetecisi görebilmek mümkünken tek bir örneğin karşılığını bulamıyoruz.
İslam Çupi tarzı yazan ve spora yaklaşan gazeteci modeli ölüm tarihi olan 6 Şubat 2001 tarihinden beri ortaya çıkamadı.
Fenerbahçe camiası Fenerbahçeliliği bugün dahi İslam Çupi’nin kaleminden döküldüğü şekliyle yorumluyor, anlatıyor ve anlıyorsa bunun başka bir anlamı vardır.
Fenerbahçe 4-3’lük Galatasaray zaferini televizyondan izlemek yerine onun anlatımıyla tekrar tekrar yaşamayı tercih ediyorsa bunun da bir anlamı vardır.
Fenerbahçe’nin yine bir Galatasaray zaferi olan 6 Kasım 2002 tarihinde kazanılmış karşılamanın tarihe düşülmüş İslam Çupivari bir notu da yoktur.
Fenerbahçelilik zaten tarihsel olarak başarı, şampiyonluk, zafer demektir. Gücünü tarihinden alan bir kulübün yine tarihe bırakacağı kelimeleri, cümleleri ve sloganları da anlamlı olmalıdır. Zaferi, başarı ve şampiyonluğu getirecek, teşbihte hata aranmasın, bir nevi beşinci kol faaliyetlerine ihtiyacı yoktur, olmamalıdır.
Fenerbahçe'nin büyük bir maziye sahip çok büyük bir takım olduğunu tarihe yazacak ve bunu canlı tutacak, hatırlatacak bir kaleme ihtiyacı vardır.
İşte bu nedenle Fenerbahçe’nin Hıncal Uluç gibi bir modele ihtiyacı yoktur.
Fenerbahçe’nin ihtiyaç duyduğu bütün modeller de hep kendi tarihinin içinde örneklenmiştir. Fenerbahçe hep sahip olduğu değerleri yitirdiği zaman eksiklik duymuştur. Bugün de arayıp bulması gereken şey yine kendi içinde olan o değeri bulup ortaya çıkarabilmelidir. (*)