Hakemler futbolun dört ayağından bir tanesidir ve yaptıkları görev itibarıyla da çok önemli bir yerde sahanın içindedir.
Bu nedenle hakemin ne yaptığı ya da yapmadığı her zaman tartışma konusudur, olmalıdır da...
“Hakem konuşmayalım” tarzı duruşlar futbolun genel yapısı içinde eksiklik ifadelerdir, kaçıştır.
Hakem faktörü ile futbolun gelişimi dolaylı yollardan birbirlerini etkilerler. Konumuz hakemleri nasıl idam ederiz değil; onların gelişimine ne şekilde katkıda bulunabiliriz üzerinedir.
Son günlerde hakem hatalarının artması bu anlamda gündem oluşturuyor; futbolumuzla ilgili nasıl kafa yoruyorsak hakemler konusunda da meseleyi derinlemesine ele almak gerekiyor.
Kuşkusuz doğru uslup ve yöntemlerle...
Yazılarımda mümkün olduğunca hakemlerle ilgili çok genel geçer yorumlar yapmaya gayret gösteriyorum, pozisyon tartışmasına girmiyorum.
Öncelikle...
Türkiye’de nasıl sporcu ve çalıştırıcı eğitimi, altyapısında sorunlar varsa aynı şey hakemlerin yetiştirilmesinde de yaşanıyor.
Hakedene değil, sistemin içinde kendisine yer buluna avantaj sağlayan bir düzenimiz var.
Çünkü toplumsal örgütlenmenin her aşamasında olduğu gibi burada da bir gruplaşma, dahası “kastlaşma” söz konusudur.
Öyle olduğu için çok başarısız görünen ve oraya nasıl geldiği bir türlü anlaşılamayan bir futbolcu, hakem, eğitici, idareci, yönetici, yorumcu üst düzeyde kendisine yer bulabilmektedir. Üzeri biraz kazındığında mutlak surette birilerinin yakını, akrabası çıkmaktadır. İstisnalar olabilir; ancak bu genel bilginin standardını bozacak durumda değildir.
Ülkemizde nasıl köşe yazarlığı, gazetecilik, televizyonculuk aileden aileye bırakılan derebeylik mirasıysa sporda da, hakemlikte de benzer örnekleri görebiliyoruz.
Bu kast sisteminin kırılması elbette sistemin içindeki kişilerce özel olarak engelleniyor, korunuyor.
Yoksa 75 milyonluk kocaman ülkenin havuzundan bu kadar az sayıda kişi çıkmazdı. Potansiyellerimiz konusunda hiçbir zaman karamsar olmadım.
Rekabetin doğru şekillerde yaşandığı, bir yerlere ulaşmanın hakkıyla elde edildiği bir düzende elbette yetenekli olan kişi ödülünü alabilecektir.
Bir diğer konu eğitim düzeniyle bağlantılıdır.
Ülkemizin hiçbir kurumunda eğitim ve öğretim gerektiği gibi verilmiyor ve iş eninde sonunda profesyonel işletmelerde öğreniliyor; ancak temel eğitim, bilgi, bu bilgiye ulaşma teknikleri, yorum yapma, felsefi donanım, görgü, etik, liyakat gibi unsurlar okullarda, fakültelerde kazanılıyor.
Ne sporcu eğitiminde ne de hakemlikte böyle bir şey söz konusu bile değildir.
Saldım çayıra Mevlam kayıra,en genel geçer eğitim aracı haline gelmiştir.
Böylesi bir yol eninde sonunda sistemin içindeki bütün bileşenlerden etkileniyor ve ona doğru evriliyor.
Her dönem aynı tartışmaların yaşanmasının başka ne tür açıklaması olabilir ki?
Futbolu sahada değerlendirme şekillerimiz değişiyor, bambaşka paradigmalar devreye giriyor ancak konu hakem ve kararları olduğunda 40 yıl önce ne ise sonra aynı şeyler konuşuluyor.
Türkiye’de futbol yaklaşık olarak 1 milyar dolarlık bir endüstriye karşılık geliyor; bunun etki sahası dolaylı olarak 6-7 kat hissedilebiliyor.
Böylesine devasa bir bütçe 2-3 bin TL maaş alan hakemin kararlarına bağlanabilir ya da gelip geçilebilir mi?
Bir takımın şampiyonluğu kazanması veya kaybetmesi bazen bir hakemin kafasının bambaşka şekillerde rahat olamamasından etkilenebiliyor.
Oysa hakem/hakim makamları çok özel yerlerdir. Bağımsızlıklarını kaybetmemeleri için mümkün olduğunca özgür, rahat ve sadece kendi işlerine konsantre olabilmelidirler.
Özgür birey kararlarını bağımsız ve nesnel şekillerde alabilen kişidir. Hakemlerimizin özgürleşmesi elbette onların ekonomik olarak da belli bir yere gelmesinden geçmektedir.
Endüstride herkes profesyonelken hakemlerin bunu ek iş olarak yapmaları en sakat noktadır.
Anayasal olarak yargı nasıl kuvvetler ayrılığının bir parçasıdır, MHK de özerkleşebilmelidir; hiç kuşkusuz baştan beri getirdiğimiz şartlar çerçevesinde olacaksa...
Ekonomik özgürlük olmazsa olmaz şarttır..
Hakemler yüzbinlerce kişinin önünde karar verdiklerinden eşi benzeri olmayan bir yıpranmışlık içinde kalmaktadırlar. Bu da onların ekstra destek almalarını gerektiren bir durum yaratmaktadır.
Ülkemizde hakemler kendi hallerine bırakılıp, sorunlarıyla başbaşa kalmaktadır.
Dünyanın en temel profesyonel sorunlarından biridir stres yönetimi veya yaşama bilinci.
Çağımızda kimse bu kadar yükün altından tek başına kalkabilme becerisine sahip değilken hakemlerin böylesine derin yalnızlığı yaşanılan sonuçları doğurmaktadır.
Hakemler yalnız yaşamayı öğrenebilmelidir; hatta doğru kararlar alabilmek için yalnız da olmalıdırlar, ancak doğru yolu, yordamıyla.
Yalnızlık, teklikle karıştırılmamalıdır, özgür birey olmanın referanslarından biridir.
Teklik; itilmişliğe, daha derin yaralar açan toplumsal dışlanmaya dönüşür.
Hakemlerin kendi kişisel, ruhsal, psikolojik gelişimlerini tamamlayarak sahada olmaları futbol endüstrisinin gelişiminde çok büyük bir katkı sağlayacaktır.
Kuşkusuz sahada sportif bir olayla ilgili karar veren kişinin o sporun ruhunu anlamış, sporcunun yaşadığı bütün süreçleri öğrenmiş, bilen; bütün bunların muhakemesini tamamlamış ya da asgari şartlarını yerine getirmiş bir kişi olmalıdır.
Yukarıda saydığımız bir çok şeyi kusursuz sağlayıp ancak sporun kendisinden haberi olmayan bir kişinin sahada doğru şekillerde karar vermesi mümkün değildir.
Gelelim günümüzdeki hakem sorunlarına...
Cüneyt Çakır, Fırat Aydınus, Bülent Yıldırım, Aytekin Durmaz, Yunus Yıldırım, Hüseyin Göçek, Halis Özkahya, Mustafa Kamil Abitoğlu, Tolga Özkalfa vb. belki çok iyi hakemler olabilirler ancak saydığımız genel durumlar nedeniyle yıpranmış, tükenmiş hatta dönemsel olarak iş yapamaz hale gelmişlerdir.
Hiçbirinin bu işi beceremez, yeteneksiz, yetersiz kişiler olduğunu iddia edemeyiz.
Hakem olma kararı bile başlı başına önemli bir seçimdir.
Ancak kısaca özet geçtiğimiz şekliyle gelişim süreçlerindeki eksiklik, yoksunluk ve sağlıksız ortamlar nedeniyle bugün ulaşılan noktada hepsinin kusurları ortaya çıkmıştır.
Bunu verdikleri yanlış kararlarla değerlendirmiyorum; saha içinde bir türlü standardı yakalayamayan tutarsızlıklarıyla sonuçlandırıyorum.
Bir sürü hakem yorumcusu var ortada... Bunların yaptıkları pozisyonel yorumları dinlediğimdeyse durumun vahameti daha net bir şekilde ortaya çıkıyor.
Sorunun bizim saflıkla ifade ettiğimiz eksiklik, yoksunluğun daha ötelerinde bir yerlerde olduğunu anlıyor ve daha büyük bir endişeye kapılıyoruz.
Adaletin doğru yönetilmediği yerde doğru bir toplumsal düzen olabilir mi?
Adil yönetimin olmadığı bir yerde de bizim çok önemsediğimiz sportif olay gerçekleşemez, bambaşka şeylere dönüşür ki sonuçları ortadadır.
Bu nedenle hakem konuşmayalım, anlamı yok tarzındaki yaklaşımları bir kenara bırakıp futbolun temel olgularından biri olan hakem unsurunun nasıl iyileştirilebileceği hakkında daha derinlemesine kafa yoralım.
Yoksa geçmiş dönemden gelen ve geleceğe uzanan bu büyük sorunu besleyen, görünmesini engelleyen, üzerini örten kaynağın, duyarsızlığın belki de hesabın bir parçası olursunuz.
http://twitter.com/uzaygokerman