Fatih Terim, Galatasaray’ın ligin birinci haftasında kazandığı Gaziantepspor karşılaşmasındaki kadrosunsa Chedjou-Gökhan değişikliği yaparak bir sonraki hafta Bursaspor deplasmanına gitti ve orada çok sağlam bir takımla karşılaştı; açıkçası yenilgiden zor kurtuldu diyebiliriz.
Üçüncü hafta Eskişehirspor karşısında Hamit’in yerinde Engin, dördüncü hafta sahasında berabere kaldığı Antalyaspor maçına Sneijder’ın yerine Amrabat ve Selçuk’un yerinde de Emre Çolak’ın alarak başladı.
Üst üste gelen puan kayıplarından ve Real Madrid faciasından sonra gidilen ve kazanılan Beşiktaş deplasmanında Sabri ve Dany ilk on birde başlıyordu.
Bir sonraki hafta Melo’nun yerine kadroda Bruma vardı.
Pazar günü ligin ilk yenilgisinin yaşandığı Akhisar deplasmanındaysa Melo ve Selçuk’un yerinde Yekta ve Ceyhun forma giyiyordu.
Maç sırasında yapılan oyuncu değişiklikleriyle takım kurgusu sürekli ve hiç durmaksızın farklı şekiller alabiliyordu.
Gaziantepspor, Bursaspor, Eksişehirspor ve Beşiktaş karşılaşmalarına 4-3-1-2, Antalyaspor ve Rizespor’a karşı 4-1-3-2, Akhisahar’a 4-2-3-1 dizilişi ile çıktı Galatasaray.
Ancak Akhisar maçını bir kenara koyarsak genel anlamda sahaya yayılması, Melo’nun olduğu maçlarda bu çok daha net olarak ortaya çıkıyordu 3-5-2 düzenindeydi. Bu oyun kurgusuyla ilgili ilerleyen zamanlarda biraz daha detaylı analizlerim olacak.
Buradaki en kritik pozisyon Sneijder’e aittir.
Bir başka şekilde de ifade edelim, Galatasaray Sneijder’ı oynatabilmek için aslında şekilde şekile giriyor. Buna Amrabat’ı da eklememiz gerekiyor.
Mancini bile geldiği ilk gün Sneijder’ın kendi takımında bambaşka bir futbolcu olacağını söyleme ihtiyacı duyuyorsa burada ilginç bir durum vardır demektir.
Ne Amrabat ne Sneijder bu sistemin içinde taktiksel bir oyun sağlayamıyorlar. Sneijder’ın Avrupa futbolunda kabul görmüyor oluşunun nedenlerini görmek ve düşünmek gerekiyor.
Takımın sağ kanadında oynayan oyuncular genel anlamda rakibi karşılamada belirli bir direnç gösterirken, özellikle bu iki oyuncunun oyunda olduğu bölümlerde sol kanat çok önemli zafiyet yaşıyor ve bunu tek başına Hakan Balta dengeleyemiyor.
Bunu görmüş olabilir, Mancini Akhisar taktiğinin içinde Burak’ı sol tarafta oynattı.
Ancak Burak’ın ne sağ ne de sol kanatta oynayamayacağını Beşiktaş ve Fenerbahçe pratiklerinde izledik.
Burak özellikle Selçuk İnan’ın önüne attığı toplara boş koşular yapacak bir oyuncu.
Burak’ın Akhisar maçında sayısız ofsayta düşmesinin bir nedeni de kanatta kalmasıydı. Oysa merkezde stoperlerle birlikte oynarken ofsayt çizgisini koruyabiliyordu.
Kuşkusuz Selçuk İnan gibi oyunu üç boyutlu sahada okuyabilen ve zamanında pas atmasını bilen bir futbolcunun olmaması da Burak için Pazar günü bir eksiklikti.
Galatasaray’da teknik adamların kafasını karıştıran bir diğer futbolcu da sağda mı yoksa solda mı oynayacağı henüz belli olmayan Bruma...
Mutlaka bir potansiyeli vardır; ancak Türkiye’deki muadillerinin yaşadığı zorluklar göz önünde bulundurulurken genç oyuncunun tecrübe kazanma sürecini izlemek ilginç olacaktır.
Bruma’yı izlerken Ortaokul yıllarında oynadığım maçlar geldi aklıma; ya bizim sınıfta ya da bir başka şubede Bruma’ya benzeyen bir arkadaşımız vardı; topla oynamayı sever, top ona geldi mi bir sürü adam çalımlar ve sonunda golünü de atardı.
O golleri bizim gibi sıradan futbol sevdalıları yerdi.
Ancak futbol böyle oynanmıyor profesyonel anlamda. Altyapıyı üstyapıdan ayıran temel bir çizgi var.
Ronaldo ve Messi gibi olabilmek için son vuruşların da kusursuz olması gerekiyor. Yoksa modern futbolda böyle aktörler de giderek azalıyor. Çünkü artık savunma kurgularını aşmak zorlaşıyor. Takımlar bloklar halinde hareket ediyorlar.
Geçen sezon Şampiyonlar Ligi’nde iki Alman takımının finale kadar gelmesinin ve Messi-Ronaldo ekolünü hezimete uğratmasının gerisinde böylesi bir futbol anlayışı vardır.
Emre Çolak gibi denemiş ve 2011-12 sezonunu şampiyonluğunda büyük emeği olan genç yeteneğe yatırım yapmak yerine Bruma gibi oyuncular ülkemiz ölçeğinde abartının ötesine geçiyor. Takım içindeki bütün dengeleri de alt üst ediyor.
Böylesi ortamlarda Arda Turan gibi oyuncular ancak kendilerine Manisaspor gibi alternatifler yarattıklarında başarılı olabiliyorlar.
Galatasaray geçen sezon ortasında takıma dahil edilen transferlerden kaynaklanan kargaşanın içine düşmüş gözüküyor; bununla ilgili detayları ve öngörüyü daha oyuncular gelmeden önce bu sayfalarda yazmış, tartışmıştık. Futbolun bu tarafı sürprizlere açık değildir.
Galatasaray bir de bunun üzerine teknik adam değişikliğini ekledi. Şartları ağırlaştırdı. Böylesine kaosun olduğu süreçlerden ancak bunu bilen ve tanıyan yerli teknik adamlar çıkabilecekken Mancini tercihi; İtalyan hocanın zamana ihtiyaç duyduğunu ifade etmesi elbette taşların yerli yerine oturma sürecini uzatacaktır.
Galatasaray, Sneijder, Drogba ve Burak koşmayan futbolculardan kurulu bir takım görüntüsüne büründü.
Geçtiğimiz sezon yaşanan Orduspor ve Mersin İY travmalarından Fatih Terim’in kendisini feda etmesiyle çıkılabilmişti.
Bu sezon ise böylesine bir zaman yok; ortam da böylesi bir şeyi kaldırabilecek durumda değil. Zaten Galatasaray’ın kendi iç dinamikleri süreci başka taraflara çekti.
Kulüp bu durumun oluşmasını kendisi sağladı.
Taktiksel ve kadro anlamında Mancini’nin işi hiç de kolay değil; elde oynatmak zorunda olduğu oyuncular varken bununla ilgili sürekli bir gerilim yaşanacaktır.
Bu ortamdan sıyrılmanın yolu Galatasaray’da Sneijder, Amrabat, Bruma gibi oyuncular değil; öncelikle Burak Yılmaz gibi futbolcuların performansını artırarak ve biraz dah dengeli takım kurarak sağlanabilir.
http://twitter.com/uzaygokerman