Cemaat tartışmaları ekseninde örgütlü hareket edebilmeyi konuşmaya devam edelim…
Ülkemizde tartışmaya değer birçok model olduğunu biliyoruz. Bunların arasında diğerlerinden önemli farkla ayrılan biri var ki konumuz bağlamında değinmeden geçilemez.
Kuşkusuz bir köşe yazısının sınırları içinde detaylara girmemiz mümkün değildir. Özü ile ilgili bize fikir veya ilham verecek bazı noktaları konuşmanın yararlı olacağını düşünüyorum.
Bundan birkaç sene önce; Sn. Özhan Canaydın’ın henüz aramızdan ayrılmadığı ve başkanlığını sürdürdüğü günler.
Borcun yönetilemez hale geldiği, diğer taraftan da stat projesinin hayata geçirilmesi için her gün çalışıldığı zamanlar.
O tarihte başkan herkes tarafından eleştiriliyordu; özellikle de Hıncal Uluç yerden yere vuruyordu kendisini.
Şu an hangi karşılaşma olduğunu hatırlamıyorum, ancak Hıncal Uluç’ın Canaydın’ı çok ağır eleştirdiği bir yazı yazdığı güne denk gelmişti. Başkan maçı izlemek için stadyum yerine Hıncal Uluç’un evine gitmişti, elinde bir şişe şarapla; nereden öğreniyoruz, bir sonraki gün yazarın köşesinden…
Hıncal Uluç’un Canaydın’la yaşamış olduğu polemik ve sonrasındaki arkadaşlık çizgisinin devamı için bugün en az on tane örnek gösterebiliriz.
Lise geleneğinin içinde de benzer örnekler var.
Lise’nin bugün kulübün yönetimden, medyaya ve toplumsal, ekonomik hayatın birçok yerine yayılmış olmasının önemli sonuçlarını izleyebiliyoruz.
Bunun hayatın her noktasında çok organize ve bilinçli bir birliktelik olması da gerekmiyor. Ancak elbette Lise geleneği kulüple bir araya geldiğinde belli bir model ortaya çıkıyor.
Bu modelin “merkezi demokrasi” şekliyle yönetiliyor olduğunu söylemek yanlış ifade olmayacaktır.
Merkezi demokrasilerde karar alma sürecinde çok sesli bir tartışma ortamı vardır. Süreç içinde sert tartışmalar yaşanması da normaldir. Bu tartışmalar kamuya açık olmayabilir; ancak medya ortamında gerçekleşebilir.
Zaman zaman bazı kişilerin, başkanların çok sert eleştirilerle karşılaştığını gördük. Son dönemde Özhan Canaydın ve peşinden gelen Adnan Polat’ın hem başkanlıkları süresince hem de yapmış oldukları görevlerinden ayrılmaları sırasında yaşadıkları veya karşılaştıkları tavrın hakaret boyutuna geldiğini de hepimiz gördük.
Ancak bu kişiler durumu sindirebildiler.
Başka kulüplerde gördüğümüz şekliyle ortaya kişisel husumetler çıkmadı.
Kişisel çizgisi çok önemlidir; tartışmaların kişiselleştirilmesi ortaya bir takım hiziplerin çıkmasına ve amaçla araç ayrımının birbirinin içine karışmasına neden olmaktadır.
Kişi kendi öz varlığının bir araç olduğunu unutup, kulüp başarısına ait amacın dışına çıkmaktadır. Zaten gruplaşmalara neden olan da genel anlamda budur.
Tartışmanın belirli dönem sonlarında yaşanan sorunların çözümüne katkı sağlayacak “özeleştiri” ekseninin de çok önemli boyut aldığını söylemeliyiz.
Özeleştiri yapmak yüzleşmektir. Hele gerçeklerle yüzleşiyorsanız gelişirsiniz.
Ancak genel bir kanaat ortaya çıktıktan veya o kanaatin ifadesi için bir irade belirdikten sonra sürecin merkezi olarak yönetilmesi aşamasına geçilir.
Bu sürecin içinde bir tarafta aktif olarak görev alacak yapacaklar vardır; diğerleri de izleyici, takipçi; her şeyden önemlisi de destekleyicidir.
Yine aynı noktaya geldik. Burada yine bir şeye karşı olabilir, modelin kendisini eleştirebilir, buna kökten reddedebilirsiniz.
Yanlış anlaşılmasın burada ideal olan bir model konuşmuyoruz; var olanın şeklini "karakalem" kağıda çiziyoruz.
Biri çıkıp buna "demokrasi değildir" diyebilir; oturur tartışmaya devam ederiz.
Ancak modelin kendisi çalıştığı ve başarılı olduğu sürece sizin nasıl bir duruş sergiliyor olduğunuzun önemi yoktur.
Burada kritik olan şey reddettiğinizin karşısına sizin hangi modelle çıkıyor olduğunuzdur.
http://twitter.com/uzaygokerman