Fenerbahçe’nin zor bir sürece girdiğini yazdığımdan bu yana 3 ay geçti. O günlerde yaşanacakları üç aşağı beş yukarı tahmin etmiş, şansın Vitor Pereira’nın yanında olmasını dilemiştim.
Olmadı.
Neden başaramadığı da şansızlık değil, Fenerbahçe’nin hem genlerinin hem de özellikle yeni yönetimin yarattığı futbol ortamının sonucu olduğu da açık seçik ortada duruyor.
Her şeyin bu kadar belirginleştiği bir gündemde kuşkusuz artık daha net cümleler kurmak da işimizin gereği haline geliyor.
Öncelikle; Kulübün amiral gemisi, belki de varlık sebebi olan futbolun bu yönetime en uzak hatta bilmediği bir branş olduğunu yazalım.
3 Haziran 2018’den itibaren yönetimin içinde veya çevresinde yer alan ve futbolla ilgili olan herkesten söz ediyorum.
Bir kısmını şahsen tanıyordum; yönetime gelmeden önce hala konuşabiliyorken söylediklerini dinlerken, sosyal medyada yazdıklarını okurken aslında bunun emarelerini görebiliyorduk.
Ancak o seçim atmosferinin ve Aziz Yıldırım’dan bir an önce kurtulma refleksinin yarattığı ortamda bu kişilerin reçete olarak yazdıkları yuvarlak, basma kalıp reçeteler çare olacakmış yanılsaması oluşturdu.
Bugünlerde bu kişilerden kimilerinin gemiyi terk ederek yine benzer kurtuluş reçeteleri yazmaya başladıklarını da ilgiyle izliyoruz.
Sn. Ali Koç’un da seçim öncesinde meydanlarda söylediği hem Türkiye hem de Fenerbahçe gerçeğine uymayan süslü vaatlere dayalı sözlerle bu çok daha büyük bir etki yarattı.
Sonrası malum.
Fenerbahçe sezon tamamlanmadan bir karşılaşmasına daha teknik direktörsüz çıktı.
Sadece 2021’de 4 farklı kişi.
Bugün hangi teknik direktörü neden ve hangi futbol aklına uygun seçeceğini biliyor mu?
Hayır.
Tam bir çaresizlik ortamı bu. Fenerbahçe’nin yarım yüzyıllık dönemine şahit olmuş biri olarak yazıyorum daha önce benzerini hiç yaşamadığımız bir süreçten geçiyoruz.
Pereira’nın gittiği haberini resmi siteden önce eski bir futbolcunun attığı sosyal medya tweetinden öğrendik.
Defalarca kere yazdım burada; Samandıra büyük sorun; orada ne olup bitiyorsa anında dışarıya yansıyor ve tüm kamuoyu birlikte tartışmaya başlıyor.
Yatak odası mahremiyeti falan kalmadı.
Daha beteri kimse bundan rahatsızlık duymuyor.
“Arkadaşlar yeter artık, kendinize gelin!” diye kimsenin kulağı çekilmiyor.
Ancak bizim gibi “samimiyetsizlerin” attığı sosyal medya mesajları, köşe yazıları anında iletişim ekibi tarafından Başkanın önüne koyuluyor. Zaten en önemli mesele de bu.
Bu ortamın devam etmesine izin vermenin ne anlama geldiğinin karşılığını ise yazmak istemiyorum.
Her yönetici aldığı sorumluluğun gereklilikleriyle bir gün mutlaka yüzleşir. Geçmişten ders almamak, hatada ısrar etmek başka bir seviyedir.
Dünkü maça gelebilirsek her şey sahaya ilk on birde çıkmış kimi futbolcuların istediği kıvamdaydı. Haftalardır Pereira’ya neden oynatmadığı yönünde eleştiri okları fırlatılmasına neden olan tüm futbolcular sahadaydı.
Hepsi bir arada.
Valencia, Sosa, İrfan Can, Mert Hakan, Pelkas, Mesut Özil.
Pereira’nın sözde prensleriyse yedekti.
Daha güzel bir ortam olabilir mi?
Hazır Pereira gitmiş, dertler bitmiş. Esas sorun ortadan kalkmış.
Futbolun perileri bununla da yetinmeyip, Fenerbahçeli bu oyunculara bir kıyak daha yaptı, rakibi 9 kişi bıraktı.
Yaklaşık 55 dakika...
Koca bir ikinci yarı...
Ne oldu?
Ortaya sezonun en kötü Fenerbahçesi çıktı.
Az önce ismini saydığım futbolcuların kariyerleri teknik direktöre ihtiyaç olmaksızın 9 kişi kalmış rakibe gol atmaya yetmez mi?
Bu sorunun içindeki tuzağa lütfen düşmeyin. Ben böyle yazdığımda sanki futbolcuların kalitesiz olduklarını söylediğim yanılgısı oluşuyor.
Hayır, mesele bu değil.
Giden Caner Erkin, Ozan Tufan, Gökhan Gönül de kalitesiz oyuncular değildi.
Ancak takım olma önündeki en büyük engele dönüştüler.
Teknik direktörlerin başlarının üzerindeki Demokles'in kılıcı oldular.
Geçen sezonun en kritik karşılaşması Sivasspor maçında tamamı sahadaydı ve yine olmadı. Başkanın farkında olduğu ve önlem almaya çalıştığı bir durumdur; yarısını gönderdi. Ama diğer yarısı takım içinde kaldı.
Sonuç ortada.
Pereira gitti, bir başkası gelecek; belki bir iki hafta içinde bu durumu görüp müdahale etmek isteyecek ancak peşi sıra gelen başarısız sonuçlar yine teknik adamın elini zayıflatacak.
Defalarca kere tekrar eden kısır döngü bu.
Sadece teknik adamı suçlu ve sorumlu yapıyor.
Buna neden olan da Fenerbahçe’nin futbol aklı; sadece Fenerbahçe’yi yönetemeyen yönetici ve idarecilerle sınırlamıyorum.
4-5 sene önce bu ortamın oluşmasına sebebiyet verip, bugün hiçbir özeleştiri yapmaksızın yine benzer şekilde futbol aklı olmaya çalışanları da içine alıyorum.
Buradan bir başarı öyküsü çıkmayacağı çok açık.
Volkan Demirel’in en azından dün neden başardığını anlayabilmek gerekiyor. Geçen sezonu da içine yaşamış biri olarak Volkan Demirel ilk defa karşı tarafta bu gerçeği net olarak tecrübe etmiş olmalıdır.