Fenerbahçe kazanmaktan başka hiçbir şansının olmadığı, çok da kötü oynadığı karşılaşmadan üç puan almış olmasını takımın şans hanesine yazıyoruz.
Her ne olursa olsun, yaklaşık bir seneye yayılan inişleri ve çıkışları olan bu uzun sürede kazanılan her puan altın değerindedir.
Zaten Kadıköy'de puan kaybedilmediği sürece lig yarışından uzaklaşmak diye bir şey olamaz.
Kadro dışı bırakılarak tribünlere gönderilen futbolcuların yüzlerinde dahi bu endişe net olarak okunuyordu.
Özellikle Mert'in kurtardığı penaltı atışı öncesinde...
Mert üç sezon önce yine çok kötü başlayan bir sezonun ikinci haftasında Trabzon'da kritik bir penaltı kurtarmış, o girmeyen golün averajıyla da Fenerbahçe ligin sonunda şampiyon olmuştu.
Mert Volkan'ın yokluğunda çok önemli işler yapıyor ve her geçen gün kalede biraz daha büyüyor.
Evet...
Fenerbahçe'de alışkanlıkların ve bütün ezberlerin bozulduğunu konuşmuştuk. Yeni teknik direktör kendi futbol anlayışını göstermek, takıma oynatmak, bunun için de ilginç tercihlerde bulunacaktır.
Akşamki kadro da böyle bir anlayışın eseri olmalıdır.
Fenerbahçe'nin yıllar sonra 4-4-2 düzenine geçmesi önemli bir fark oldu. Yanılmıyorsam en son Zico döneminde, Deivid ve Kezman ile oynamıştı bu sistemde, Alex'in dörtlü orta saha kurgusunun merkezinde oynadığı maçta başarılı olunamamış, kısa sürede Kezman tek forvet bırakılmış, Deivid de orta alana çekilmişti.
Orta sahada sayısal olarak fazla sayıda oyuncu bulunması, takımın bu bölgede üç oyuncu ile oynamaya alışık olmaması veya başaramaması, ilerideki üçlünün üretkenlik gösterememesi gibi nedenlerden ötürü 4-4-2 dizilişi sonuç almaya yakın bir düzen sağlayabilir görünüyor.
Oyunun niteliği her ne olursa olsun maçın kazanılmış olması Ersun Yanal'a bu opsiyonu vermiştir.
Hafta içi Arsenal karşısında da benzer dizilişle sahaya çıkacağını tahmin ediyorum. Ne Arsenal Çarşamba gecesi kadar oynamaya aç, ne de Fenerbahçe o kadar çaresiz olacaktır. İyi oyun sonuç her ne olursa olsun takım üzerinde olumlu etki yaratacaktır.
Ersun Yanal aynı zamanda hızlı oynamak da istiyor.
Hızlı oynamanın temel şartlarından biri ayağa değil, oyuncunun koşu yoluna atılacak ara-derinlemesine paslardır. Fenerbahçe yıllardır ayağa paslarla statik bir oyun anlayışıyla oynadığı için top orta sahaya geldiğinde herkes duruyor, ayağına pas bekliyor, hareketlenmiyor.
Oynaya oynaya kazanılacak melekelerden biri de bu olacaktır.
Kuyt her zamanki gibi çok koştu, sahanın her yerine yetişmeye çalıştı. Zaman zaman rakibe topları teslim etse de neden sürekli oynuyor olduğunu hepimize gösterdi, bir de gol attı; üç puanın emekçisi oldu.
Alper'in daha çok oyunda olması sağlanmalıdır. Takım kesinlikle Alper'e göre oynamıyor. Büyük takımlardaki ego sorunu kesinlikle genç futbolcular için dezavantaj oluşturuyor. Ancak Alper bunun üstesinden gelebilecek yeteneğe sahiptir.
Egemen'in gelişi ile stoper tandemi biraz daha rahatlamış göründü.
Gökhan Gönül her ne kadar antrenmansız olsa da sağ kanatta Bekir'den de, Topuz'dan da kat kat iyi oynadı.
Dünkü maçta iyi olan taraf her şekilde Eskişehirspordu.
Erkan Zengin gösterişli bir oyun ortaya koydu. N'diaye ve Kamara da hücum da etkiliydi. Sürekli bindirmeler yaptılar. Veysel Sarı da sağ kanattan Fenerbahçe'nin çok zayıf duran solunu zorladı.
Hakemin Eskişehirspor lehine verdiği penaltıyı anlamak çok kolay olmadı. Necati'nin bu avantajı kullanamaması, peşinden mutlak bir gol pozisyonunu da dışarı atması Ertuğrul Sağlam'ın takımını puansız bırakan etkenler oldu.
Eskişehirspor'un kaleyi bulan isabetli şutları çok etkiliydi. Ancak kalesinde büyüyen Mert bu şutlara gol şansı vermedi.
Oyun olarak hiçbir olumlu özellik taşımayan ancak yarara dönük olarak yüksek fayda getiren sonuç Fenerbahçe'ye ve Ersun Yanal'a zaman kazandırdı.
Kadro karmaşasının altından bu tip seri galibiyetlerle çıkmak mümkün olabilir. Zaten takım kazanma alışkanlığı da yakalarsa sistem kendiliğinden çalışmaya başlar.
Fenerbahçe zaten oynamaya hazır bir takımdır.
http://twitter.com/uzaygokerman