Futbolda teknik adam seçimi, tercihi takımın genel karakterini belirleyen temel unsurlardan biridir.
Kuşkusuz bir kulüp teknik direktöründen oluşturacağı kadroya kadar bir bütün halinde genel tarzını da yansıtmaktadır.
Fenerbahçe ve Beşiktaş sezona teknik direktör arayışı ile giriyorlar.
Fenerbahçe, Daum ile 2003 yılında başlayan bir istikrar ortamına girmişti. Bunu 2006’daki Denizli’deki final kesintiye uğratmış ancak yine de Zico ile standartlar korunmuştu.
Denizli finali Fenerbahçe’den kaynaklı olmaktan çok dışsal olayların belirlediği bir durumdu ve kuşkusuz buradan çıkabilmek için teknik adam değişimi zorunlu görüldü. Son maçta şampiyonluğun Galatasaray’a kaybedilmiş olması camiada ve taraftarlar arasında travmatik bir durum yarattı. Bu travmadan hala çıkamayanlar var.
Oysa istikrar adına yönetimsel ve teknik yönetimsel istikrar korunabilmeliydi.
Zico ile başlayan ve ikinci sezon Şampiyonlar Ligi’nde çeyrek final gören süreç yine bir Galatasaray finali ile son buldu.
Zico bu dönemde Fenerbahçe’nin ikinci önemli şansıydı. Oturmuş takım ve oyun kurgusu önemli bir fark yaratıyordu. Ancak Brezilian tarzı takımın zaman zaman maç seçmesine neden oluyordu.
Aragones bu sürecin içinde en akıl dışı bir tercih olarak standart sapmaydı ve Fenerbahçe’nin son 10 sezon içinde en başarısız yılı olarak tarihte yerini aldı.
II. Daum dönemi her anlamda risklerle doluydu.
Fenerbahçe bu dönemde Aykut Kocaman ile bir sportif direktörlük kurumunu da devreye sokuyordu. Ancak davul ile tokmak benzetmesinde olduğu gibi bunun yönetimi hiç kolay olmadı.
Takımın genel bir senkronizasyon sorunu olduğu da görülüyordu. O sezon iki final oynandı Trabzonsporla; Kupa ve Ligde, ikisi de dramatik bir şekilde kaybedildi. Oysa 2006’da Daum’un arkasında durulabilse belki sonrasındaki dört sezondaki iniş çıkışların yerini belirli bir istikrar dönemi yaşanacaktı.
Daum Süper Lig standardını çözmeyi başarmış önemli bir teknik adamdı.
2010’daki Aykut Kocaman başlangıcıysa benim Proje adını verdiğim bir tercihti. Geleceğe dönük büyük umutları da içinde barındırıyordu.
Aykut Kocaman’ın her türlü engel ve engellemelere rağmen takımın standardını belli bir seviyede tutabilmiş olması büyük başarıydı. İstatistiksel olarak da başarısı ispatlanmıştır.
3 Temmuz gibi tahammül edilmesi çok zor bir süreçte kulübü ve takımı tek bir gövde halinde bir arada tutabilme başarısı da ayrı bir nottur.
Geçtiğimiz sezon Aykut Kocaman çok önemli şeyler yaptı ve gelecek için de umut veriyordu.
Ancak...
Şimdi Fenerbahçe neredeyse herşeye yeniden başlayacağı bir arayışın içine girdi.
Ersun Yanal ve Mustafa Denizli isimleri ön plana çıktı.
Mustafa Denizli her zamanki gibi bir senelik sözleşmeyle şartları belirliyor. Bu bir sene onun zaten standardı. Hiçbir kulüpte bir seneden fazla bir başarsı çizgisi yakalayamadı. Genel anlamda bakıldığında her maçı da kendi içinde değerlendiriyor. Öncesi ve sonrası yok. Kadro seçimleri de bu nedenle sürekli değişiyor.
Oyuncuların yerleri de...
Bir bakmışsınız Ali Güneş gibi bir oyuncu forvet oynayabiliyor.
Günlük, dönemsel başarı isteyen takımlar için bulunmaz bir teknik direktördür. Ama bir sene sonra ne yapacak sorusunun cevabı her zaman için “hiçbirşeydir.”
Ersun Yanal adaylar içinde geleceğe dönük bir standart yakalama anlamında daha doğru bir yerde durmakla birlikte Fenerbahçe camiasının o karışık yapısı içinde kendisine nasıl bir yer edineceği sorusu fazlasıyla belirsizlikler taşıyor.
Bu camianın Daum, Zico ve Aykut Kocaman’a yaptıkları düşünülürse Ersun Yanal isminin en baştan büyük bir risk taşıdığı gerçektir.
Fenerbahçe yönetimsel anlamda da çok büyük sıkıntılar yaşadığından teknik direktör seçiminin yönetimin üzerini örten, kapatan bir isim olması da taktiksel anlamda önemlidir.
Ersun Yanal’ın gövdesi bu kadar büyük bir gölge oluşturur mu?
Kuşkusuz doğru olan yaklaşım her anlamda çalışan kişiye bir hareket alanı sağlamak olmalıdır.
Aykut Kocaman genel anlamda camianın bir kısmı tarafından başarısız bulunmuşken bile belirli bir standart oluşturmuştur; Ersun Yanal’ın bu standartlarda kalması şarttır.
http://twitter.com/uzaygokerman