Fenerbahçe çok kıymetli 3 puanı bu sezon 3. defa sahasında rakibe teslim etti ve her şeye baştan başlayacağı bir noktaya kadar getirdi olayı.
Evet, Fenerbahçe İstanbul’da 5 defa kaybetti ancak Beşiktaş ve Galatasaray yenilgilerini bu sınıflandırmanın dışında tutabiliriz diye düşünüyorum. Mesele Konyaspor, Yeni Malatya ve Göztepe maçlarını kazanamamış olmaktır.
Bir kere daha Şubat Fenerbahçe için travmatik bir hal aldığı ay oldu. İki yenilgi aldı ve Türkiye Kupasından elendi.
Peki yıllardır neden buraları geçemiyor ya da yönetemiyor?
Bugün yönetimde olanların yıllar önce eski yönetime yönelttikleri en net eleştiriler buralardaydı.
Döndü dolaştı aynı yere geldi Fenerbahçe?
Neden?
Öncelikle şu sorunun cevabını arayalım, Fenerbahçe-Göztepe maçı dün nerede oynandı?
Erzurum mu, Sivas mı yoksa 3. Ligde adı sanı pek geçmeyen bir semtin sahasında mı? Nerede?
Ülker Stadyumunun zemini nasıl bu hale geldi ve bunun sorumlusu kimdir?
1982 yılından bu yana Fenerbahçe Stadyumunun zeminini böyle gördüğünü hatırlayan var mı?
Her şey bir yana bu izah gerektiren bir sonuçtur.
Fenerbahçe yönetimi yaptığı bunca görkemli transferine reva gördüğü zemin buysa diyecek fazla söz kalmıyor.
Diyelim ki bu sezon Avrupa Liginde mücadele ediyorsunuz ve grup maçlarını tamamlayıp, bir üst tura çıktınız. UEFA yetkililerine göstereceğiniz manzara bu mu olacaktı?
Sezonun en başından bu yana takımın oyun planının oturmadığını konuştuğumuz için dünkü saha koşullarının oynanan futbola direkt etkisini söyleyemesek de konunun boyutunun gözardı edilemeyecek seviyelerde olduğu ortadadır.
Gustavo ve Pelkas’ın sakatlanmasından itibaren Fenerbahçe’nin ikili mücadele istatistiklerinin tekrardan sezon başına döndüğünü görmek gerekiyor.
Göztepe maçında bu sayı 63’e 50 rakip lehine oldu. Geçen hafta Karagümrük karşısında da 44’e 40’ta kalmıştı.
Dün yine başarılı top kapma mücadelesinde 13’e 4 Göztepe üstünlüğü göze çarptı resmen.
Ozan Tufan 13 ikili mücadeleden sadece 4’ünü kazanabilirken orta alandaki yalnızlığı da net olarak ortaya çıktı.
Göztepe’de Ndiaye, Burekovic, Diabate ve Halil’in orta alanda Fenerbahçeli rakiplerine karşı daha fazla ayakta kaldıkları da görüldü.
Sosa ve Mesut’un bu anlamda Fenerbahçe’nin sahada mücadele gücü yüksek oyuncuları olmadığı ortada, bu nedenle de ikisinden biri fazlalık oluyor.
Erol Bulut’un Sosa’ya verdiği şansın artık dolduğunu düşünenlerdim.
Böyle maçları çevirebilmek için rakip bir basıyorsa sizin iki basmanız ve daha çok istemeniz gerekiyor.
Fenerbahçe’de bunu gösteren kaç oyuncu var, saymak gerekiyor.
Oyunun sıkıştığı bölümlerde yine bol miktarda orta yapma opsiyonuna dönmenin Fenerbahçe’nin hücum organizasyonlarına hiçbir şey kazandırmadığı da defalarca kere ispatlanmış bir gerçek.
Bu yenilgi ile birlikte tüm okların Erol Bulut’u göstereceği malum bir sonuçtur.
Hele Türkiye futbol yorumculuğu ve değerlendirmesinin genel ortalaması hesaba katıldığında bu artık mutlak bir hal de alacaktır.
Erol Bulut bunun neresinde?
Daha önce de bir kaç defa yazdım; ben eksiklerine rağmen ihalenin tamamen ona çıkarılmasına kesinlikle razı olamıyorum.
Girişte de belirttim bu işler dışarıdan ahkam kesmekle olmuyor. Hatta bu ahkamı kesenlerin kesinlikle böylesi zorlukların altından kalma becerisi en düşük kitle olduğunu da düşünüyorum.
Kötüyü tarif etmek ve onun üzerinden kelle kesmek en basit ve kolay yoludur bu işin.
Nedenini anlamaz, anlatamaz da.
Fenerbahçe’nin içe doğru çok kolay çözülebilir olduğunu biliyoruz. İskambil kağıtlarından yapılmış kaleye benzer, bir anda yerle yeksan olur.
Dış etkilerin son zamanlarda dozunun arttığını görüyoruz ve Fenerbahçe’nin maalesef bunları doğru yönetme ve yönlendirme becerisini de biliyoruz.
Stadyumun zeminini bu hale gelmesine izleyici olan yönetimin derbi sonrasında rakibi peş peşe psikolojik hamleler yaparken karşılık vermek için 10 gün beklemesini anlamak daha kolay hale gelebiliyor.
Emre Belözoğlu’nun takımın teknik patronunun üzerinde Demokles’in Kılıcı gibi sallanan kimi popüler yorumcularla arasında telefon hattı kurmasının yanlışların en büyüğü olduğu da ortadadır. Bu kişiler Erol Bulut’a yönelik söylem ve baskılarını maçın bitiş düdüğü ile birlikte daha yüksek ses seviyesinden yapmaya başlayacaklarını söylemek için de alim olmaya gerek yok.
Erol Bulut’un bu ortamda tamamen duruma hakim olması mümkün değil.
Duruma hakim olamadığı için de hata yapma sayısı giderek artıyor ve geri dönülmez yerlere gelme ihtimali de yükseliyor.
Fenerbahçe’de geçmiş dönemlerde böylesi sırat köprülerinin üzerine çıktı ve bazen üzerinden düştü, kiminde de geçebilmeyi becerdi.
Bunun için Samandıra doğru adrestir. Orada sabah akşam yaşamak ve futbolcuya nefes aldırmadan psikolojik destek ve baskı kurmak gerekir.
Erol Bulut’un duruma hakim olabilmesinin öncelikli yolu takım içindeki bazı oyunculardan vazgeçebilme iradesinden geçiyor. Bunun için de yönetimsel ve idaresel destek, güç önemlidir.
Kimdir bu oyuncular; Caner Erkin, Sosa, Gökhan Gönül başta olmak üzere birkaç kişi daha.
Vazçgeçmekten kasıt kadro dışına çıkarmak demek değildir. Ama dün Gökhan Gönül’ün oyuna girme nedeni işte budur.
Kaybeymek kötü ve umut kırıcı ancak geride duran maç sayısı hesaba katıldığında henüz hiçbir şeyin sona ermediği de ortadadır.
15 maç ve 45 puanlık bir dilim ortada duruyor.
Fenerbahçe’nin 2,5 puan ortalamayla daha önünde 2 maç kaybetme toleransı olduğunu tahmin ediyorum. Önemli olan bu dağılımın yerinde olmasıdır.
Mesela önümüzdeki hafta Trabzonspor karşısında bu opsiyonu kullanmaya kalkarsa geride ne şampiyonluk şansı kalır ne de teknik direktör.