Ersun Yanal'ın istifasından sonra sıcağı sıcağına twittera şunu yazdım.
"Fenerbahçe bir dejavu dünyasıdır. O dünyanın içinde bütün duygular bir arada ve aynı anda yaşanır. Fenerbahçeli bunu bilir, hazırlıklıdır."
Aslında Fenerbahçe Türkiye'nin tam kendisidir. Bu nedenle karışıktır, düzen yoktur, beklenmedik gündemler olur.
Tam her şey bitti denilen anda bir bakmışsın ayağa kalkmış, küllerinden doğmuş; bundan sonra Fenerbahçe'nin önü açık, kimse tutamaz diye düşülürken tepe taklak oluvermiş.
3 Temmuz tam da böyle bir ortamda gelip vurmadı mı?
Geçen sene Aykut Kocaman'ın takımın başından ayrılması daha az sarsıcı mıydı?
1996'daki şampiyonluğun ilanından bir gün sonra Ali Şen'in Aykut Kocaman ve Oğuz Çetin'i takımdan göndermesi?
Yıllarca süren yönetimsel kaos ortamı?
Bütün bunlar gerçek olduğu kadar aynı zamanda sanal, sanal olduğu kadar da gerçektir, yakıcıdır.
Süreci hep kişiler üzerinden tahlil ettiğimiz için sürekli bir taraf olma, haklı ve haksızlık boyutuyla değerlendirmekten başka bir seçeneğimiz de kalmıyor.
Çünkü tam da kurumsallaşma, modernleşme dediğimiz şeyler tamamlanırken bir bakıyorsunuz onu ortadan kaldırmak için bir düzen kurulmuş, başka şeyler konuşulur olmuş.
Fenerbahçe, Türkiye gerçeğinin önüne geçemiyor, ona izin verilmiyor. Biraz farklı olmaya çalıştın mı başka şeyler devreye giriyor.
İşte bu nedenle akıl irrasyonel tutsağı haline geliyor.
Ersun Yanal mı haklı, Aziz Yıldırım mı?
Pek meraklıyızdır insanları tiplerine, konuşmalarına, davranışlarına, oturmasına kalkmasına göre değerlendirmeye.
Bu nedenle değer yargılarımızın standart ölçüleri yoktur; duygular ve ilişkiler ön plandadır.
3 Temmuz günü Aziz Yıldırım suçlandığında ülkenin büyük bir çoğunluğu onun bu işi yaptığına hemfikirdi. Çünkü etrafa öyle bir görüntü veriyordu. O görüntüyü vermese zaten medya o şekilde göstermeye gayret ediyordu.
Bütün bunların detaylarını çok yazdım. Kitap oldu, biliyorsunuz; gerçi büyük bir çoğunluğunuz okumadı. Mesele benim yazdıklarımı okumamanız değil, hiç okumuyor oluşunuz, maalesef.
Neyse... Bu başka bir gerçeklik...
Aziz Yıldırım'ın bize gösterilen yüzünden farklı da başka bir gerçeği vardı. Üstelik o bütün bunları lafla değil, madden ortaya koymuştu.
Bugün sporumuzda modern olan her ne varsa altında Aziz Yıldırım realitesi vardır.
Fenerbahçe geçen sene devlete 75 milyon vergi ödemiş.
Niye?
Neden bu adam bazı şeyleri kuralına uygun yapmaya özen gösteriyor?
Aziz Yıldırım bu kadar şikeci, düzenbaz, hak yiyen biriyse neden yıllardan beri herkesin parasını düzenli ödüyor?
Hadi çekinmeyin, çıkarın ağzınızdaki sözü.
Niye kendilerini sütten çıkmış ak kaşık gibi görenler bir Aziz Yıldırım kadar olamıyorlar?
Aziz Yıldırım'ın yatırımlarla ilgili yaptığı her şey doğruyken nasıl oluyor da diğer taraftan bu adam aynı zamanda bütün kötülüklerin sorumlusu oluyor?
Çünkü Aziz Yıldırım işini bilmiyor değil mi?
3 Temmuz az bir şey miydi?
Nasıl bir komplo olduğunu oturup ortaya koymadık mı?
Kimlerin ne şekilde kumpas kurduklarını?
Gerçekleri nasıl unuturuz?
Mesele Aziz Yıldırım'ın insanlara nasıl davranıyor, konuşuyor olduğuna indirgenecek kadar basit midir?
Eğer böyle olduğunu düşünüyorsanız hayatı çok basitleştiriyorsunuz demektir?
Bilimselliğimize dair ölçü bu mu?
Kesinlikle haklısınız, ölçü bu. Kişileri ne yaptığıyla değil de ağzı nasıl laf yapıyor, gizli kapaklı, kimseyi uyandırmadan iş çevirdiğiyle değerlendirmeliyiz.
Burada kaybediyoruz!
***
Aziz Yıldırım nerede hata yapıyor?
En büyük tehlike Fenerbahçeli görünüp, Fenerbahçe için çalışıyormuş gibi yapıp, Fenerbahçe'nin kuyusunu kazanlardır.
Maalesef bu türde Aziz Yıldırım ve Fenerbahçe'nin içinde ve çevresinde çok sayıda kişi var.
O kadar çok ve samimi görünüyorlar ki gerçek olandan ayırmak güç.
Bütün topluluklarda en az %10'luk bir hain potansiyeli vardır. Bunu rahmetli Attila İlhan Türkiye için söylemişti; Fenerbahçe Türkiye'nin bir yansıması olduğuna göre farklı olabilir mi?
Temel mesele de burada düğümlenmektedir.
Aziz Yıldırım maalesef bu kişileri ya çok geç fark ediyor ya hiç anlayamıyor.
***
Şimdi biraz özel şeyler yazacağım.
3 Temmuz ve Fenerbahçe İdeolojisi...
Bu kitabın nasıl şekillenip, ortaya çıktığını bilenler çok iyi biliyorlar... Hangi duygularla nasıl yazıldığını da.
Sonradan öğreniyorum ki bu kitap Fenerbahçe içinde bazı kişiler için "rahatsızlık" yaratmıştır. Bu kitabın içeriğinde yazılanlardan rahatsızlık duyan Fenerbahçeli olabilir mi? Öğrendim ki olabiliyormuş.
Kitabı eksik bulabilirsiniz, hatta "şunları neden yazmadın" diyebilirsiniz; ama rahatsızlık?
Yayınevinden çıktığında, sıcağı sıcağına Kulübe getirdim, bir kaç tane teslim ettim.
Birinin Aziz Yıldırım'a, diğerinin Aykut Kocaman'a gittiğini biliyorum. Daha sonra Aykut Hocayla buluştuk, sohbet ettik. Ancak Başkanla bir araya gelmemiz mümkün olmadı.
Biliyorum ki ya da bana söylendiği kadarıyla Aziz Yıldırm kitaptan yararlanmış hatta bunun Feneriumlarda olmasını da istemiş.
Ancak bir kaç girişimimiz sonuçsuz kaldı ve kitap Feneriumlara giremedi; izin verilmedi.
Aynı tarihlerde basılmış "Evladıma Miras Bu Sevda" kitabı da...
Kitaptan rahatsız olanlar kitapların yayılmasını da engellediler.
***
3 Temmuz aslında Fenerbahçe için bir şans kapısı araladı. Fenerbahçe için kimlerin en doğru kişiler olduğunu gösterdi.
Kitabımda da yazdım; artık Fenerbahçe'yi yönetenler 3 Temmuz olmamış, 3 Temmuz'da kitlelerin ne yaptığı ile ilgilenmiyormuş gibi davranamazlar.
Netice olarak zaten kulüp çok daha geniş kesimlere açılıyor. Ancak yetmiyor.
Aziz Yıldırım bir şeyi beceremediyse işte bu Fenerbahçeli görünüp ancak sürekli Fenerbahçe'nin kuyusunu kazanları bir türlü temizleyemedi.
Bunun hiç kolay olmadığını da biliyorum.
Bu bir güç dengesidir.
Aziz Yıldırım belki de gerçekten haklı olduğu Ersun Yanal meselesinde de kendisini doğru şekilde ifade edemediği, doğru kişilerle diyalog kuramadığı, belki de işi olmadığı şeyleri yaptığı, samimiyetinin kurbanı olarak yine kötü adam, diktatör, tek adam oluverdi.
Değil mi?
Türkiye'nin başka bir gerçeği var da biz mi bilmiyoruz?
http://twitter.com/uzaygokerman