Aykut Kocaman 2010’da takımı Daum’dan devraldığında ortada psikolojik olarak hasar görmüş bir Fenerbahçe vardı.
Hiç kuşkusuz kafasında da bir plan ve program oluşturmuştu; bunu Daum’un teknik direktörlüğü sürecinde bir taslak haline getirmiş olabilir.
2010-2011 çok zor şartlar altında başlamış, Fenerbahçe Avrupa macerasına eleme turlarında veda etmişti. Açıkçası bu sezon başlangıcıyla benzerlikleri vardı.
Çok zor geçen bir sezonda 8-9 puan geride kaldığı yarışı puan puana da olsa lider bitirip, şampiyonluğa ulaşması hiç kolay olmamıştı.
Aykut Kocaman’ın oturduğu koltukta kim olursa olsun bırak gidebilirdi. Baskılar üst düzeyde yaşanıyordu.
O günlerde de bir Alex polemiği vardı. Hatta üstüne bir de Santos da eklenmişti.
Aykut Kocaman’ın teknik adamlığının yeterliliği tartışılıyordu.
Ancak Fenerbahçe o virajı doğru hızla ve vites değiştirerek geçmeyi başardı.
2 Temmuz 2011 günü Fenerbahçe ve Aykut Kocaman için umutlarla doluydu. Çok iyi bir sinerji oluşturulmuş, takıma yeni gelen ve gelecek olanlarla direkt olarak gidilecek Şampiyonlar Ligi opsiyonuyla sezona umutla bakılıyordu.
Ancak ertesi gün yaşananlar bütün bu olumlu tabloyu tersine çevirdi. Belki Şampiyonlar Ligi men kararı olmasaydı yine de toparlanmak mümkündü.
25 Ağustos günü kadrosunun omurgasını oluşturan önemli isimler teker teker ayrılma kararı alınca Fenerbahçe ve Aykut Kocaman için yepyeni bir süreç başlamış oldu.
Geçen sezon başkanı olmayan bir kulübün her taraftan gelen baskıya karşı direniş ve yeniden ayağa kalkma mücadelesine sahne oldu. 6 Temmuz 2012 günü Topuk Yaylası’ndan Fenerbahçe taraftarına ve camiaya seslenen Aykut Kocaman bir anlamda bu zorlu görevi gerektiği şekilde yapacağının mesajını iletiyordu.
Hiçbir şey kolay yaşanmadı; 3 Temmuz süreci tüm Türkiye için bir turnusol işlevi gördü.
Bugün geriye bakarak Aykut Kocaman’ı eleştirenlere sorulması gereken bir şey var; “sizler aynı sürecin içinde ne yaptınız, aynı görevde siz olsaydınız nasıl bir tavır alır ve süreci takip ederdiniz?”
Ve yeni sezon…
Herkesin şöyle bir fikri var; geçen sezon başarılı olmuş bir Fenerbahçe vardı zaten, yapılacak fazla bir şey yoktu, kaldığı yerden devam edebilmeliydi.
Bu bakış açısının içinde gelecek vizyonu yoktur.
İzlediğimiz Fenerbahçe 2004’ten itibaren Daum’un kurgulamaya çalıştığı ve başarılı olduğu bir kadro, taktiksel şablondur; ancak bu yapının üzerine bir şeyler koyma zamanı gelmiştir.
Aykut Kocaman 2006 ve 2010 travmalarını eğer doğru teşhis edebilmişse yeni Fenerbahçe kurgusunu da kafasında canlandırmış olmalıdır.
Bu nedenle 2012-2013 sezonu yepyeni bir başlangıçtır.
Üçüncü defa yeniden, kaldığı yerden değil, başka bir noktadan başlama zorunluluğudur.
Yazılarımı yakından takip edenler 2010 yılından bu yana Aykut Kocaman Projesi hakkında düşüncelerimi okumuşlardır. Arşivde bununla ilgili yeteri kadar yazı birikti.
Başarı gelir mi?
Aykut Kocaman başarılı olur mu?
Bir kere öncelikle Fenerbahçe taraftarı Fenerbahçe’de önümüzdeki en az 10 yıla yayılacak ve etkisi hissedilecek değişim yaşandığını bilmelidir. Bu değişimin sonuçlarının neler olabileceğini hayal edebilme vizyonuna sahip olmalıdır.
Bugünü yaşamak çok kolaydır; önemli olan bir sonraki günü daha farklı ve bugünden daha keyifli yaşama kurgusunu yapabilmektir.
Spor dünyamız böylesi yenilikleri anlama konusunda yeterince vizyona sahip olmadığı için kamuoyunu yanlış yönlendirmektedir.
Oysa nasıl kurgulanmış ve gerçekleştirilmiş olursa olsun 1984 yılında başlayan yeni Galatasaray Projesi de benzer bir vizyonla harekete geçirilmiştir.
Derwall ile başlatılan sürecin ilk şampiyonluk sevinci 1987’de gelmiştir. Ancak o yapı 2000 yılına kadar Türkiye’de bir Galatasaray gerçeğini ortaya koymuştur; detaylarına takılmadan sonucu görmenizi tavsiye ediyorum.
Galatasaray gerçeğinin futbolumuz açısından lokomotif gücünü burada yazmaya gerek bile görmüyorum.
Mustafa Denizli, Fatih Terim bu sürecin ürünleridir.
Fenerbahçe 1984’deki Galatasaray’dan çok daha avantajlı ve donanımlı bir yerdedir. Tüm altyapı sistemini kurmuştur. Şimdi üstyapısal dönüşümleri tamamlama zamanı gelmiştir.
Bunun içinde en başından beri vermeye çalıştığım zihniyet değişimi, dönüşümü de vardır.
Bilenler için sıkıcı bir tekrar olabilir ama unutmamak da gerekiyor; bugün bir Manchester United ve Alex Ferguson gerçeğinden konuşuyorsak onun hangi aşamalardan geçtiğini de hatırlamak gerekiyor.
Alex Ferguson Manchester United’ı 1986’da devraldı ve ilk şampiyonluğuna 1993 yılında ulaştı.
1986 ile 1993 arasında ligdeki sırlaması; 11, 2, 11, 13, 6 ve 2.lik olmuştur ve o başarısızlıklar dolu 6 sezon sonunda günümüze kadar iki sefer 3 defa üst üste olmak üzere 12 şampiyonluk kazanmıştır. En büyük başarısızlığı 2004 ile 2006 yılları arasında olmuş, (Fenerbahçe’nin Kadıköy’de 3-0 kazandığı bir maçı vardır) iki defa 3. bir defa 2. olarak; bu süreç de içinde Ronaldo’nun yetiştiği yeniden yapılanma dönemidir, sonrasında yine Şampiyonlar Ligi ve Premier Ligi domine ettiği süreç başlamıştır.
Başarılar, istikrarlı kadrolar kolay kurulmuyor. Ancak bir defa oluştu mu da makine düzeninde çalışıyor.
Aykut Kocaman’a zaman verilirse bunu başaracak vizyona, bilgiye ve beceriye sahip olduğunu görüyor ve biliyorum.
Aykut Kocaman Projesi’nin başarısı sadece Fenerbahçe’de değil, ülkemizin genelinde de yepyeni bir paradigmanın oluşmasına yardımcı olacaktır.
Bunun içindeki Alex polemiği çok küçük bir ayrıntıdır; büyük resmin içinde…
http://twitter.com/uzaygokerman