Eskişehirspor, Fenerbahçe’nin ligde dibe vurduğu maçlardan biriydi. O gün sadece kötü futbol yoktu sahada; tanınmayacak bir takım vardı. Daha büyük bir fark oluşmadan karşılaşmanın tamamlanmış olması sadece rakibin beceriksizliğiydi.
Maç sonunda Aykut Kocaman’ın yaptığı açıklama ise her şeyi özetliyordu; daha kötüsü olamazdı.
İşte o gün belki de Fenerbahçe’nin lige tekrardan geri dönmesi için aldığı son darbeydi; Eskişehir’de futbolun şans meleği Sivasspor maçındaki gibi bir iyilik yapsa muhtemelen yarın sahaya çok daha farklı bir Fenerbahçe çıkacak olurdu.
Aykut Kocaman iki senedir Avrupa’dan çok ilginç oyuncular transfer ediyor.
Niang, genel olarak futbolumuza ve defansif anlayışımıza ters gelen bir oyuncuydu. Geçen sene peş peşe kazanılan maçlardaki rolü gerçekten çok önemliydi.
Sow, Niang’dan iki misli daha ters bir oyuncu ve geldiği günden beri farkını net olarak ortaya koyuyor. Sezon başında Bienvenu’nün de bu şekilde oynayacağı bekleniyordu ancak zayıf çıktı; Sow rakip defansı mental olarak da yoracak özelliklere sahip görünüyor.
En dikkat çeken ve fark yaratan özelliği ise “Kaplanın Gözleri” soğukkanlılığı… Onun topa vurduğu an gözlerindeki bakışla kalecininkini çeken bir kamera olsa keşke.
Kocaman’ın bir diğer tercihi Stoch’tu; geçen sene kendisini gösteremeyen bu oyuncunun özellikle Kadıköy’deki maçlarda bu sezon taraftarın coşkusunu da arkasına alarak olağanüstü maçlar çıkarıyor. Savunmanın arasında bulduğu küçük bir boşluk şut çekmesi için yetiyor ve bunlardaki isabet oranı da çok yüksek.
Stoch Kadıköy’deki karşılaşmalarda durdurulamaz, ele avuca sığmaz bir futbol oynuyor.
Mehmet Topuz iki maçtır neredeyse karakter değiştirdi. Her ikisinde de varlığını hissettirdi. Spor böyle bir şeydir; bir kırılma anı yaşarsınız sonra her şey bambaşka bir duruma dönüşür. Mehmet Topuz’un bu anlamda artık daha belirleyici bir futbol oynamasını beklemek mümkündür.
Fenerbahçe’nin sol kanadında Stoch ve Ziegler iyi çalışıyordu; sağ kanatta ise toplar kaptırılıyor, defansın belini büküyordu. Mehmet Topuz çizgisini korursa kanatlar takımı uçurabilir; Gökhan Gönül’ün etkinliğini de arttırır.
Merkezde Emre’nin Fenerbahçe’ye nasıl katkı yaptığını yine ancak oynamadığı maçlarda anlayabiliyoruz. Emre Belözoğlu bu takımın ağırlık merkezidir. Savunmaya dönük bir kuvvet uyguladığında takımın gücü orada nitelik kazanıyor; hücuma ivme verdiğinde Fenerbahçe’nin etkinliği iki kat artıyor.
Türkiye’de futbolcular Emre’yi çok iyi tanıyorlar. Bu nedenle de onun zafiyetlerinden; hırsını kontrol edemiyor oluşundan çok iyi yararlanıyorlar.
Ayrıca saha dışındaki bir takım etkin kalemler de üzerine oynayıp, hakemler üzerinden direncini kırmaya çabalıyorlar. Bunların başında Hıncal Uluç geliyor. Nasıl bir kıskançlık ve hırsla Emre’ye Türkiye’de futbol oynamasına izin vermeyecek yorumlar yaptığı ortadadır.
Fenerbahçe’nin omurgasındaki en zayıf halka Yobo’nun yanında oynayan ve bir türlü tam anlamıyla oturmayan tandem oyuncunun kim olacağıdır.
Serdar Kesimal’ın Yobo ile senkronize olduğu her maçta Fenerbahçe kalesinde tehlike bile yaşamadı. Elbette burada orta sahadaki direncin de katkısını unutmamak gerekiyor.
Emre ile birlikte Baroni’nin dikkatli be güçlü olduğu maçlarda Fenerbahçe’nin defansif bir sorun yaşaması zordur.
Örneğin yarın Bilica oynarsa rakip takım her kim olursa olsun onun hanesine kafadan bir sayı yazmak doğal olandır.
Fenerbahçe’nin bu yapısal kurgusunun maç içinde gösterdiği tepki, hareket biçimi takımın oyununu ve sonucu belirliyor.
Yarın derbiyi konuşacağız…