Karşılaşmanın ikinci yarısı başladığında ortaya çıkan tablo PSV, iki Salzburg ve Galatasaray Süper Kupa Finali görüntüsüne dönünce Fenerbahçe'nin kendini tekrar eden, ne yapılırsa yapılsın bir türlü önlem alınamayan, çözüm bulunamayan önemli bir sorunla karşı karşıya olduğu da net olarak ortaya çıkmış oldu.
Konyaspor ligimizde bir büyük takıma karşı alınması hiç de kolay olmayan görkemli bir geri dönüşle hak edilmiş üç puan kazandı.
Salzburg, Galatasaray ve hatta Konyaspor çok daha iyi futbol oynayarak benzer şekilde Fenerbahçe'ye karşı futbol yönünden üstünlük sağlayınca ortaya çıkan şey bu üç takımın nasıl oynadığından çok Fenerbahçe'nin içinde bulunduğu durumu gösteriyor.
Nedir bu?
Öncelikle Fenerbahçe'nin orta sahası...
Baroni-Emre-Alper ile nispeten dengeli bir oyun oynamayı becerirken, Alper'in çıkışı ile birlikte oyuna bu sezon ilk defa giren ve hiç de hazır görünmeyen Salih Uçan, bütün maç boyunca fazlasıyla etkisiz görünen Baroni ile logaritmik büyüklükte artan bir boşluk oluşmuş oldu.
Kuyt'ın orta alanda bütün topları rakibe teslim etmesi, Emenike'nin tek başına oynama alışkanlığı, Sow'un da bütün dengesini alt üst etti.
Emenike'nin sezon başı kampına katılmamış olması ve takıma yabancılık çekmesi çok normal bir sonuç, bunu eleştirmek mümkün değil, ancak takımın genel sorunları içersinde ister istemez göz batan bir unsur haline geliyor.
İkinci yarı Sow'un boş koşusunu görmeyip, topla tek başına hareket etmesi belki de pozisyon olarak yer değiştirdiklerinde kendisinin fazlasıyla tepki göstereceği bir durumdu.
Fenerbahçe'nin ana temel sorunu savunmasında düğümleniyor.
Taç atışından gol yemek nedir?
Baroni savunmada nasıl son adam kalır?
Mehmet Topuz'un yaptırdığı penaltı acemiliği?
Hangi birine kusur bulacaksınız ki?
Mehmet Topuz'a birisinin "bu bölgede oynamak isteyip istemediğini" mutlaka sorması gerekiyor. Çünkü isteksizliği onu futboldan uzaklaştırıyor. Orada Bekir'le kurdukları tandem Konyaspor için bulunmaz bir madene dönüştü.
Ne Mehmet Topuz ne de Bekir adam savunmasını rakibe yaklaşarak yapmayı beceremiyor; kendi kalesine doğru geri çekilerek defans yapıyorlar. Dünyanın hiçbir üst düzey takımında böyle zayıf ve yumuşak savunma oyuncuları bulunmuyor.
Hadi ceza sahasına kadar bu şekilde savundun, alanı daralttın, bari ceza sahası içinde rakibine hareket olanağı verme!
Bu maçın da Fenerbahçe adına kahramanı Mert Günok'un olması da peş peşe devam eden serinin yeni özeti oldu.
Fenerbahçe'nin ezberleri bozuldu. Oyun düzeni değişti. Takım genel anlamda kötü oynayınca beceri düzeyi düşük futbolcuların oyunu tahammül edilmesi güç bir şeye dönüşüyor, göze batıyor.
Kuyt, Baroni, Mehmet Topuz ve Bekir futbol adına hiç katkı yapamadılar.
Salih ilk maçına çıktı, zayıf gözüktü.
Webo da yerini yadırgadı.
Olmadı.
Konyaspor'un geri dönüş öyküsü ise yabana atılır türden bir cesaret örneği değildi. Thorvaldsson yakaladıklarını daha önce kalenin içine gönderebilse sonuç bambaşka bir şeye de dönüşebilirdi.
Böylesi başlangıçlar olabiliyor. Bu maçın ligin son beş haftasından birinde oynanmış olsa kuşkusuz bambaşka şeyler konuşulurdu.
Öncelikle yapılması gereken şey sorunların doğru tespit edilmesidir.
Ancak daha önce de yazdım, bir kere daha yinelemekte fayda var; bunun için zaman olup olmadığı konusunda emin değilim.
Üç günde Arsenal'e karşı ne değişecek de bu oyun düzeni oturacak, bunu da göreceğiz.
Her tarafa gönderilen siyasi mesajlarla dolu bir futbol karşılaşması izledik.
Konyaspor'un sahaya çıktığı pankartın sahibi bakanlıktı, Emre'nin gol sonrası Mısır'a gönderme yapması, protokolde üzerinde Mursi'nin resminin bulunduğu kaşkol ile oturan kişiler, Mısır bayrakları falan...
Birinin bize sporla siyasetin nerede ayrıldığı, neleri yapmanın doğal veya suç olduğunu tane tane anlatması gerekiyor.
Bu kadar işine geldiği gibi anlayışla nereye kadar devam edilir ki?
http://twitter.com/uzaygokerman