Fenerbahçe zor bir süreçten geçiyor ama bu ne ilk ne de son olacaktır. Manchester United, Ferguson sonrasında artık Şampiyonlar Ligi’ni bile göremez oldu. Düzen, sistem bir defa bozuldu mu yerine yenisinin kurulması zaman alıyor.
Daum sonrası Zico, II. Daum sonrası Aykut Kocaman dönemleri hep sıkıntılı başlamıştı. 2010-11 sezonunda Fenerbahçe’nin nerelere gerilediğini ve aynı zamanda oralardan nasıl geldiğini biliyor ve çok iyi hatırlıyoruz.
Ancak Fenerbahçe’nin meselesinin artık bu olmadığı da ortadadır.
Fenerbahçe parçalara ayrılmış, bölünmüş durumda ve merkezine de Yönetim sorunu oturmuş görünüyor ya da insanlar en kolay yoldan giderek Fenerbahçe’de kötü gidişi tek bir şeye bağlama eğiliminde birleşiyorlar.
Futbol insanları birleştirebildiği gibi en kolay şekilde ayrıştırabiliyor. Taraftarlık diğer tüm insani duygulardan çok daha hızlı değişim gösteriyor. Hele hayattan aldıkları tek keyif, mutluluk bu olmuşsa ki sadece ülkemizde değil, Avrupa’da da böyle olduğunu biliyoruz, reaksiyonların bu şekilde gösterilmesi eşyanın tabiatına uygun oluyor.
Bugün medyada işi spor yorumculuğu olanlar bile Fenerbahçe’yi Yönetimi üzerinden değerlendirmeyi uygun görüyor.
Oysa bu en kolayı…
Otuz sene önce de Fenerbahçe böylesi krizlere girdiğinde ki zaten bir türlü oralardan çıkamazdı da, akla gelen ilk şey yönetimin istifası olurdu.
Birinci Ali Şen döneminin nasıl sonuçlandığını ben çok iyi hatırlıyorum; (kesinlikle bu dönemin nasıl bittiğini oturun bir araştırın) sonra aynı kişilerin yıllarca “Ali Şen Başkan Fenerbahçe Şampiyon!” diyerek nasıl bağırdığını da.
Çünkü ülkemizde sportif düşüncenin sağlıklı bir altyapısı yoktur!
Sportif düşünce kadar kaypağını bulamazsınız!
Bugün hâlâ Aykut Kocaman’ın oynattığı futbolu sevmediği söyleyip peşine de “ama” diyerek yorumlar yapan yorumcular var etrafımızda.
Ersun Yanal’ı çok severler mesela çünkü hareketli bir top oynatırmış.
Aykut Kocaman ile Ersun Yanal arasında Himalayalar kadar fark vardır. Bugün Türkiye’de Ersun Yanal’ın ismi unutulmaya yüz tutmuşken tekrar gündeme gelmişse iki önemli nedeni vardır; birincisi Aykut Kocaman’ın devrettiği güçlü takım, ikincisi de o sezon Fenerbahçe şampiyon olsa bile Şampiyonlar Ligi’ne ikinci takımın direk olarak katılacak olmasıdır.
Maalesef bu ülkenin bazı gerçekleri vardır. Her şey ortadadır ama görülmez olur; ne zaman sıkışılırsa da şartlı refleksle tekrar hatırlanır.
Türkiye’de spor medyası insanlara başka bir şey gösteremediğinden de her kültür seviyesinden kişinin sporu değerlendirme ölçütü bu olur.
Fenerbahçe Monaco’yu bir kenara koyarsak bu sezon hep aynı karakterde futbol oynayan takımlarla karşılaştı ve gerçekten de zorlandı, zorlanıyor.
Dün akşam Zorya’nın attığı golün Ukrayna takımının standartlarında olduğunu sanmıyorum; iddiamı destekleyemem ancak o takım için üst seviyede bir gol attığı da kesin!
Fenerbahçe de böyle goller yememelidir; en azından kalesine gelen her top içeri girmemelidir!
Fenerbahçe kaybettiği Başakşehir ve Bursaspor maçlarında da bu karaktere yakın goller yedi; oynamaya çalıştığı futbol gol atamadığı için sıkıcıydı, izleyene çaresizlik duygusu veriyordu.
Şu bir gerçek ki kaybettiği maçlar da dâhil olmak üzere her maçta rakip kalecilerin maçın adamı olması Fenerbahçe’nin aslında bir şeyler yapıyor olduğunu da bize gösterdi.
Ligin ilk maçında spor medyası Volkan Babacan’ı neden Volkan Demirel ile kıyasladı?
Pazar günü Bursaspor’un kalecisi de bundan daha az değildi.
Kuşkusuz Zorya takımınınki de…
Ancak Fenerbahçe forvetlerinin de bir beceri sorunu yaşadığını da görmek gerekiyor. Topu kalenin köşelerine göndermek yerine kaleciye nişanlıyor olmak ya da tam gol vuruşu anında acemi bir oyuncu haline gelmek Fenerbahçe kalitesine asla yakışmıyor.
Pereira Fenerbahçe’yi olabilecek en büyük kötülüklerden biriydi; İsmail Kartal devam etse bundan kötüsü olmazdı, çünkü en azından geçmişten devraldığı mirası nasıl kullanacağını bilirdi.
Pereira Fenerbahçe’ye gole nasıl gidilir, atılır bunu unutturdu.
Fenerbahçe takım halinde fazladan gereksiz top çeviriyor.
Kenardan yapılan ortaların büyük bölümü amaçsız şekilde ceza sahasının içine gönderiliyor.
Bir de buna orta sahadan dikine top indirmeler de eklendi. O topları indirip, rakip ceza sahasında tehlike yaratıp ya da geleni tek vuruşla değerlendirecek oyuncu kalibresi hazır mı emin değilim.
Futbolu bazen daha basit ya da çeşitlendirerek oynamak gerekiyor.
Ancak takımın üzerine bindirilen ve her geçen gün büyüyen gerilimin buna engel olduğu da bir gerçektir.
Fenerbahçe bu gerilim altında 4-3-3’ün de hakkını verecek bir oyun oturtamıyor. Dün gece özellikle sağ kanattaki eksiklik fazlasıyla sırıttı.
Alper için hangi mevkiinin daha doğru olduğu konusunda insanın kafası çok karışıyor; Sow konusunda da Advocaat’ın…
Fenerbahçe’nin elinde bu kadar çok orta saha oyuncusu varken Souza ve Topal ile aynı anda oynuyor olmak da fazla geliyor.
Dün maçı yine bir stoper kurtardı. Fenerbahçe’nin bu oyuncuları gerçekten çok iyi, güçlü ve sonuç değiştiren futbolcular; en azından bu geçiş dönemi için Fenerbahçe’ye şans yaratıyor.
Avrupa’da puan almak ya da kaybetmemek önemlidir, takım her kim olursa olsun. Peşinden gelecek rakipler çok daha güçlü ve onlar da birbirlerine puanlar kaybedecektir.