Ligimizde bir çeşit Avrupa eşleşmesi gibi bir karşılaşma vardı dün akşam; biri Euroleague standartlarının da üzerine çıkarak oynarken, diğeri bırakın Euroleague seviyesini Türkiye'nin de altında kalacak bir performans sergiledi.
Anadolu Efes haklı bir galibiyet elde ederken, Fenerbahçe Ülker için kötü oynadı bile derken zorlanıyoruz.
Çünkü ortada bir takım oyunu yoktu, oyuncuların bireysel olarak sahada bir şeyler yapmaya çalıştığını izledik. Üstelik oyun bireyselleştikçe daha da içinden çıkılmaz bir hal aldı; çünkü bir süre sonra yardımlaşma da kalmadı.
Fenerbahçe Ülker takımında normal olmayan bazı şeyler oluyor.
Evet, koç Pianigiani'nin maç sırasında bir çok yanlış tercihi oluyor ancak her şey bir kişinin sihirli dokunuşlarında düğümlenmediği gibi, çözülmüyor da.
Siena maçı sonrasında şöyle bir tespitte bulunmuştum; Rakibin oyun kurucusunun 41 sayı attığı bir maçta Fenerbahçe'ninki 17'de kalmamalıdır.
Anadolu Efes'in oyun kurucusu Farmar 35 dakika oyunda kalıp, 12 sayı üretirken Bo McClabb sadece 25 dakika oynuyor ve 8 sayı atıyor. Mesele elbette 4 sayılık fark değildir; takımın sevk idaresi, sorumluluk üstlenilmesidir. Bir takımın oyun kurucusunun ne yapıyor olduğu takımın geri kalanının ne yapabileceği konusunda elbette fikir verecektir.
Bo çok uzun zamandır bu sorumluluğu almaktan uzak duruyor. Oysa sezon başında Celtics'e karşı oynanan gösteri maçında neler yapabileceğini, potansiyelini göstermişti.
Batiste... Dün ne yapmaya çalıştığını anlamak mümkün değildi. Sanki bir an önce 5 faul alıp dışarı çıkmak ister gibiydi.
Andersen, her anlamda takım içinde zayıf kalıyor.
Oğuz Savaş geçen seneden beri büyük gerileme yaşıyor. Ancak bu sene maçlarda çok zorlanıyor. Dün eski takım arkadaşı Semih Erden karşısında çok zor durumlara düştü.
Bu uzun oyuncuların pota altı zafiyetleri zaten rakibin iştahını kabartan bir gerçeğe dönüşüyor. Hani öyle bir an geliyor ki acaba takım uzunu olmadan oynasa daha mı iyi olur diyesi geliyor insanın.
Sato'nun oyun içinde ne yapıyor olduğunu anlamaya çalışıyorum hala...
Cantu maçını çeviren oyunculardan biraz söz etmek istiyorum; İlkan, Barış, Ömer, Emir ve Bogdanoviç.
Fenerbahçe bu beş oyuncunun yaptığı ve yapamadıklarıyla ilerliyor dersek abartmış olmayız. Özellikle Baby Face Bogdanoviç'in her maç istikrarlı bir şekilde attığı sayıları Fenerbahçe'nin maçlara tutunmasını sağlıyor.
İlkan dün akşam ikinci yarı oynadığı bölümlerde rakip boyalı alana yaptığı hücumlarla Fenerbahçe'nin denge burabildiği yegane bölüm olan üçüncü çeyreğin en kritik oyuncusu oldu.
Barış da koça rağmen direnmeye devam ediyor diyebiliriz.
Böyle bir takımın bütün sorumluluğunu Pianigiani'ye yüklemek doğru değil. Özellikle ortada bir şeyler yapmak isteyenlerle kafasına göre takılanlar bu kadar net ortadayken.
Anadolu Efes dün gerçekten bir Euroleague takımına yarışır bir basketbol oynadı.
Oktay Mahmudi'nin ekstra motivasyonu olduğu bir gerçekti. Elbette motivasyona gerek duymayan oyuncular da vardı sahada; Semih Erden gibi...
Semih eski takımını yenmek için çıkmıştı. 27 sayı üreterek de bunu başarmış oldu.
Semih bu sezon Tofaş'a 13, Beşiktaş ve Galatasaray'a 14, Olin'e 19 sayı atmıştı.
Farmar, Vujacic ve Savanoviç de çok iyi oynayan oyuncular arasındaydı.
Anadolu Efes'i Fenerbahçe Ülker'den ayıranen önemli fark, takım olan sağlam yapısıydı.
http://twitter.com/uzaygokerman