Herkes çok iyi farkında ki dün Fenerbahçe sadece şampiyon olmadı.
Bu üzerine yıllardır giydirilmeye çalışılan, haksızca isnat edilen suçlu gömleğinin de yırtılıp atılmasıydı. Elli bini aşkın, bu süreçte direnişe çok büyük katkı sağlamış olan kadın taraftarın önünde oynanması da ayrı bir anlam ifade ediyordu.
Fenerbahçe sadece bir futbol takımı değil; dünyanın bir çok yerinde ve noktasında sürekli zaferler kazanan eşi benzerinin olmadığı güçlü bir spor kulübüdür.
Değerdir.
Maneviyattır.
Türkiye’de 3 Temmuz’a kadar bunu sadece Fenerbahçeliler dile getiriyor, belki kendi kendilerine çalıp, söylüyor, oynuyorlardı.
3 Temmuz’dan kısa bir süre önce kazanılmış şampiyonluğun sonrasında sporcuların üzerlerine giydikleri “biz bize yeteriz” yazılı tshirtler bunun da gösteriş biçimiydi.
Bu noktaya da başkalarının zoruyla, belki de planlı, programlı yönlendirmesiyle getirildi.
Fenerbahçe’nin kendi kendine oluşu, yalnızlaşması, bunun dışa vurum şekilleri giderek toplumsal katmanda karşılığını sevimsizleşme, itici olma, megalomanlık ve nihayetinde de nefrette buldu.
3 Temmuz’u yaratan da besleyen ve böyle bir şeye cesaret edebilme cüreti de böylesi ortamın etkisinden kaynaklanıyordu.
3 Temmuz’un karanlığında Fenerbahçe’nin yaktığı direniş ateşi, buna sahiplenişi, sonuna kadar mücadele azmi, kararlılığı, sportif anlamda her yerde gösterdiği final oynama arzusu Fenerbahçe’nin o eskiye dair üzerindeki bütün etkilerini yavaş yavaş eritti, yok etti.
Fenerbahçe’nin mücadelesi bu ülkede “Özel Yetkili Mahkemelerin” sonunu hazırlayan en önemli araç oldu.
İnsanların yıllardır ilgilenmedikleri hukuk ihlallerine karşı Fenerbahçe farkındalığı belki de benzer bütün davaların seyrini etkiledi.
Fenerbahçe’nin toplumsal katmanlarda yarattığı bu sempati aslında onun yıllardan beri gözardı edilmiş olan değerinin de ortaya çıkmasını sağladı.
Krizler bir fırsattır haklı olanlar, bunu değerendirebilme başarı ve becerisini gösterebilenler için.
Fenerbahçe’nin bu süreçten güçlenerek çıkmasının yanına aklanması da önemlidir.
Şu bir gerçek ki Fenerbahçe’yi 3 Temmuz adeletiyle yargılayanlar da çok iyi biliyor Fenerbahçe suçsuzdur.
Toplumda hiç kimse Fenerbahçe’nin şike yapmış olabilme ihtimaline bile inanmıyor. Bu şehir efsanesinin ötesinde hiçbir anlam, değer taşımıyor.
Ve kuşkusuz Aziz Yıldırım...
Bu Fenerbahçe’nin yaratılma sürecinde olumlu olumsuz anlamda katkıları çok büyük ve önemlidir.
Fenerbahçe’nin başına her ne gelmişse evet Aziz Yıldırım’ın bunda payı büyüktür. Ancak onun büyük yöneticilik yeteneği sayesinde duruşunu, çizgisini hiç değiştirmeden ayakta kalışı bugün bir örnek alınması gereken bir liderlik göstergesidir.
Fenerbahçe gibi dünyada benzeri olmayan bir değer yaratan insanın onun yaptıklarıyla tamamen çelişen şeylerle suçlanıyor olması komplunun en açık delilidir.
Fenerbahçe benim bildiğim kadarıyla 2005 yılından itibaren konusunda ve bulunduğu il sınırları içinde vergisini en ödeyerek büyüyen tek şirkettir.
Kulüp çalışanları ve sporcuları paralarını düzenli maaş olarak alan yine tek kulüptür.
Sahip olduğu bütün stadyumları, spor salanları, eğitim kurumları, diğer tesisleri ile bunlara gösterdiği önem ve değerle zaten konulara nasıl yaklaşım sergilediğini açık, net delilidir.
Biz bunun farkında olduğumuz için 3 Temmuz sürecinde Fenerbahçe’nin suçlu olabileceğine inananlardan olmadık.
Bu kadar ortadayken oyunu gördük.
Ve Fenerbahçe bir kere daha bu inancımızı destekleyen bir başarıya imza attı.
Artık Fenerbahçe kendi kendisine yeten değil; Türkiye için var olan, onu kucaklayan, zaman zaman yolunu aydınlatan güçlü bir fener olmuştur.
Bu feneri yıllardır bıkmak, usanmaksızın elinden düşürmeyen Aziz Yıldırım’ın yanlış yargılamaya ve karara dayalı tekrar cezaevine gidecek olması kadar bugün Türkiye’de sportif anlamda başka bir haksızlık olamaz.
Türkiye buna izin vermemelidir.
http://twitter.com/uzaygokerman