Fenerbahçe ilk on beş dakikada yakaladığı fırsatları gole çevirmiş olsa farklı kazanacağı bir karşılaşmayı tam tersine, yazarken çok zorlanıyorum, kendi “taraftarının(?)” önünde farklı kaybetti.
Bir dizi yanlış söz konusudur; yanlış olmasa zaten başarısızlık olmaz, kaybedilmiş seneler ve kısa sürede yeniden başarıyı talep eden bir ortam var.
Buradan doğru bir şey çıkmasını bekleyemeyiz, çünkü reaksiyoner bir yapıya dönüştük.
Anlamaya çalışmıyoruz, sadece kafamızda inandığımız şeyin gerçekleşmesini talep ediyor ve bunu dışındaki her şeyi reddediyoruz.
Reddetsek o da iyi nefrete dönüştürüyoruz.
Çünkü kimsenin yaptığı işe saygı duymuyoruz, her şeyin en iyisini ve doğrusunu biz biliyoruz.
Kenan Evren’in Picasso’nun Guarnica isimli tablosuna bakıp “bunu ben de yaparım”anlayışının çok uzağında değiliz.
Üç maç sonunda Van Persie’yi ıslıklayan bir ruh halinin gencecik Ozan Tufan’ı linç etmeden bırakmasını elbette bekleyemeyiz.
Maç sırasında televizyonda sözde spor programı yapan bir şahsın yazıp sonra sildiği tweet bize gerçekliğimizi ortaya koyuyor:
“Seyirci protestoya başladı ama paralı askerler devreye girdi.”
Bu tweet’in içindeki gerçek mesajı ya da düşünceyi veya beklentiyi görebiliyor musunuz?
Ya aynı kişinin kendisine yönelen eleştirilere karşı duruşu samimi ya da tutarlı mı?
İşte sporu medyada izleyen kişilerin ruh hali böyle olunca binlerce lira para verip kombine satın alan taraftarın tepkisi de anlaşılır hale geliyor.
Gerçi ben anlamıyorum, anlamak dahi istemiyorum.
Neden biliyor musunuz çünkü ben bu ülkede “Fenerbahçe İdeolojisinin”kitabını yazan kişiyim.
Mesele sadece ortada görünen şeyi tespit edip, yorumlamak olsa bu iş çok kolay olurdu, zaten 50 yıldır bu işi yapanlar var, neyi farklılaştırabildiler; hep neyin altını çizmeye çalışıyorum, sorun yorumlamak değil, gerekirse kaderini de değiştirmektir.
Dün Fenerbahçe için zor bir geceydi; kâbus gördü, yaşadı!
Sadece oyunuyla, futboluyla değil, taraftarıyla olan ilişkisinin durumuyla; bu Fenerbahçe’de ilk defa olmuyordu kuşkusuz, frekansı birkaç senede birdi ancak son yıllarda özellikle Kadıköy’deki karşılaşmalar Fenerbahçe’nin futbol takımı için zor bir sınava döndü.
Ve giderek daha kötüleri de olacak, öyle görünüyor.
Fenerbahçe taraftarı takımını uzun yıllardır sahasında görmediği bir yenilgiye hazırlıyor!
Van Persie’nin bile hayatında hiç zorlanmadığı, yaşamadığı kadar çok büyük bir psikolojik baskı altında maça çıktığını görebiliyoruz; futbolcunun oyununu etkiliyor. En basit hareketleri bile tamamlayamıyor. Bunu sadece futbolcunun hazır olmamasıyla açıklamayı kolaycılık olarak değerlendiriyorum.
Çünkü Fenerbahçe’de hiçbir şey kolay olmuyor.
Fenerbahçe iyi mi?
Pereira doğru takım çıkarmış mıydı?
Değişikliklerinin etkisi nasıl oldu?
Fenerbahçe’nin transferleri ne kadar isabetli?
3-1 yenilmiş bir takımın bu sorulara pozitif cevap verebilmesi mümkün müdür?
Sondan başlayalım, net tespitler yapalım; dün akşam 60. Dakikadan sonra sahada tuhaf hareketler yapan Volkan Şen’in bu sezon 20 gol atacağını, 20 de asist yapacağını bilsem yine de transfer etmezdim. Son yarım saatlik göstergesi bütün bir sezon neler yapacağının işaretiydi sanki. Volkan Şen’in takımla ilişkisi anlık bağlantılardan ibaret kalır o kadar!
“Fenerbahçe’nin zamana ihtiyacı var”şeklinde çok itici bir cümle yazmamız zaruridir.
Dünyanın en iyi aşçısı bile üst üste aynı malzemelerden yemeği aynı lezzette yapmayı beceremez ki yemek pişirmeyi hiç bilmesem de bana göre dünyanın en kolay işlerinden biridir.
Ancak zaman gereksinimine karşın teknik direktörün de farkını ortaya koyacak hamlelerini de göstermesi gerekiyor.
Pazar günü Nani ve Van Persie’yi aynı anda oyundan çıkarması ne kadar hatalı bir hareket olmuşsa, ortada Volkan Şen gibi biri dururken, hücuma bir oyuncu eklemek adına Mehmet Topal’ı çıkarmak tam bir teknik adam hatası oldu.
Nani ile Diego’nun bir arada olmayacağı gibi Ozan ile Volkan Şen’in aynı anda oynamasının Fenerbahçe gibi bir takıma fazla geldiğini düşünüyorum.
Yunanistan’daki karşılaşmanın son dakikasında kaliteli bir kafa vuruşuyla takımına turu getirmiş Van Persie ayarında bir oyuncuyu her ne olursa olsun sahada tutmada ısrarcı olmak gerekiyordu.
Bir takımın dörtte üçünün değişmesi kuşkusuz tüm oyun düzenini, alışkanlıklarını, futbolunu hatta sonuca gitmesini bile etkileyecektir.
Fenerbahçe geçen sene nasıl gole gideceğini çok daha iyi biliyordu. Bu sene daha nasıl serbest vuruş yapacağını, kornerlerde nasıl yerleşeceğini bile bilemiyor ya da deneyerek öğreniyor.
Molde’nin ikinci golü gerçekten benim görmeyi çok arzuladığım türden bir kafa vuruşuydu. Türkiye’de topa bu şekilde uçarak kafa atan kaç futbolcu var ya da bir sezon içinde bu şekilde kaç gol izleyebiliyoruz ki?
Üçüncü gol tam bir savunma, yerleşim ve karşılama hatasıydı. Topun Kadlec’in bacaklarının arasından geçerek gol olması Fenerbahçe’ye hiç yakışmadı.
Ne oynadığı tam olarak dışarıdan biz izleyenlerin ve sahada da oyuncuların tam olarak farkında olmadıkları bir Fenerbahçe ile karşı karşıyayız.
Takım kanatlara açıldıkça ne yapacağını bilen bir karaktere dönüşürken, top orta sahada, merkeze geldiğinde tam bir karmaşa yaşanıyor.
Ancak top tekniği bu kadar üst düzeyde oyuncuları olan bir takımın bunu çözme potansiyelini de içinde taşıdığını düşünüyorum.
http://twitter.com/uzaygokerman