Karşılaşmanın sonlarına doğru Fenerbahçe tribünlerinden şöyle bir tezahürat yükseliyordu;
“İşte böyle, her sene böyle Real Madrid’e…”
Nasıl ya? Kim, Real Madrid mi?
200’ün üzerinde ülkede yayınlanan ve ‘Real Madrid markası’ nedeniyle muhtemelen beş yüz milyon ile bir milyar arasında kişinin ilgisini çeken, Avrupa’da istisnasız tüm basketbol severlerin takip ettiği bu büyük spor olayının son üç senedir yükselen markası olan Fenerbahçe, Real Madrid’i gerçekten sıradan bir takım haline getirivermişti işte!
Bu sezonun başında oynanan hazırlık maçını da sayarsak dört karşılaşmada üç galibiyet alan, geçen sene Play-offlarda 3-0’lık seri ile Real Madrid’e asla unutamayacağı hatıralar yaşatan Fenerbahçe dün de İspanyol rakibini çaresiz bir duruma düşürdü.
Geçen sezondan kalma hesap nedeniyle bu yıl son topa kalmadan ilk çeyrekte işi bitirme kararlılığında bir Fenerbahçe izliyoruz.
Öyle ki iki sene önce Madrid’deki turnuvada ve geçen sene finalde maça ve sonuca etki etmiş hakem kararların bile durduramadığı bir Fenerbahçe var parke üzerinde.
Final Four’un dünkü randevusunda başta İtalyan Lamonica olmak üzere hakem triosu başa baş gidebilecek bir karşılaşma olsa rahatlıkla maçı bir takımdan alıp diğerine teslim edebilecek bir yönetim sergilediler.
Madrid’te tecrübesizdik, geçen sene anlamış ancak yine de bir yabancılık yaşamıştık; ama sponsorlarından evsahibi olmanın avantajına rağmen nasıl oluyor da Real Madrid kenar yönetimi ve oyuncuları bu kadar rahat hakemlerle diyalog içerisine girebiliyorlar bunun için de ayrıca düşünmek ya da hazırlanmak gerekiyor.
En net pozisyonlarda dahi her karara itiraz edebilen başta Pablo Laso olmak üzere, Rudy Fernandes, Ayon, Llull ve Jaycee Carroll’a karşı gösterilen tolerans zaman zaman sabır seviyelerini aştı.
Hakemlerin her pozisyonu sanki Real Madrid teknik yönetimine ve bu oyuncularına açıklama gereklilikleri varmış gibiydi; teknik faul çalmayı unuttular.
Şu bir gerçek ki iki takım arasındaki güç dengeleri eşit, mücadele de başa baş gidiyor olsaydı bu maçta hakem kararları çok konuşulabilirdi.
Ancak…
Öyle bir Fenerbahçe vardı ki sahada bu karşılaşma dünyanın neresinde oynanıyor olursa olsun Real Madrid’i de hatta yeri geldi söylemekten gocunmayalım “hakemi de yenerdi!”
Evet, tüm istatistik tablolar verimlilik puanı 36 olan, 38:32 dakika sahada kalarak, 18 sayı atan, 12 ribaunt alıp, 8 asist 2 blok yapan Udoh’tan söz ediyor olmalıdır.
Olağanüstü oynadı diyebiliriz.
Hatta sahada Udoh’tan sonra Real Madrid adına 28 sayı, 8 asist ile verileri göz kamaştırıcı Llull’dan da söz edebiliriz.
Ancak bu maçta 38:34 ile süre bakımından parke üzerinde en fazla ter döken, 12 sayı 6 ribaunt alıp bir blok, 6 asist yapan Kalinic’i belki de en başta konuşmamız gerekiyor.
Görünmeyen kahraman tanımına uyan bir adam varsa o da bu sezon her maçta biraz daha büyüyen, özellikle plaf off serisinde ağırlığını koyarak ilk beşin neredeyse değişmez oyuncusu haline gelen Kalinic Fenerbahçe’nin en kritik oyuncusu olacak görünüyor.
Fenerbahçe ile oynayacağı maçı El Classico’ya benzeten Pablo Laso karşılaşma öncesinde tüm dikkatini ister istemez, Bogdanovic, Kostas, Dixon, Udoh üzerine yoğunlaştırmış olmalıdır.
Kuşkusuz bu da Obradoviç için Jaycee Carroll, Sergio Llull, Randolph ve Ayon’du.
Zaten Real Madrid adına topu topu bu kadar adamı sayabiliyoruz; Carroll ile Llull 49 sayı ile Real Madrid’in çift haneli sayı yükünün %65’ini çekerlerken bu Fenerbahçe’de Udoh 18, Bogdanovic 14, Vesely 12, Kalinic 12 ile dört oyuncuya dağılıyordu.
Ancak Laso, Kalinic faktörünün bu kadar etkili olacağını hesap edememiştir.
İşte Fenerbahçe böyle bir takım haline geldi.
Çaresiz bırakıyor!
Gönül isterdi ki Pazar günü rakip CSKA olsun da geçen sezonki hesap kapansın!
Fenerbahçe finallerde olmaya devam ederken, Türkiye’de olduğu gibi Avrupa’da da karşısındaki rakipleri değişiyor.
Bu Fenerbahçe’nin geldiği yer itibarıyla durumunu gösteriyor.
Basketbolun bu ülkeye sportif rekabeti öğretmesi bakımından çok önemli olduğunu düşünüyorum.
Kuşkusuz Obradovic gibi dev bir öğreticiniz, lideriniz, kendine güveni tam, ne istediğini ve yapacağını bilen kahramanınız yoksa tek başına basketbol bir şey de ifade etmeyebilir!
Basketbol tarihinin en şanslı dönemini yaşıyoruz ve Obradovic Türkiye’de.
Dünyanın en güzel takımını bize armağan eden Obradovic Fenerbahçe’nin başında!
Tribünlerde onun ismini bağırıyor taraftar!
Şimdi yarın o Kupa’nın Avrupa’dan Anadolu’ya geçişinin coşkusuna hazırlanıyoruz.
Emin miyiz, kesinlikle!
Artık iş şansa ve kadere bağlı değil!